İtidal-i dem ve Müslüman Kardeşler

alt

İtidal-i dem üstün bir meziyet ve haslettir. Avamî lisanda, sebeplere aşırı derecede bağlanmayan ve mutedil, sakin, soğukkanlı ve heyecanlardan uzak durgun deniz gibi hareket etmektir. Çok geniş manalarda ise Hz. Bediüzzaman’ın 20. Mektub’daki tefsirinde dediği gibi: “Allah birdir. Başka şeylere müracaat edip yorulma, onlara tezellül edip minnet çekme, onlara temelluk edip boyun eğme, onların arkasına düşüp zahmet çekme, onlardan korkup titreme. Çünki Sultan-ı Kâinat birdir, herşeyin anahtarı O’nun yanında, her şeyin dizgini O’nun elindedir; herşey O’nun emriyle halledilir…”

Bir zamanlar Türkiye’mizde kökü dışarıdan, hem de âlem-i İslâm’dan “Vahhabiler”den gelen rüzgâr ile bir ekip ve bir kitle, ismi erbâbında ve bizde mahfuz, bir cemaat husûle geldi. Büyük mücadeleler yaptık, karşılıklı haşlamalar-taşlamalar da oldu, bizler tam meydanın ortasında iken, merhum Tahir Büyükkörükçü Hocamız kürsülerden, Hekimoğlu İsmail de Yeni Asya’daki Tefekkür köşesinden “Sizler Fatih’in yaşındasınız, acaba sizlerin Akşemseddin’i kim?” gibi çok manidar ve çok derûnî bir suâl sordular. Sonra zaman seyli içinde bu arkadaşların aktif hareketleri noktalandı.

Şimdi Türkiye’de ve 57 İslâm ülkesinde binleri, onbinleri aşan hizipler, gruplar var. Biri batıyor biri çıkıyor veya malûm güçler birini batırıyor, birini çıkarıyor, hedefleri ittihad-ı İslâmı bozmaktır. Halk arasında “takozlar” veya “menhus ruh” tabiri de kullanılıyor. Yaz aylarında Medine’den ailesiyle memleketi olan Konya’ya gelen merhum Ali Ulvi Kurucu Ağabeye 1970 ve emsali yıllarda sorardık, o da bizlere anlatırdı. (Bütün İslâm ülkelerinin içinde, İslâmı en güzel yaşayan ve takdim eden Türkiye’dir. Biz suyun kaynağındayız, benim müşahedem budur, buradaki birlik ve beraberliğinizi bozmak isterler, siz ‘itidal-i dem’ ile bozdurmayınız” derdi.

Nitekim Hz. Bediüzzaman’a o nurlu diyarlardan yazdığı “Gönüller Fatihi pek muhterem ve mükerrem Üstadımız Hazretleri” başlıklı mektubunu gönderir. Hz. Bediüzzaman da, başına “Medine-i Münevvere’den mühim bir âlim” ifadesini koyarak tarihçesinde neşrettirir. İşte oradan bugün alınacak bir ders makamında bir tesbit:

“Cihankıymet Üstadım! Malûm-u fazilaneleridir ki; son günlerde mukaddes dâvâya hizmet eden bazı tenvir ve irşad hareketleri doğmuş, fakat maalesef hiçbirisi ‘Risale-i Nur Külliyatı’nın gördüğü mühim işi görememiş ve ihraz ettiği [nail olduğu] İlâhî zaferi kazanamamıştır.” (Tarihçe-i Hayat, Risale-i Nur ve Hariç Memleketler, s. 629)

Hz. Bediüzzaman çok büyük şefkat sahibi. Vefatından önceki vasiyetlerinde kendisine işkence edenleri, zulmedenleri, zehir verenleri affediyor ve tek şart koyuyor: “Eğer imanlarını Risale-i Nur’la kurtarırlarsa…” Hal böyle iken âlem-i İslâm’daki kardeşleri, ihvanları, muhibbanları nasıl düşünmesin ve nasıl kurtuluşları için tarihî tesbit ve beyanlarda bulunmasın. Onun için büyüklerin himmeti büyük olur, küçükler kavga yapar, takoz kor, himmet yapamazlar. Bu itibarla âlem-i İslâmın siyasileri, müderrisleri ve ders hocaları makam-mevkileri ne olursa olsun, bu Nurların gönüllere nakşı için seferberlik yapmaları lâzım, orucu burada açmaları, sahuru orda yapmaları lâzımdır.

Hucurat Sûresi 13. âyet, 7 milyarlık dünya ailesine bakıyor. “Ey insanlar! Muhakkak ki Biz, sizi bir erkek ve bir kadından yarattık. Ve sizi milletler ve kabileler olarak kıldık ki, birbirinizi tanıyasınız, yardım edesiniz. Muhakkak ki Allah’ın indinde en çok kerim [üstün] olanınız en çok takva sahibi olanınızdır. Muhakkak ki Allah, en iyi bilen ve haberdar olandır.” Ayrıca 85 bin camimizde her Cuma okunan Nahl Sûresi 90. âyette nasıl bir “sıla-i rahm”i emrediyor?

Hucurat Sûresi 10. âyet de böyle, bütün âlem-i İslâma bakıyor. Fussilet 34. âyeti de böyle ve kardeşlik, barış ve beraberlik için âlemi tenvir edecek bu İlâhî düsturlar ve tazeliğini muhafaza eden hadis-i şerifler varken nedir bu âlem çarşısı? Ramazan-ı Şerif’te dahi bunlar ihlâl edilirse o zaman derler: “Kendi düşen ağlamaz“ veya “Zarara bile bile girene acınmaz”. Şefkati umman olan itidal-i dem sahibleri, kaderin tecellisi altında yine bunlara duâ etmeliyiz. Elbette bir İlâhî hesap günü vardır. “Hasbünallahu ve ni’me’l-vekîl.”

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*