“Kabahat kimdedir?”

Divan-ı Harb-i Örfî’de mahkeme heyetinin suallerini cevaplayan Bediüzzaman, bu cevapların ardından on bir sual bir de yarım sual olmak üzere on bir buçuk suali Divan-i Harb mahkemesi üyelerine yönelterek cevap istiyor.
Bediüzzaman bu suallerden sekizinci ve dokuzuncu suallerin son cümlesinde “kabahat kimdedir?” diyerek soruyor. Biz de, bu suallerde ne ifade ediliyor beraberce anlamaya çalışalım.

“Sekizinci sual: Bir fırka kendisine bir imtiyaz taksa, herkesin en hassas nokta-i asabiyesine daima dokundura dokundura zorla herkesi meşrutiyete muhalif gibi gösterse ve herkes de onların kendilerine taktığı ism-i meşrutiyet altında olan muannid istibdada ilişmiş ise, acaba kabahat kimdedir?” sorusunu yönelten Bediüzzaman, bir fırkanın kendine verdiği imtiyazlarla, kendinden olmayan veya kendinden olmadığını varsaydığı kesimlere ve o kesimlerin hassas olduğu hususlara ve değerlere ilişmesi, bu ilişmekle oluşan karşıtlık ve çekişmeden de istifade etmeye çalışmasının yanlışlığına dikkat çekmektedir. Toplum kesimlerinin “ Vatan, din, millet, bayrak, demokrasi, milli irade” gibi ortak değer ve kavramlarını kimse kendine has göstermemeli, böyle bir imtiyaza sahip olmamalıdır.

Mesela, millete hem düşünce ve fikir hürriyeti hakkı, hem seçme ve tercih de bulunma hakkı, hem yazmak-çizmek gibi basın hakları kanunlarla verilse, sonra da “niye bu hakları kullanıyorsunuz” der gibi engellemelere ve cezalandırmalara gidilse, acaba kim kabahatli görünür?

Hürriyet-i fikir ve serbesti-i kelâm ve hüsn-ü niyet ve selâmet-i kalbin hükmettiği bir ülke duasıyla…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*