İstikamet ve sadakat kahramanları

Dâvâ kelimesinin sözlüklerde çeşitli anlamları vardır: “İleri sürülerek savunulan düşünce, çözümlenmesi gerekli olan konu. Bir ülkü uğrunda sürekli çalışan kimse. Takip edilen fikir, iddia.” gibi.

Dâvâ kelimesinin manevî boyutu, yeri ve algılanması ise genelde; uğrunda canın, malın, mesainin, enerjinin, aklın, fikrin, ruhun, hayalin, dimağın, hissiyatın, muhakemenin, şuurun, iradenin, dimağın, hafızanın, merhametin, şefkatin cansiperâne feda edilmeye çalışıldığı şey demektir.

Bu yazımızda kısaca bahsedeceğimiz “İman Dâvâsı” ve onun Cenâb-ı Hakk’ın emriyle ”Hıra Dağında” başlayan ve Hz. Muhammed’in (asm) insanlığa getirdiği, milyonlarca aktabın, ashabın, müceddidin bu günlere kadar taşıdığı o muazzam İslâm ve Kur’ân dâvâsının Bediüzzaman’la şahlanan bu asra bakan bir ekolü, “Yeni Asya meslek ve meşrebine” bağlı olan fedakâr insanların meydana getirdikleri “şahs-ı manevî”dir.

Bu manada; dâvâ demek; sistem demektir. Uyum demektir. Sağlam ve kırılmaz irade, şaşmaz ve şaşırmaz ilim, samimî ve hasbî ihlâs demektir.

Dâvâ demek, Bilâl (ra) gibi kızgın kumlara, taşlara, azgın hasımlara karşı direnmektir.

Dâvâ demek, Yusuf (as) gibi hıyanete, oyuna, gaddarlığa, iftiraya göğüs gererek köleliğe razı olmaktır.

Dâvâ demek, Hamza (ra) gibi mukaddesat uğruna can feda etmektir.

Dâvâ demek, Ebû Bekir (ra) gibi sıdkta zirve yapmaktır.

Dâvâ demek, hiçbir maddî-manevî nimeti, hatta cenneti bile değil, yalnız Allah’ın (cc) rızasını dilemektir.

Dâvâ demek, her türlü garaza, iftiraya, zulme, baskıya karşı gülümseme ve güller sunabilmektir.

Dâvâ demek, düşman olarak girilen kapılardan, zindanlardan dost çıkabilmektir.

Dâvâ demek, bırakılan emanete hıyanet etmemek ve onu canı gibi korumaktır.

Dâvâ demek, adaletin, insafın, sevginin, aşkın, muhabbetin, dostluğun, sadakatin, metanetin aynası olabilmektir.

Dâvâ demek, Ebû Cehil zihniyet ve ruhlulara karşı dik durarak “dur!” diyebilmektir.

Dâvâ demek, zalimlere göğüs germektir.

Dâvâ demek, zulme direnmek, haklının yanında haksızın karşısında olmaktır.

Dâvâ demek, kalitedir, keyfiyettir, sayı ve güç değildir.

Dâvâ demek, vefadır, saygıdır, hürmettir, cefadır, fedakârlıktır.

Dâvâ demek, geçmişe sahiplik, geleceğe ümitle bağlanmaktır.

Dâvâ demek, şaşmamak, şaşırmamak, sapmamak, sapıtmamak ve saptırmamaktır.

Dâvâ demek, safını belirlemek, imanını güçlendirmek, Hak rızası için “Ben de buradayım Ya Rabbi” duruşuyla durabilmektir.  

Dâvâ demek, affetmek, merhamet etmek, sabretmek, fazilet göstermektir.

Onun içindir ki: Dâvâlar tereddüt kaldırmaz. Dâvâlar savrulma, kırılma, küsme, inat, tembellik, aykırılık, disiplinsizlik, ferdilik, gurur, kibir, akıldanelik, bilmişlik, tarafgirlik de kaldırmaz. Hele yalan, bühtan, iftira, gıybet, zan, dedikodu, şüphe, tahrip gibi menfiliklere hiç prim vermez.

Geçen on gün içerisinde elhamdülillah on ili ve bazı ilçeleri gezmek nasip oldu. İstanbul’dan başlayan seyahatimiz, Zonguldak, Karadeniz Ereğlisi, Kilimli, Düzce, Bolu, Adapazarı, Eskişehir, Bilecik, Söğüt, Kütahya, Afyon, Burdur üzerinden Antalya’ya yuvamıza ve dostlarımıza ulaştık çok şükür elhamdülillah.

Ereğli’deki Bölge toplantısında olsun, iştirak ettiğimiz mekânlardaki derslerde olsun, cemaatimizde gerçekten yeni bir aşk, samimî bir gayret, ciddî bir toparlanma ve hamle faaliyetleri dikkati çekiyor. Bu gayret ve faaliyet bizlere de sorumlu kişiler olarak durmamız gerektiğini, devamlı aksiyoner ve faaliyetlere devam etmemiz gerektiğini ihtar ediyor.

Bolu’yu, yılların Yeni Asya Temsilcisi kahraman İbrahim Güneş Ağabeyimizin Hakk’a yürümesi vesilesiyle aile ve cemaati taziye ve de yeni hizmet merkezlerini de tebrik etme vefamızı icra etmek için ziyaret edip derslerine katıldık. Ağabeyimize Cenâb-ı Hak rahmet etsin. Boluluların hizmet mekânları hayırlı olsun.

Adapazarı’na da uğradık. Yepyeni simalar ve sadakatli eskimeyen ağabey ve kardeşlerin hizmetin her alanındaki gayretlerine şahit olduk. Tebrik ediyoruz. Aynı zamanda Eskişehir’e kadar bir kafile halinde bizi özel bir vasıtayla intikal ettirmelerini de unutmayıp tebrik ederek duâlar ediyoruz.

Eskişehir’e yıllardan beri uğrayamıyorduk. Vefa borcumuzu ödemek zamanı geldiği düşüncesiyle sohbetlerine katıldık. Hizmet merkezleriyle, gayret ve organizeli faaliyetlerini müşahede ederek aşk ve şevk aldık.

Şimdiye kadar bunca niyete rağmen hiç uğrayamadığımız Bilecik ilindeki bir avuç kahramanın dâveti üzerine Eskişehir’den bir grupla Bilecik’in dâvetine icabet ettik. Bu fedakâr insanların gayret ve sadakatlerine hayran olduk. Burada şimdiye kadar görmek nasip olmayan şanlı ecdadın ”Osmanlı Çınarının” temelini attığı Söğüt ilçesi ve ulu sultanlardan Edeb Ali, Ertuğrul Gazi ve türbe civarındaki büyük kahraman ve alperenleri, tarihî kişiliğin önderlerinden olan Dursun Fakih’in türbelerini ziyaret edip Fatihalar okuduk.

Bilecek’teki kısa ziyaretimize çok şeyleri sığdıran, maharet ve istikamet kahramanları Tarkan ve Ertuğrul kardeşler başta olmak üzere, Furkan, Fatih, İrfan, Yılmaz, Tuncay Beylere ve ismini sayamadığımız bütün fedakâr dostlara hem ikramları, hem de rehberliklerinden dolayı binler teşekkür eder, hizmetlerinin devamını ve istikametlerinin kırılmamasını dileriz.

Pırıl pırıl gençlerden bir grup oluşturarak bu maddî ve manevî sofrayı şenlendiren; Bursa İnegöl’ün sarsılmaz hizmetkârı, eğitimci Beytullah Ağabey ve ekibini de bu katkıları ve dâvete icabetleri için tebrik eder, sağlık ve afiyetle son nefeslerine kadar aynı kararlılıkla hizmetlere devam etmeleri için duâlar ederiz.

Kısaca bu gezi ve seyahat hatıralarımı ifade etmek ve özetlemek gerekirse şunları söyleyebilirim.

Yeni Asya camiası ve şahs-ı manevisi adına birçok meziyetin yanında en öne çıkan meziyetleri:

Zonguldak’ta “sebat”ı, Ereğli’de “sadakat”i, Bolu’da “muhabbet”i, Adapazarı’nda “samimiyet”i, Eskişehir’de “vakar”ı, Bilecik’te “gayret”, Kütahya’da “istikamet”i, Afyon’da her zaman olduğu gibi şeriatın vazgeçilmez şartlarından olan “meşveret”i—hususiyetle—gördüm desem özü ifade etmiş olurum.

Şunu da ilâve etmeliyim: Her yerin ve her Nur hadiminin bunların yanında birçok meziyeti ve özellikleri var. Onlar çoğu bilinen şeyler diye sözü fazla uzatmak istemiyorum.

Bu bana göre kısa, bazılarına göre uzun olan seyahat için; beni dâvet eden, ağırlayan, rehberlik ve her türlü yardımı, ikramı yapan fedakâr ağabey ve kardeşlerime teşekkür ediyorum. Duâlar ederek, duâlarını bekliyorum. Hizmetlerine sarsılmadan ve kırılmadan devam etmelerini temenni ediyorum.

Bu muazzam dâvânın naşir-i efkârı olan Yeni Asya’nın ve diğer yayınlarının takip edilmesi, yaygınlaştırılması, okunması ve desteklenmesi için hepimizin ayrı bir mesai harcamasını diliyorum. Her türlü zorluk ve engellere rağmen hizmete, gayrete, aşk ve şevkle yeni aboneler bulmaya devam edilmesini sizlerle paylaşıyor ve temenni ediyorum.

Meşveretlerin kararlarına, meşveret heyetlerine olan güvenimizin ve bağlılığımızın sarsılmadan ve samimiyetle devam etmesinin zorluklar karşısında sünnetî bir yol ve çıkış tüneli olduğunun gözden uzak tutulmamasının önemini vurgulamak istiyorum.

Allah sabrınızı daim, azminizi bâkî, dâvânızı mübarek kılsın. (Âmin.)

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*