Kadın haklarını savunanlar, bakar mısınız?

Bilenler biliyor, ama bugün kutlanan “Dünya Kadınlar Günü”nün ‘tarihçe’sini bilmeyenler için kısa bir ‘ansiklopedik bilgi’ aktaralım: 8 Mart 1857 tarihinde ABD’nin New York şehrinde 40.000 dokuma işçisi daha iyi çalışma şartları isteğiyle bir fabrikada greve başlamış. Sonrasında çıkan yangında çoğu kadın 129 işçi ölmüş. 26-27 Ağustos 1910 tarihinde Danimarka’da toplanan Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı’nda, 8 Mart 1857 tarihindeki tekstil fabrikası yangınında ölen kadın işçiler hatırasına 8 Mart’ın “Dünya Kadınlar Günü” olarak kutlanması teklif edilmiş ve bu teklif kabul görmüş.

8 Mart’ın “Dünya Kadınlar Günü” olarak kesinleşmesi 1921’de Moskova’da gerçekleştirilen bir konferansta kararlaştırılmış. Neticede Birleşmiş Milletler Genel Kurulu da, 16 Aralık 1977 tarihinde bu tarihi “Dünya Kadınlar Günü” olarak kabul etmiş. Türkiye’de ilk kez 1921 yılında kutlanan bu gün, 1984’ten itibaren düzenli olarak bazı kuruluşlarca kutlanmaya devam ediyor.
Bu gün vesilesiyle Türkiye’de düzenlenen toplantılarda en çok, ‘kadına uygulanan şiddet’ konuşuluyor. Türkiye’de kadına şiddet uygulandığı doğrudur, ama bu şiddetin kaynağının doğru teşhis edildiğini söylemek mümkün değil. Kadınları hedef olan şiddetten, sadece “kaba güç” kullanılması anlaşılırsa doğru neticelere ulaşamayız. Elbette “kaba güç” de kullanılıyor, ama asıl kadına karşı kullanılan “hukukî güç”ten ve ayrımcılıktan bahsetmek lâzım. Hem, “kaba güç” kullanan ve kadınları “döven”ler ağırlık olarak hangi sosyal çevreden meydana geliyor? Meselâ, alkollü içkilerle kendini “deli”ye çeviren, aklını iptal eden kaç kişi hanımına karşı “kaba güç” kullanıyor, bunun tesbitini yapabilmiş miyiz?

Ayrıca, “kadına ayrımcılık yapılması”ndan sadece iş bulma imkânlarını anlayarak doğru neticelere ulaşabilir miyiz? Kadın haklarını savunanlar ne şekilde isimlendirilmiş olursa olsun; kadınların karşı karşıya kaldığı “kıyafet dayatması”nı görmüyor ve buna karşı çıkmıyorsa “hak savunuculuğu”nda samimî olduğunu kabul edebilir miyiz? Aynı şekilde, kadınların “reklâm malzemesi” yapılmasına itiraz etmeyen bir anlayış gerçek anlamda kadınların hakkını savunabilir mi?

Evet, “eşit işe eşit ücret almayan” hanımlar elbette haksızlığa uğruyor, ama asıl haksızlık; en başta uygulanan başörtüsü yasağıyla başlıyor. Okula giden iki öğrenci arasında “başı kapalı olan ve olmayan” ayrımı yapan ve “başı kapalı olan”ı evine gönderen bir anlayış nasıl olur da “Dünya Kadınlar Günü”nü kutlayabilir? Böyle bir kutlamada samimiyet olabilir mi?

Pazarlamasını yaptıkları otomobilin direksiyonuna başörtülü bir sürücü binince kıyameti kopartanlar hangi kadın haklarından söz edebilirler. Ya da, “otomobil lastiği” reklâmı yaparken “satış arttırıcı unsur” olarak kadınların müstehcen fotoğraflarını kullanan veya buna itiraz etmeyen “kadın hakları savunucuları” haklı olabilirler mi? “Dünya Kadınlar Günü”nde bu meseleler konuşulmuyor ya da aksi davranışlar sergileniyorsa o günün kutlanmasının bir anlamı olabilir mi?

İnkâr edilmeye çalışılsa da asıl ayrımcılığa maruz kalanlar başörtüsünü tercih eden hanımlardır. Çünkü bunlar gerektiğinde “sarhoş/ deli” erkeklerce bedenen, gerektiğinde de “yetkililer”ce “kamusal alan”dan dışlanarak manevî olarak şiddete maruz kalıyorlar.

Bu sebeple, kadın haklarını savunan herkese, “Lüften, bu tarafa da bakar mısınız?” demek lâzım…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*