Kadir Gecesinde doğan ümit ve endişe

Bin aydan daha hayırlı kıldığı Kadir Gecesine ulaştıran Rabbimize hamdolsun.

“Risale-i Nur’un sadık şakirtlerinden birisi leyle-i Kadrin hakikatini ve Ramazan’ın yüksek mertebesini kazansa, umum hakikî sadık şakirtler sahip ve hissedar olmak, vüs’at-i rahmet-i İlâhiyeden çok kuvvetli ümitvârız.”1 müjdeli haberi bizleri ümitlendirirken, “sadık şakirdi” olma konusu endişelendirdi doğrusu.

Endişem; zamanın dehşeti, mevsim ve fitne sıcaklığının şiddetidir.

Namazda “İyyake’nabüdü ve iyyake’nestain” diye, ibadetimi sadece Allah için yaptığımı söylerken; yardımı başka ellerden bazen isteme gafletimi hatırladığımda ise Allah’tan isteme konusundaki endişelerim depreşti yine.

Gaflete dalmış çevrem, uzak ve yakını ile etrafımı sarmış; beni bana bırakmıyor. Direksiyon elimde, ama arabayı kullanan ben değilim. Kim merdane iddia edebilir ki, hayat arabasının direksiyonu da, gazı da freni de vitesi de bütünüyle elimde diye? diyen varsa bir adım öne çıksın, elini de öpeyim, alnını da!

Medet ya Rabbi!

Bu sancılarla geçen oruçlu ağızlarla yaptığım duâmı Kadir Gecesi de ellerimi açarak duâ edeceğim inşâallah ve hatta beraber edelim.

Külliyatın sahifelerinde ümit kapısı aradım. Gördüm ki adeta bana/bize yazılmış bir müjde var. Bu seneki Ramazan-ı Şerif hem âlem-i İslâm için, hem Risale-i Nur Talebeleri için gayet ehemmiyetlidir ve pek çok kıymetlidir.

Risale-i Nur Talebelerinin uhrevî amellere ortak olmak (iştirâk-i âmâl-i uhrevîye) prensibindeki sır gereği, her birisinin kazandığı miktar, her bir kardeşlerine aynı miktar amel defterine geçmesi, o düsturun ve İlâhî rahmetin muktezası olmak haysiyetiyle, Risale-i Nur dairesine sadakat ve ihlâsla girenlerin kazançları pek azim ve küllîdir. Her biri, binler hisse alır. Dünyevî iş ortaklığındaki mal veya kazanç paylaşımında söz konusu olan hisselerin bölünme ve parçalanması gibi olmadan inşâallah alacaklar. Bu manevî ortaklıkta bulunanların her birisine, o sevabın aynısı amel defterine geçmesi, tıpkı bir adamın getirdiği lâmbanın, binler aynaların her birisinde aynı lâmbanın parçalara ayrılmayıp bütün halinde yansıması gibidir.

İnşâallah, Risale-i Nur’un sadık şakirtlerinden birisi leyle-i Kadrin hakikatini ve Ramazan’ın yüksek mertebesini kazansa, umum hakikî sadık şakirtler sahip ve hissedar olmasını, Allah’ın engin rahmetinden çok kuvvetli ümitvârız.

Bu ümit, dünyevîleşme sıkıntısında olan beni heyecanlandırırken “sadık şakirdi” olma konusundaki endişem ise bir türlü izale olamadı. Nasıl olacaktı bunca dünyevîleşme ve kalitesiz Müslümanlığa cazip dâvetçiler ve sebepler varken?

Yine döndüm Külliyat’ın sahiline. Gördüm ve okudum ki; Risale-i Nur dairesine, sadakat ve hizmet ve takvâ ve büyük günahlardan çekinme derecesiyle, o ulvî ve küllî ubudiyete sahip olunuyor. Elbette bu büyük kazancı kaçırmamak için takvâda, ihlâsta, sadakatte çalışmak gerektiğini bir daha, ama muhkem anladım.

Kadir Gecesi, ümitsizliğimin karanlığında iken, ümit nuru ile yetişen bu hakikatler bayram öncesi bayramı yaşattı. Olabildiği kadar sıralanan şartlara uymaya dikkat ve gayret edeceğim, tâ ki ortaklığa dâhil olabileyim.

Bu yüksek ortaklıkta yer alabilmenin ihlâs, sadakat, hizmet, takva ve günahlardan çekinmek ile beraber duâlarda ben yerine biz demenin bir başka şart olduğunu da anladım. Umum Nur Talebeleri ve ehl-i imanı da dâhil ederek yapılan “biz”li duâma Üstadımı dâhil etmemin vefa borcum olduğunu unutmadım.

“Biz”li duânın kapsam alanı geniştir. Eş ve evlâdı, ana baba ve akrabaları; dostları ve hatta imana muhtaç herkesi dâhil etmemiz, kabul edilme ihtimalini kuvvetlendirir bile.

Artık ümitvar olarak Ramazan Bayramınızı tebrik edebilirim.

Dipnot:
1- Bediüzzaman Said Nursî, Kastamonu Lâhikası, s. 121.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*