Kaçış planı

Aslında herkesin kendine göre bir kaçış planı yapması lâzım. Asker, savaş esnâsında işler çıkmaza girerse nasıl ric’at edeceğini planlar. Bu, sâhayı tamâmen düşmana terk etmek mânâsında değildir; en azından, işin başında… Bu planı yaparken, gücünü toplayıp tekrar saldırmak niyeti hâkimdir. Fakat öyle hesâba gelmez gelişmeler olur ki, levâzımâtını ve hattâ canını kurtarmak kaygısı bütün planları alt üst edebilir.

 

Geçenlerde, subaylarımızın kendi telakkîlerine ve inançlarına uymayan davranışlar olduğunda nasıl davranacaklarının da önceden planlandığı ortaya çıktı: Kutlama törenlerinde ya da toplantılarda başörtülü bayanlar olması hâlinde, sessizce nasıl sıvışılacağı, askerî ric’at planları arasında yer aldı…

Asker cem’iyetin bir parçası olduğuna göre, cem’iyeti teşkîl eden ferdler ve grupların da ric’at planları olması tabiîdir. Meselâ: Dinî mevzûlardaki hassâsiyetini takdîr ve tahsînle karşıladığımız yazarımız Osman Zengin’in, içinde din dışı isimlerin zikredileceğini haber aldığı bir cum’a hutbesinden kaçmak maksadıyla, yirmi kilometre mesâfeyi göze alarak, başka bir câmi’de namâzı edâ etmesi gibi…

Elbette hayır işlemek iyidir; ama günahtan kaçmak ondan daha iyidir. Günümüzün mü’minleri her taraftan sel gibi akan münkerâttan kaçmak için planlar yapmasınlar mı? Dâvet edilen bir yemekte, Allâhu Teâlâ’ya isyân alâmeti olan içki bulunacağını tahmîn eden bir Müslüman, dünyâlık bâzı işlerinin ters gitmesi ihtimâline rağmen, bir ric’at planı yaparsa, akıldan uzak bir davranış olduğu iddiâ edilebilir mi?

Latîfe olsun diye nakledelim; eski yıllarda, gençlerimizin yolu büyük şehirlere düştüğünde, hangi lokantada içki ile karşılaşılacağı bilinmediğinden, yanlış adım atmamak için şöyle bir ric’at planı uygulanırdı: Lokantanın kapısında durup müşterileri içeri buyur eden garsona, alkollü içkilerin en hafîfi olanından başlanarak, “Bira var mı?” diye sorulurdu. “Evet, buyurun!” sözü işitilince başka bir dükkâna yönelinir, aynı minvâl üzere, uygun bir yer buluncaya kadar gidilirdi.

Devletin kendi işlerini laik düşünceye göre ayarlaması başka, kişilerin inançlarına saygılı davranması başka konu… Kanaatinden dolayı kimsenin kimseyi kınamayacağı, zorlamayacağı, karışmayacağı iddiâ edilse de, tatbîkàtın daha başka olduğu bilinen bir gerçek. Özellikle de inançlı kesime karşı olanlar, sık sık kendi üzerlerinde baskı kurabilecekleri ihtimâlini düşünerek, “hak zıpırındır” fehvâsınca, gürültü patırtı yaparak üste çıkmak taktiğini güttüklerinde, yine bir ric’at planı gerekmekte…

Ne yazık ki, günümüzde bilhassa İslâmiyete inanan kimselere karşı o kadar planlı, programlı, stratejik sindirme ve püskürtme harekâtı yapılmakta ki, ric’at ede ede, neredeyse mezârdan başka gidilecek yer kalmamaktadır. “Kamusal alan!”, “Laik devlet!”, “Durmak, bakmak, fotoğraf çekmek yasak!”, “Düşünme, konuşma, yazma!” “Girilmez!”, “Durulmaz, duraklanmaz!”

Eskiden daha açık sözlü idiler Devletlûler: “Komonistler Moskova’ya!”, “Şerîatçılar İran’a!” derlerdi. Zaman zaman Türkleri Tûran’a, Kürdleri Irak’a, Arabları Sûriye’ye, Rûmları Yunanistan’a, Ermenileri Ermenistan’a, Lazları ve Çerkezleri Kafkasya’ya yollayıp iyice tenhalaşan Anadolu’da köşe kapmaca oynamak istedikleri de olmadı değil…

Tarîhde yaşadıkları o uzun savaşların üstüne tuz biber eken iki cihân harbinden sonra gözleri açılan Avrupa’daki milletlerin, sulh içinde birlikte geçinmek arzûları ağır bastı. İnsanlarda umûmî bir hürriyet ve barış ümîdi uyandı. Komünizmin Rusya’da iflâsı ile başlayan ve bir asra yakın zamandır esâret altında kalan milletlerin Avrupa’ya bakarak en iyi rejimin demokrasi olduğunu kabûllenmeleri ile mesâfe kazanan hürriyetçi gelişmeler, herkese hüsn-i misâl oldu.

Dünyânın gittiği umûmî istikàmeti reddeden bizdeki baskıcıların da ipliği pazara çıkmaya başladı. Memleket evlâdının başına yıllardır ördükleri çorapların aslı esâsı anlaşıldı. Can çekişen gizli teşkilatlar son çırpınışlarını, son hamlelerini, son numaralarını, son mârifetlerini ortaya koydularsa da, birkaç şakşakçı dışında, pek îtibâr eden kalmadı. İşte bu sıralarda ellerinde kalan son ric’at planlarını tatbîke çalıştıkları cümle – âlemce biliniyor.

Bütün bunlar sona erse bile, insanoğlunun en büyük düşmanı Şeytan ile onun işbirlikçisi nefis ve bütün nüfûs-i emmârelerin mümessilleri de kendilerine göre hücûm ve ric’at planları yapmaktalar. Bundan sonra asıl bu cebheye karşı hazırlıklı olmak gereklidir.

Kuşların bir dâne yutacağım diye tuzağa düşmeleri nâdirâttan değildir. Zamanımızda da en az onlar kadar ürkek ve en ufak bir tehlikeyi sezdi mi hemen kaçmaya hazır bulunmak gerek! Onun için siz siz olun, matematiğiniz pek iyi olmasa bile, ihtimâller hesâbınızı kuvvetli yapın; her hâdiseden kurtulmak için bir kaçış planınız aklınızın kenarında köşesinde hâzır olsun…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*