İsrail’in zulmüne bigâne kalan Avrupa medenîlerine yazıklar olsun!

Medenilerden kastımızın; demokrasiye inanmış, İsevî Avrupa değerlerini benimsemiş, barışa taraftar ve yaratılışın yanında yer alan Avrupalılar olduğunu biliyorsunuz.

Materyalizmi esas alan, hasis menfaati için her türlü çatışmaya taraftar, hegemonyası için insan neslini tüketmeye gayret gösteren yaratılış kanunlarını medeniyetten elde ettiği bilgi-teknoloji ile bozmaya çalışanların insanlıktan da nasipsiz olduğunu herkes biliyor.

Ortadoğu’nun helâketli, yakın tarihine ve buraya musallat edilmiş İsrail’e de bu zaviyeden bakacağız. Günümüz İsrail devletinin salt bir Yahudi problemi olmadığını ve oradan oraya çarptırılmış bu mazlum halkı kendi menfaatine kullananların kimler olduğu da, elbette “tarihi bir sır” değildir. Osmanlı Ordusu’na Birinci Dünya Savaşı’nda, Filistin Cephesi’nde düşmana tek kurşun attırmadan geriye çeken komutanlar da bu “devletler üstü” projeden haberdarlardı. Tıpkı Liman von Sanders paşalar gibi… Yani, İbrahimî dinlerin beşiğine İsrail’i yerleştirenlerin niyetlerinin baştan beri çatışma olduğunu bilmek için tarihi bilmeye gerek var mı? Hz. Mesih’in vatanı ve Yahya (as) ile Zekeriya’nın (as) diyarları… Meryem’in sokaklarında koşuştuğu mukaddes beldeleri “semavî dinlerin birbiriyle çatışma alanı” haline getirenlerin, bütün semavî dinlere düşman oldukları da bir gerçekti.

Tarihi analizlerde bulunmayacağız. Siyonist-komünist ittifakının yetmiş küsur senedir buradaki Müslümanlara yaptıkları zulmü de şimdilik konuşmayacağız. Hürriyet ve demokrasinin bu kadar mesafe aldığı bir zamanda, bütün insanların hukuk önünde eşit olduğunun dünya hukuk konferanslarında deklare edildiği bir çağda ve tek bir insanın hakkının, rızası olmadan bütün dünya insanlarına verilmeyeceğinin Kur’ân ile ilân edildiği bir dönemde; medeni Avrupa ile demokratik Amerika’nın Filistin’deki şu barbarlığa ses çıkarmamaları veya İsrail’in yalan propagandalarının arkalarına saklanmaları, dünyamız için bir felâket sayılmaz mı? İnsanlığın yüzünü kızartan ve herkesi bu utanca ortak eden şu eşkıyalık ve teröre AB gibi bir ittifakın itiraz etmemesi, hakikaten kıyamete çok yakın olduğumuzu gösteriyor.

Bu günün problemlerini dünün şartlarında müzakere etmeyi; ya diktatörler veya cahil kalmış geri milletler düşünebilir. Dün dünde kaldı. Neoliberal ve Yahudileri kullanan çapulcular Amerikan Yönetimini Biden ile ele geçirdiler. Düne kadar Avrupa için çalıştığını iddia eden İngiltere, emperyalizm ve eşkıyalığını devam ettirebilmek üzere AB’den ayrıldı. Gördüğünüz üzere Pekin-Londra arası çalışmak istiyor. Çin üzerinden insanlığı sömürmek ve demokrasiyi engellemek için ittifak kurmuş Troçkici neocon’larla Popperci Neoliberallerin katarlarıyla geçimini sağlamaya çoktan yöneldi. Ve bütün bu insanlık ve demokrasi karşıtı yapıların ilk hedeflerinin, AB’yi ortadan kaldırmak olduğunu AB komiserleri ve siyasetçileri mutlaka biliyorlardır. Neoliberallerin desteklediği ve özlerinde AB karşıtı olan bazı politikacıların AB’yi temsil makamına getirilmiş olmaları, yukarıdaki tezimizi de, kaygılarımızı da destekliyor. Fakat otuza yakın ülkenin meşvereti ile hareket eden AB’yi yıkmanın da, dağıtmanın da ve ekonomik olarak çökertmenin de kolay olmadığını dünde kalmış Blair, Rassmussen, Sarkozy, Merkel ve Berlusconi’ler bildikleri gibi, günümüzdeki takipçileri de biliyorlar. Zira temeli ortak barış, demokrasi ve insan hakları üzerine kurulmuş Avrupa Birliği’ni, neocon-neoliberal ittifakı kolay kolay yıkamayacaktır.

Yeri gelmişken, İsrail’i de ilgilendiren “Antisemitizm” meselesini de konuşalım. Müslümanların Yahudi milletiyle bir probleminin olmadığına, bin beş yüz senelik tarihimiz şehadet ediyor. Tarih içinde; ihanetlerinden dolayı mahallî olarak cereyan etmiş bir-iki olaydan başka, İslâm Milletleri’nde, devletlerinde ve toplumlarında Yahudilere barış ve korumadan başka bir şey verilmediğine bütün tarihçiler şahittir. Genelde Avrupalıları ve özelde bilhassa Hıristiyanları nazara alarak “antisemitizmi”, Müslümanları da içine alacak şekilde konuşmanın yalnızca bir yalan ve aldatmadan ibaret olduğunu belirtelim. Almanya siyasetçileri başta olmak üzere; bütün Batılı idareci ve siyasetçilerinin bunu bilmemeleri, insanlığımız ve medeniyetimiz için bir yüz karası değil midir? Zira dinini bilen ve Hz. Muhammed’in (asm) getirdiği sistemden haberdar Müslümanları; hem Hıristiyanlara ve hem de Yahudilere karşı çok dikkate sevk eden âyetler, hadisler ve şeriatın hükümleri mevcuttur. Dinlerinin gereğini değil de; zorbalığı, zulmü veya cehaleti esas alanları Müslümanlıkla irtibatlandırmak da, bilime ve hakikate karşı bir başka yalancılıktır. Yani Avrupalı siyasetçiler, tarih aynalarındaki cinayetlerine Müslümanları ortak edemezler. Günümüzde, İsrail ile müstakil bir Filistin devleti yan yana yaşayacak olursa, Şeriatın hükümleri her gün ve her saat Müslümanları yanlışlara karşı ikaz edecektir. Kaldı ki AB yetkilileri ve üye ülkelerinin beyanda bulunan bazı idarecileri; insan hakları, hukukun üstünlüğü, demokrasi ve din-vicdan hürriyetleri meselesinde anayasaları üzerine yemin etmiş politikacılardır. Bu dehşetli yalan ve propagandaları bir an önce düzeltmelerini bekleyeceğiz. Halkından yüz bulamayan ve seçimleri kaybeden Netanyahu ile global tekelci düzenbazların entrikalarına inanan bir Avrupa, medenî ve insanî Avrupa olamaz.

Bazı Filistinlilerin, acı ve gözyaşları içinde seslendirdikleri duyguları, ahlâk dışı çizgilerle manşete çeken Avrupa medyası da ahlâken kaybediyor. Hangi Batılı baba; askerin kurşunu ile öldürülmüş biricik yavrusu kucağında iken, feveran etmeyecek? Şu anda yüzlerce çocuğu katletmiş bir İsrail’in yalan ve dezinformasyonlu tezlerinin arkasına sığınan siyasetçilerin, insanlığa ihanetlerinden dolayı mesleklerinden istifası gerekmez mi?

Müslümanlar Avrupa Birliğini insani ve demokratik görevine çağırıyor. İnsanlık ve demokrasiye inanmış milletler, AB’nin aslî görevine dönüşünü bekliyorlar. Haklı olarak komünist Çin ile farklarını belirtmelerini bekliyorlar. Aksi halde; Neocon ve Neoliberallerin organize ettikleri El-Kaide, İŞİD, Bokoharam, Eş-Şebabb ve diğer terör örgütlerinin Müslümanlarca tesis edilip organize edildiğine inanıyorsanız, zalimin zulmünü alkışlamanızda bir sakınca görmeyiz. Veya New-York‘taki kulelerin Kandahar mağaralarındaki bir adam tarafından yıktırıldığında ısrarcıysanız, Wuhan’daki laboratuvarlardan insanlığın üzerine salınan covid-19’un sıradan bir yarasadan dünyaya bulaştığı tezini savunan Komünist Çin ile Neoliberal sermayedarların yanında durmaya devam ediyorsanız; İsrail’in de zulümlerine taraf olup, çocuk katillerini müdafaaya devam edebilirsiniz. Bu da kıyametin çok yakın olduğunu gösterir.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*