İstibdat, terakki hasılatımızı tüketiyor

altHer bir mü’min i’lâ-i kelimetullaha mükelleftir. Ve bu zamanda en büyük sebebi maddeten terakkî etmektir.

Ve a’dâ-i terakkiye karşı herkes cihada mükelleftir. Ve en büyük düşman, gayr-i mahsus ve dâhilî düşmandır. O da üç büyük müthiş düşmandır: Birincisi fakr, ikincisi cehil, üçüncüsü ihtilâftır. Bu üç düşmana cihad etmeye dinen mükellefiz.

Üç elmas kılıcı elde etmek lâzımdır. Birincisi muhabbet-i millî, ikincisi ittihad, üçüncüsü maariftir. Cihad-ı hariciyeyi İslâmiyet’in hakaik-ı ulviyesinin berahin-i kàtıasının elmas kılıçlarına havale edeceğiz. Bu zamanın cihadı, muhabbet ve tahabbübledir, tahvif ile değildir.

“Velâ tecessesû” [Birbirinizin gizli hâllerini ve kusurlarını araştırmayın. (Hucurat Sûresi: 12.)] nass-ı celîlinin muhalefetiyle, hafiye havfıyla kimse hakkıyla iktidarını sarf edemezdi.

Ve âyetin nısf-ı âhiri: “Birbirinizi gıybet de etmeyin. (Hucurat Sûresi: 12.)”. Gazeteler muhalefet ederek, eski hafiyeler gibi, herkesin fikrine bir ıztırap ve tereddüt ilka etmiştir. Amma vâesefâ, ifrata müstaid olanlar tefrite de kabil oluyor.

Ey ulema, size hitap ediyorum! Şöyle ki:

Her zamanda âlimler, ümera-i müstebideyi takliden her bir âlim kendi fikrini herkese kabul ettirmekle bir nevi istibdat gibi yapıyordu. Şimdi meşrûtiyettir; hâkim, şahs-ı mütehakkim değil, belki meşveretin ruhu olan efkâr-ı ammedir. Siz de ilimde bir nevi meşrûtiyeti takip ediniz. Zira istibdat hâsılat-ı terakkiyi istihlâk ile insanları mazi tarafına döndürüyor.

İstibdat istikbale istidbar ediyor. Katre katre su, müteferrik kalsa kuruyor, tecemmu etse bir havz-ı âb-ı hayat oluyor.

Bunu da ilâveten söylüyorum ki: Sırf maneviyat, atlamaya benzer; teavün-ü kuvvet tesirsizdir; bin ve bir, ikisi bir. Amma maneviyatın mebadisi maddiyattan olduğundan, büyük taşı kaldırmaya benzer, teavün ve tedavül-ü efkâra muhtaçtır. Böyle makamlarda “Bir bütün için geçerli olan hüküm, her fert için geçerli olmaz.” denilir. Avrupa, bu sırra ve sırr-ı taksim-i a’mal esasına binaen, o harikulâde terakkiyatı ve maarifi tesis eylemişler.

Hem de efkâr-ı amme meşverette feveran etse, hâr u haşak makamında olan bazı akàid-i bâtıla ve fırak-ı dâllenin bid’atları –ki, umum ehl-i İslâm’ı dağdar-ı teessüf etmiş– ve daha çok seyyiatın sahiplerinin taassup veya dikkatsizlikle hâsıl olan cehl-i mürekkebin menşe-i galatlarının beyanıyla izale ederek, safî ve berrak hakaik-ı İslâmiyeyi bütün efkâr ve kulûba icra ve isale edecektir.

Vesselâmü alâ meni’t-tebea’l-hüda. [Selâm hidayete tâbi olanların üzerine olsun.]

Eski Said Dönemi Eserleri, Makàlât, s. 44

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*