Kaderin adalet ve merhameti

Ezelden ebede kadar olmuş ve olacak her şeyi sonsuz ilmiyle bilen ve kuşatan Cenâb-ı Hak, İlâhî ilmin bir unvanı olan Levh-i Mahfuz-u A’zam’da onları kaydetmiştir.

Levh-i Ezelî olarak da bilinen bu sabit kaderin, dünya semasında Levh-i Mahv ve İspat denilen ve şarta bağlı olan değişmeye müsait bir yansıması da vardır.

Hadis-i şerife göre hikmetli işlerin tefrik edildiği Berat Gecesi’nde bir senede vukua gelecek olan rızıklar, eceller, doğumlar, ölümler, savaşlar ve barışlar gibi her şey o gece yazılır. Bağlı olduğu şartlar yerine gelirse, değişmeye müsait kaderdeki takdir edilenler gerçekleşir, şartlar yerine gelmezse onlar da gerçekleşmez. Onun için ehl-i velâyet tarafından haber verilen bir kısım müjdeli olaylar vukua gelmez, bu durum, haber verenleri tekzip etmez. Çünkü bağlı olduğu şartlar yerine gelmemiştir. Sabit kader olan Levh-i Ezelîye ise, ehl-i velâyetin nazarı nâdiren ulaşır.

Kader, sebep ile neticelere bir taallûk eder. Sebepler basit bir bahanedir. Neticeleri yaratan Allah’tır. Bir şey vukua gelmeden neticeler hakkında ehl-i sünnet hüküm vermez. Vukua geldikten sonra, Allah’ın takdirine râzı olmak gerekir. Kadere itiraz etmek, kırılmış el ile intikam almak gibidir. Üstadın ifade ettiği gibi “Kadere itiraz eden başını örse vurur, kırar. Rahmete itiraz eden rahmetten mahrum kalır.”

Kader, neticeler itibariyle de zulümden münezzehtir. Beşer zulmü içinde kaderin adaleti gerçekleşir. Üstadın verdiği misâlde olduğu gibi “Meselâ, hâkim seni hırsızlıkla mahkûm etti. Halbuki sen hırsız değilsin. Fakat kimse bilmez gizli bir cinayetin var. Hâkim, mâsum olduğun hırsızlıktan mahkûm edip bilmeyerek zulmetti. Kader ise, gizli cinayetten dolayı mahkûm edip adalet etti.” İşte, bir olayda beşer zulmü içindeki kaderin adaleti böyle ortaya çıkıyor. Onun için, başa gelen olaylara kader nokta-i nazarından bakmak ve yükünü kader gemisine bırakıp rahat etmek ehl-i tevekkülün ahlâkıdır. Kader, adalet eder ve günahlara kefaret yaparak kulu rahatlatır. İnsanlar ise, zulmetmenin bedelini bir başka ceza ile öderler.

“Umulur ki, sizin kerih görüp beğenmediğiniz şeyde sizin için hayır vardır, sevdiğiniz şeyde de şer vardır. Lâkin siz bilmezsiniz” âyeti, kader cihetinde rehberimiz olmalıdır. Başa gelen olaylardaki olumsuz olaylar için “Elbette bunda da vardır bir hayır” diyerek sabretmek; hoşumuza giden sonuçlar olduğunda da “Ya Rabbi! Bu durumu hakkımda hayra tebdil eyle” diyerek dua ve Allah’a iltica etmek, kâmil bir mü’min olmanın göstergesidir.

Tam ihlâs da bunu gerektirir. Zira, kendimizi insanlara beğendirmek ve şirin göstermek değil, her halimizle ve her ânımızla Allah’ın rızâsını kazanmak asıl hedefimiz ve nirengi noktamız olmalıdır. Üstadın dediği gibi “O râzı olsa, bütün dünya küsse ehemmiyeti yok. O râzı olduktan ve kabul ettikten sonra halklara da kabul ettirir, onları da râzı eder.” (İhlâs Risâlesi)

Bu noktayı yakalayanlara, insanların hile ve tuzakları en küçük bir zarar veremez. Çünkü onlara Allah vekildir. O ne güzel dost ve ne güzel yardımcıdır. “Siz Allah’ın dinine yardım ederseniz, Allah da size yardım eder” âyeti bu taahhüdü vermektedir. Başta, Kâinatın Efendisi (asm) olmak üzere, onun yolunda yürüyen salih âlimler ve evliyalar ve bu asırda son müceddid Bediüzzaman Hazretlerinin yaşadığı bütün olaylar bahsettiğimiz hakikatin binlerce örnekleriyle doludur.

Evet, Allah (cc) Âdil-i Mutlak’tır. Kader hükmü içinde adalet ve rahmet-i İlâhî tecellileri parlak bir tarzda kendini gösterir. Görebilenlere ne mutlu!..

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*