İstanbul Sözleşmesi’nde aranan orta yol

Bediüzzaman Hazretleri, her batılın hak bir noktaya dayanarak ortaya çıktığını söyler.
Milletçe haklı olarak aleyhinde bulunduğumuz İstanbul Sözleşmesi’nin de; bir boşluğumuzdan istifade ile bir hakikata dayanarak hazırlandığını geçen yazımızda belirtmiştik. Bu hakikatin ise; insan olarak kadının hem Batı’da ve hem de-maalesef-Doğu´da sosyal hayatın bütün karelerinde uğradığı zulüm ve şiddet olduğunu, vicdanlarımız kabulleniyorlar. İnsanlığın cihanşümul bir problemini çözmek üzere küresel güçlerin merkez olarak İstanbul’u seçmelerinin hikmetleri üzerinde durmak istiyoruz.

Bugünkü haliyle 2011’de İstanbul’da ortaya konulan ucube sözleşmenin, felsefe olarak Avrupa ve Amerikalı olduğunu biliyoruz. Newyork, Londra, Paris veya Cenevre yerine İstanbul’un yer olarak seçilmesinin başka sebepleri de olacaktır. Fakat, insanlığın aleyhinde Marksistlerce şişirilen bu balonun İslâm coğrafyasından uzatılacak bir iğne veya ince çivi ile patlatılmasından korkan semavî ahlâk karşıtı global dinsizler, bu işi Müslüman bir ülkenin mübarek bir şehrinde, o ülkenin dindar Cumhurbaşkanlarının şemsiyesi altında icra ederek; muhtemel hücum ve tepkileri çekmeden bitirmek istemişler. Tek ses halinde işleyen basını korku ve rüşvetle susturduktan sonra; Mısır’dan, Körfez ülkelerinden ve hatta şeriatla idare edildiğini iddia eden fanatik Suudi Arabistan’dan bile destek alabiliyorsunuz. İlâhî din karşıtlarının bu tedbir ile Asya’da ne kadar çok kuş avladıklarını 2020’lerde daha net görebiliyoruz. İstanbul Sözleşmesi insaniyetin çözümü için şiddetli ihtiyaç duyduğu bir problemi merkezine almışsa; burada olup bitenleri yok sayamayız. Yalnızca küreselcilerin çözüm diye sundukları metnin maddelerinde; kadının etrafında aile ve dışarıda verilecek mücadele ile insanlığın daha derin bir krize girdiğidir. Milyonlarca yuvaya düşen bombalarla bırakalım barışı, hayatlar paramparça olmuş. Nikâh müessesesi öyle zayıflamış ki, insan neslini tehdit edecek boyutlara ulaşmış, evlilikler ve yuvalar. Hem Hıristiyan ve insaniyetperver Avrupa-Amerika’nın ve hem de Avrupa’nın itirazı; çatışmacı materyalist ve hedonist bir düşünce ile bu maddelerin hazırlanmasınadır. Yalnızca Müslümanlar değil; Avrupa Kiliseler Birliği ile Türkiye Hıristiyanları da yüksek ses ile itiraz ediyorlar. Doğu ve Batı´daki pozitif hukukçuların dahi; adaleti zir-ü zeber ediyor ve hukukun temel prensiplerine ters düşüyor, dedikleri şu sözleşmeyi hükümetimiz kendi açısından yürürlükten kaldırarak- imzaladıkları halde uygulamayan diğer devletler gibi- İstanbul Sözleşmesi’nin tekâmül veya rehabilite sürecini bir an önce başlatmak zorundadır. Buna mecburdur, zira onbinlerce mağdurun arşa yükselen ah ve eninlerinden çıkan feryatlar, tenkit ve bu sözleşmeye katkı sağlamış her ferdin dünya ve ahiretini karartacak şiddettedir.

Kader, insanlığa ve semavî dinlere aile bazında İstanbul’da suikast düzenleyenleri bir yönüyle istihdam etmiştir. İlk başta dünya bankası, BM ve diğer milletler arası kuruluşların kanal ve imkânları kullanılarak İstanbul’da düzenlenen bu kongreye üyelerin çoğu evet dediklerinden dolayı Avrupa Birliği de katılmak zorunda kalmıştır. İnsanlığa karşı işlenen bu büyük cinayeti durdurma ve rehabilite vazifesinin de; misyonu gereği Avrupa Birliği’ne verileceğini düşünüyoruz. Demokrasiyi en büyük maksadı yapmış bu birliğin; hem Batı ve hem de Doğu değerlerini nazara alarak; sahanın uzmanlarını toplayacağını ve ilme dayalı ortak bir çözüm metni hazırlayabileceğine inanıyoruz.

Burada; dinî değerleri ifrat ve tefrit düzeylerde siyasetlerinde kullanan bir kısım siyasetçi ile siyasetli cemaatler hükümetimize engel olmaya çalışacaklarını belirtmemiz, elbette kehanet değil. Fakat; söz konusu çalışmaya Avrupa Kiliseleri Birliği’nin yanı sıra; El-Ezher, Ummulkura, Şam-ı Şerif ve İstanbul uleması da dahil olunca, itirazlar azalacağı gibi, İslâm Coğrafyası’nın kabulü istikametindeki emniyet de artacaktır. Diyanetimiz ile birlikte çok farklı ülkelerden katılacak alimlerimizin desteklerinin, Amerika ve Avrupa halkları üzerinde de müsbet etki yapacağını umuyoruz. Doğu ile Batı´nın hem kesişme ve hem de kavşağı olarak İstanbul’un, en kıymetli varlıklarımız olan kadınlarımızın aile ve sosyal meselelerini çözüm için seçilmesi, belki de sevk-i İlâhî idi. Dünyamızın şartları da bizi problemleri bir an önce halletmemize mecbur ediyor.

İstanbul Sözleşmesi’nin ilk müteşebbisleriyle patronları, şu orta yolumuza şiddetle karşı çıkacaklardır. En radikal İslâmî gruplardan ta ahlâken kaybetmiş kadınlara kadar binlerce naylon STK´yı mobilize edeceklerdir. Fakat onlar için mevsimin sonbahar olduğunu asla unutmayalım. İnsanlığın medeniyet sabahında uyanmasıyla, o kötü niyetliler bir bir deşifre oluyorlar. Neocon -Neoliberal ittifakının finansörleri hem Avrupa ve hem de Amerika’daki demokratik devlet yapılarınca tarassut ediliyor ve dünyamızın iyice küçüldüğünü onlar da biliyorlar.

Ümit ederiz ki hükümetimiz, bir avuç ahlâk ve insanlık düşmanının çıkarttığı patırtı-gürültüyü kaale almaz ve “Medine-i Medeniyet-i Fazıla´nın bir şubesi olan İstanbul”da kaderin başlattığı şu insanî projeyi Avrupa Birliği şemsiyesi altında yola sokarak; dünyada tenkitlerden ve öldükten sonra da tel’inden kurtulurlar…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*