İttihad-ı İslâm

Risale-i Nur mesleğinin en temel unsurlarından biri de, İslâm âleminin birlik ve beraberliğini temine hizmet etmektir. Bediüzzaman Hazretlerinin hayatı boyunca takip ettiği hedeflerinden biri de budur.

Bahsi geçen hakikat şekilden ibaret değil, öncelikle kalpler ve gönüller üzerine müesses ve muhabbetle kaim olan muazzam bir hakikattir. Farklı mezhepler ve tarikatlar, İslâmî cemaat ve meşrepler olması bu ittihadın temin edilmesine mani değildir. Hac ve Umre esnasında dünyanın dört bir tarafından gelen milyonlarca Müslümanın orada tesis ettiği muhabbet ve kardeşlik ortamı bu hakikatin delilidir.

“İttihad-ı İslâm olan İttihad-ı Muhammedî (asm) dediğimiz vakit, umum mü’minlerin mabeyninde bilkuvve ve bilfiil sabit olan ittihat muraddır. Yoksa İstanbul ve Anadolu’daki cemaat murad değildir. Bu ünvandan tahsis çıkmaz. Tarif-i hakikisi şöyledir: Esas temeli, şarktan garba, cenuptan şimale mümted ve merkezi Haremeyn-i Şerifeyn ve cihet-i vahdeti tevhid-i İlâhî, peyman yemini iman, nizamnamesi Sünnet-i Ahmediye (asm), kanunnamesi evamir ve nevahi-i şer’iye, kulüp ve encümenleri umum medaris, mesacid ve zevaya; o cemaatin ilelebet ve muhalled nâşir-i efkârı başta Kur’ân ve tefsirleri ve bu zamanda bir tefsiri de Risale-i Nur ve ilâ-i kelimetullahı hedef ve maksat eden umum dinî ve müstakim ceraiddir. Müntesibini umum mü’minlerdir. Reisi de Fahr-i Âlemdir (asm).” (Eski Said Dönemi Eserleri, s. 70) Bahsi geçen tarife göre Bediüzzaman Hazretleri, mü’min olan hiçbir ferdi dışarıda bırakmamakta ve bütün İslâm dünyasını içine almaktadır.

İttihad-ı İslâm gerçeğinin tahakkuku için ne istenildiğini Üstad şöyle izah ediyor: “Şimdi istediğimiz nokta, mü’minlerin teveccüh ve teyakkuzlarıdır. Teveccüh-ü umumînin tesiri inkâr edilmez. İttihadın hedef ve maksadı ilâ-yı kelimetullah ve mesleği de kendi nefsiyle cihad-ı ekber ve başkalarını irşattır. Bu mübarek heyetin yüzde doksan dokuz himmeti, siyaset değildir, siyasetin gayrı olan hüsn-ü ahlâk ve istikamet vesaire gibi makasıd-ı meşrûaya masruftur. Zira bu vazifeye müteveccih olan cemiyetler pek az, kıymet ve ehemmiyeti ise pek çoktur. Ancak yüzde biri, siyasîyyunu irşad tarikiyle siyasete taallûk edecektir. Kılıçları berahin-i kat’iyedir. Meşrepleri de muhabbet olduğu gibi, beynelmü’minîn uhuvvet çekirdeğinde mündemiç olan muhabbete Şecere-i Tûbâ gibi neşvünema vermektir.” (Eski Said Dönemi Eserleri, s. 70)

Tamamen manevî, imanî ve ruhanî olan bu İttihad-ı İslâm hakikatine mensup olan umum mü’minler ve İslâm’a hizmet eden bütün cemaatlerle maksatta ittifak halindeyiz. Buna da ayrı bir açıklama getiren Üstad “Muhabbet-i din saikasıyla teşekkül eden cemiyetlerin iki şartla umumunu takdis ve ittihad ederiz. Birinci şart, asayiş ve hürriyete taraftar olmaktır. İkinci şart, muhabbet üzerinde hareket etmek ve başka cemiyet-i İslâmiyeye leke sürmekle kendine kıymet vermeye çalışmamak.” Radikal İslâm ve siyasal İslâm gibi olumsuz yolların dışında olup ahlâk, ibadet, âhiret ve fazilet üzerinde hareket eden ve umum mü’minleri kucaklayan İttihad-ı İslâm’ın gerçekleşmesinde, Risale-i Nur tefsirleri âlem-i İslâm’da büyük hizmet verecek ve manevî olan bu ittihadın tesisine vesile olacaktır, inşallah.

İttihad-ı İslâm’ın diğer ayağı şeklî olanıdır. “Mü’minler ancak kardeştirler” âyetinde ifadesini bulan ve Arap, Türk, Kürt gibi etnik kökeni ve ırkı ne olursa olsun, aynı Allah’a, aynı Peygambere (asm) ve aynı Kitaba inanan İslâm dünyasının, Amerika Birleşik Devletleri veya Avrupa Birliği gibi, devletleri, hükümetleri ve sınırları ayrı olsa da, iç işlerinde serbest ve dış işlerinde ortak hareket eden bir İslâm Birliği oluşturmalarıdır. Bugünün şartlarında çok zor gibi görünse de, çok uzak olmayan bir istikbalde gerçekleşecek olan odur. Belki de bugün onun sancıları yaşanıyor.

Böyle bir birlikteliğe İslâm dünyasının her zamankinden daha çok ihtiyacı vardır. Sulh-u umumî denilen dünyanın genel barışının da gerçekleşmesi ona bağlıdır. Bir asırdır alev alev yanan Ortadoğu’nun ve bir türlü durulmayan kargaşaların tedavisi İttihad-ı İslâm ile olacaktır. Böyle bir ittihada Batı dünyasının da ihtiyacı vardır. Kendi sağlığında üç İslâm devletinin kurduğu Bağdat Paktı için Bediüzzaman sevinçle şunları söyler: “Sizin bu defaki Irak ve Pakistan’la pek kıymettar ittifakınız, inşaallah bu tehlikeli ırkçılığın zararını def edecek ve dört beş milyon ırkçıların yerine, 400 milyon kardeş Müslümanları (şimdi 1,5 milyar) ve 800 milyon (şimdi 2 milyar) sulh ve müsalemet-i umumiyeye şiddetle muhtaç Hıristiyan ve sair dinler sahiplerinin dostluklarını bu vatan milletine kazandırmaya tam vesile olacağına ruhuma kanaat geldiğinden, size beyan ediyorum.” (Emirdağ Lâhikası s. 841)

Evet, İslâm İşbirliği Teşkilâtı ve İslâm Devlet Başkanları Zirve Toplantıları ile devam edip giden ilişkiler, hem İslâm milletleri seviyesindeki manevî ittihadı hem de İslâm devletleri bazındaki maddî ittihadı netice verecek ve bu her iki İttihad-ı İslâm, dünyanın sulh, sükûn ve asayişinin teminine vesile olacaktır, inşaallah. Rahmet-i İlâhiden bunu kuvvetle bekliyor ve ümit ediyoruz. Niyazımız odur ki, bu mutlu netice İslâm dünyasına pahalı bir şekilde olmasın.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*