Kâbe koruma altında

“Senin mübarek vatanın ve kıblegâhın olan Mekke-i Mükerreme’yi ve Kâ’be-yi Muazzama’yı hârikulade bir surette düşmanlarından kurtarmasını ve o düşmanların nasıl bir tokat yediklerini görmüyor musun?”

Bediüzzaman Said Nursi
   
İslamiyet’ten önceki devirlerdi. Kâbe yıkılmış ve yeniden yapılması gerekiyordu. Hz. Âdem’in (as) inşa ettiği, Hz. İbrahim (as) ve oğlu Hz. İsmail (as) tamir ettiği kutsal mabedin kat kat olan örtüsü yanmış, duvarları aşınmış ve çatlamıştı.

Bu duruma artık tahammül edemeyen Kureyş topluluğu, Kâbe’yi tamir etmeye karar verdiler. Yani onun duvarlarını yıkıp tekrar inşa edeceklerdi. Fakat ellerinde tamir için malzeme yoktu ve tamir edecek ustaları da yoktu.

Tam o sıralarda Cidde yakınlarında bir gemi karaya oturdu. Ve geminin yükü Kâbe’nin tamirinde kullanılacak malzemelerle ve tamir işinden anlayan ustalarla doluydu. Velid İbn Muğire başkanlığında bir grup, Cidde’ye gidip malzemeleri ve inşaat işi yapabilecek ustaları aldı, geldi. Ve uzun tartışmalar sonucunda Kâbe’nin duvarları tamir edilmek üzere kabileler arasında paylaşıldı.

Artık tamire başlayabilirlerdi. Fakat kimse eski duvarları yıkmaya cesaret edemiyordu. Nihayet Velid İbn Muğire eline kazmayı aldı ve: “Allah’ım! Bu işte hayırdan başka muradımız yoktur.” dedi.

Elleri titreyerek kazmayı duvarlara vurdu ve bir müddet tek başına çalıştı. O gün ona kimse yardım etmemişti. Kureyş halkı bir gün kadar bekleyecek ve eğer kimseye bir şey olmazsa Velid İbn Muğire’ye katılacaklardı.

Beklenen bir gün geçti ve kimseye bir şey olmadı. Bunu bir işaret olarak kabul ettiler ve hep beraber yıkma çalışmalarına başladılar. Çalışmalar devam ederken ustalardan biri kazmayı Kâbe’nin temelinin olduğu duvara vurdu. Birden Mekke sallanmaya başladı. O kadar şiddetli sallanıyordu ki, hepsi korkup etrafa kaçtılar.

Bu olayla temele dokunmamaları gerektiğini anlamışlardı. Yeni inşaatı bu temeller üzerine kuracaklardı.

Kâbe’nin tamir işi tamamlanmış, sıra Mübarek Hacerü’l-Esved taşını yerine yerleştirmeye gelmişti. Bu taşa çok değer veriyorlardı. Dolayısıyla onu yerine yerleştirecek olan da çok yüksek makama sahip veya çok değerli biri olmalıydı. Ve bunun üzerine bir tartışma daha başladı. İşler içinden çıkılmaz hale geliyordu ki, aralarından en yaşlıları olan Ebu Ümeyye şöyle bir teklifte bulundu:

“Ey Kureyş topluluğu! Şu tartışmaya bir son verin. Aramızda bir hakem seçelim ve nasıl yapılacağına o karar versin. Kâbe’nin şu kapısından giren ilk kişiyi hakem seçelim ve bu kararı ona bırakalım.”

Teklif kabul gördü ve beklemeye başladılar. Nihayet beklenen geldi. Gelen, herkesin razı olduğu, hepsinin güvendiği bir kimseydi. Gelen, Muhammedü’l Emin’di. Ona durumu anlatarak, vereceği kararı beklediler. Ve Hz. Muhammed’in (asm) ağzından şu cümleler döküldü:

“Büyükçe bir bez getirin. Hacerü’l-Esved’i bezin üzerine koyalım. Ve hep beraber yerine yerleştirelim.”

Karar herkesi memnun etmişti. Hemen denilen yapıldı. Her biri bezin bir ucundan tuttu. Mübarek taşı Kâbe’nin yanına kadar taşıdılar.

Ve hepsinin Muhammedü’l-Emin diye hitap ettiği, son asrın peygamberi olacak olan büyük zat, mübarek elleriyle, taşı alıp yerine yerleştirdi.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*