Kahire Uluslararası Sempozyumu ve Hizmet Hatıraları

Image

İSLÂM’IN ZEKİ EVLATLARININ ÜLKESİ MISIR’DAN HİZMET HATIRALARI

Bu defa kader yolumuzu yine bir kudsi hizmet için Afrika Kıta’sına çevirmişti. Yıllardır merak ve ilgim vardı bu coğrafyanın insanının yaşantısına, tarihine, taşına, toprağına ve bir bütün olarak dokusuna. Nasip bu yıla bu günlereymiş. Bir ağabeyimin aylar önce: “Kahire’de “Bediüzzaman Sempozyumu” var, katılmak ister misin teklifine, “evet varım!” Dememle başladı sekiz günlük Mısır yolculuğumuz. Çok unutulmaz hatıralarla da sona erdi elhamdülillah.

Bu iman davasının hatırı, büyüklüğü, cihanşümulluğu, genişliği, derinliği, manevi himayesi ve sevkiyle yıllardır yollardaydık. Yurt içi, yurt dışı fark etmiyordu. Dünyanın her tarafına yayılan bu mukaddes iman ve Kur’an davası hem bizleri hem de bizden sonra gelecek nesillerimizi kıta’dan kıta’ya, ülkeden ülkeye taşıyacak ve aziz üstadın yıllar önce verdiği “İslâmın en yüksek ve gür seda olacağı” hakikati gerçekleşecek inşallah!

Değerli dava arkadaşım, aziz dostum Hamza Karayla birlikte, Antalya’dan ona yakın hemşerimiz, Ülkenin çeşitli şehirlerinden ve diğer İslâm ülkelerinden tam yüz beş kişi ağırlandı oradaki dershanelerimizde. Kaynaşma, sevgi, uhuvvet, tesanüd bağları tazelendi. Ümitler ve istikbale bakan hayallerimiz takviye edildi bu gezi ve faaliyetle. Sebeb olanlardan Allah razı olsun diyorum.

Musa (AS) ile Firavun bu topraklarda inanç ve inançsızlık için karşı karşıya gelmişlerdi. Hz. Yusuf’la Zeliha’nın hikmet dolu macerası da burada meydan yaşanmıştı. Birçok peygambere “ana ocaklığı” yapmış bir farklı ve güzel diyardı bu topraklar. 

Bu duygu ve düşüncelerle 4 Şubat 2009, Çarşamba günü saat 14.25 Mısır Havayolları uçağıyla İstanbul’dan, Kahire’ye Türkiye’nin değişik il ve bölgelerinden kırk kişilik bir grupla yola çıktık. Bu grubun içinde, İlim adamı Profesörler, iş adamı, araştırmacı, talebe, hizmet elemanı, her kademe ve sınıftan insan vardı.

Amaç: Kahire’de düzenlenecek “Bediüzzaman Sempozyumuna “ katılmak ve orada bulunan tarihi ve manevi değeri olan yerleri gezmek.

FARKLI VE HOŞ BİR UÇUŞ VE DUAYALA BAŞLAYAN ANONS!

Güzel ve doyurucu, etkili bir hadiseyle başlıyor uçuş maceramız. Uçakta hostesler anonsa “Bismillah” ile başlıyorlar. Seferin “Hafızi Rahim”  olan Allah’ın iradesiyle ve inayeti ile gerçekleşmesi temennisiyle güzel bir dua sesli olarak ve ekrandan şahane bir şekilde veriliyor. Bu bizim uçaklarda uygulanmayan ve millet olarak alışık olmadığımız önemli bir fark.

Bir saat elli dakikalık uçuştan sonra Kahire havaalanına varıyoruz. Meteorolojik olarak nemli ve ılıman bir hava, manevi olarak da sıcak ve Samimi bir atmosfer ruhumuzu kaplıyor. Çünkü bu Kahire şehri ve Mısır Cumhuriyeti İslâmiyet’in çok çok önemli bir merkezi.

KAHİRE’DE İLK NAMAZ, DERS VE BİR HATIRA

İkindi namazı vakti çıkmadan Kahire havaalanına iniyoruz. Biz bekleyen mihmandarlarımızın rehberliğinde Kahire’nin kenar mahallelerinin birinde yeni yapılan ve açılışı yapılacak olan beş katlı dershanemize minibüslerle intikal ediyoruz. Namaz ve ikramlardan sonra…

MUSTAFA SUNGUR’DAN BİR HATIRA:

Risalei Nurlardaki azim bir hassasiyet  var. Onun okunduğu her yerde üstadımız hazırdır. Vasıtaya gerek yok. Bu Allah’ın üstada özel bir hassası ve ikramıdır. (Emir. Lah. Sungur, Ziya,  Zübeyir’in Antalya’lı hanımlara yazdığı bir mektup okundu.)  Risalei Nurun bir yaprağını bir yerden bir yere götürmenin büyük bir cihat olduğunu geçmişte on kâfiri öldürmek kadar önemlidir.

MISIRIN GENEL YAPISI VE DEĞERLERİ

Bu münasebetle Mısır Hakkında kısaca bilgi verelim:

Mısır Arap Cumhuriyeti,  Kuzey Afrika’nın Nijerya’dan sonra 2. kalabalık ülkesidir. Nüfusun büyük bir bölümü Nil Nehri boyunca yerleşmiştir.

Resmi dil: Arapça,
Başkent: Kahire,
Yönetim şekli: Cumhuriyet,
Dini: İslam
Cumhurbaşkanı: Muhammed Hüsnü Mübarek,  Başbakan Ahmed Nazif  
Yüzölçümü: 1,001,450 km²  30. en geniş ülke,  Yüzölçümü (1921 de)   1.081.992 km²
Nüfus,     77,505,756 (2005) En kalabalık 15. ülke
Bağımsızlık: 26 Temmuz 1952 (İngiltere’den), Milli gelir  (GSMH)    282 milyar USD (2004)  En zengin 31. ülke, 
Ulusal marş: Biladi, Biladi, Biladi
Kişi başına gelir: $4,072 USD (2004) En müreffeh 115. ülke
Mısır lirası: (Pound, gineih) (£E / LE / EGP)
Telefon kodu: +20
İnternet alan adı: .eg
Coğrafya: 1.001.450 km²’lik bir yüzölçümüne sahiptir. Batıda Libya, güneyde Sudan ve kuzeydoğuda Filistin ve İsrail’le kara sınırı bulunmaktadır. Mısır’ın kuzeyde Akdeniz’e, doğuda Kızıldeniz’e kıyısı bulunmaktadır. Mısır’a hayat veren Nil nehri, dünyanın en uzun nehridir. (6.695 km)

Ekonomi: Coğrafî olarak, Aşağı ve Yukarı şeklinde tanımlanan Mısır’da ekonomi; turizm, Nil ve alüvyonlu mümbit topraklarda yetişen dünyanın en kaliteli uzun elyaflı pamuğu Gize ile tekstil ürünleri ihracatına dayanmaktadır. Müslüman Kardeşler Örgütü ‘nün çeşitli dönemlerde Piramitlerde, Şarm El Şeyh’te gerçekleştirdikleri bombalı saldırılar turizm gelirlerini dönemsel olarak etkilese de, Uzak Doğulu turistler için Mısır her zaman çekim merkezidir. Kahire dünyanın en büyük zincirlerinin 5 yıldızlı otelleriyle yoğun konaklama imkânına sahiptir. Nil boyunca dünyanın en önemli üç medeniyetinden biri olarak tanımlanan Eski Mısır’ın tapınaklarını görerek Asvan’a kadar gerçekleştirilen gemi turları ilgi çekicidir. Dünyanın en büyük barajlarından biri olarak Cemal Abdünnasır tarafından inşa ettirilen Asvan barajının yapımı esnasında yerinden taşınan Büyük Tapınak, firavunların inşa ettirdikleri ile Nil boyunca göreceğiniz Roma etkisini taşıyan tapınaklar o günün mimari bilgisini değerlendirmek adına Gize piramitleri kadar değerlidir. Nil’in iki kıyısında kurulmuş şehirlerde yerel geleneksel ürünleri temin edebilecek pazarlarda özellikle dünyaca ünlü papirüs ürünlerinde hem kalite hem de fiyat pazarlığı konusunda son derece dikkatli olunmalıdır. Kendilerini papirüs enstitüsü olarak isimlendiren Gize bölgesindeki dükkânlarda yüksek fiyatlardan büyük indirim yapılarak satılan papirüslerin Hanü’l-Halil gibi çarşılarda son fiyatın dörtte bir fiyatına alınması mümkündür.

Kendisine yetecek kadar olan petrolünü halkına ucuz olarak sunan Mısır’da ücretler oldukça düşüktür. Ancak hayatın sürdürülmesi için gereken zorunlu ihtiyaçlar da son derece ucuzdur.
Son zamanlarda Türkiye’nin önemli tekstil gruplarının da Mısır’daki nitelikli serbest bölgelerde yatırım konusunda çalışmalar yaptığı gözlenmektedir.

Turizm ve Kültürel Miras: Sfenks (“Korkunun Babası”) ve arkasında Kefren Piramidi, El Ezher Parkı, Kahire,  Mısır antik medeniyetiyle ünlü bir ülkedir ve dünyanın en çok ilgi çeken tarihsel anıtları yine buradadır. Gize Piramitleri, Karnak Tapınağı ve Krallar Vadisi en önemli tarihsel anıtlardır.

Çarşı olarak; Kahire’deki Khan El Halil görülmesi gereken bizdeki Kapalı Çarşı tarzında önemli bir mekandır. Tarihi turizm gelirine dönüştürmekte başarılı olan Mısır’da görülmesi tavsiye edilecek bir mekan da Kahire’deki Firavunlar Köyü’dür. Nil’in kenarında ayrılmış özel bölümde Firavunlar çağındaki hayat canlı oyuncular tarafından tasvir edilmektedir. Mısır’ın liman kentleri; Port Said ve İskenderiye’dir. Ticaret kapasitesi (pamuk,gıda,tarım ürünleri) , endüstriyel işlevi (petrol rafinerisi,tekstil ürünleri,kâğıt,plastik) ve limanıyla (taşımacılık) birinci önemdeki İskenderiye, Mısır’ın ikinci büyük kenti, düzen ve yaşam tarzı olarak İzmir’i andırır. Uzun bir kordonboyuna sahip olan kentte yerleşim kıyı boyunca yayıldıktan sonra kıyıdan içeriye doğru gelişmiştir.

Şehrin valiliğince kordonboyundaki binaların dış yüzey yenilemesi yapılarak görüntü kirliliğine son verilmiştir. Özellikle tarihi dokuyu koruyan tedbirlerin alınmasıyla Mısır’ın tarih ve turizm ilişkisinin gücüne verdiği önem örnek alınasıdır. Büyük zelzelede yıkılmış tarihteki ilk kütüphane olan İskenderiye Kütüphanesi, Bayan Mübarek’in koruması altında Unesco desteğiyle eski yerinde yeniden inşa edilerek açılmıştır. Gezilecek diğer yerler arasında Kral Faruk’un Yazlık Sarayı, Sanat Müzesi, kale, Pompey sütunu, Roma-Mısır dini sembollerini taşıyan Kom el Sukkfa adıyla bilinen katlı mezarlar ve Kom el Dikka Roma Hamamları yeralır.
Herbiri ayrı mimari özellikler taşıyan camilerin yanında inşa edilmiş kilise ve sinagoglar ilginç bir dinsel doku görüntüsü vermektedir. Müslümanlar için hafta tatili Cuma günü olup Hıristiyan ve Yahudi Mısır vatandaşları Cumartesi ve Pazar günleri tatil yapmaktadırlar. Bankalar Cuma/Cumartesi kapalıdır.

Nüfus ve Sosyal Hayat: Mısır’da nüfus artış grafiği – 1800’de 2,5 milyon, 1900’de 12,5 milyon, 2000’de 68 milyon. Uzun yıllar Osmanlı hâkimiyetinde kalan Mısır’da Osmanlı Paşalarının sülalelerinden gelmekle öğünen birçok yerli aile sosyal hayatta önemli yerlerdedir. Osmanlı sonrasında yerleşen İngilizlerin getirdikleri “kulüp” anlayışı Mısırlılar için ayrıcalığın simgesidir. Nesilden nesile verasetle de geçen üyelikler kişinin sosyal statüsünü belirlemekte önemli role sahiptir. 1900 yılında yaklaşık 12,5 milyon olan nüfusu günümüzde 75–80 milyon arasındadır.

Mısır tarihi ve medeniyeti 7.000 yılık bir geçmişe sahiptir. Mısır tarihi aşağıdaki dönemlere ayrılır:  İlk İslam zamanı 640 – 968,  Osmanlı Devleti 1517 – 1914,  Mehmet Ali Paşa hanedanı 1805 – 1882, İngiliz egemenliği 1882 – 15 Mart 1922, Mısır Krallığı 19 Nisan 1922 – Temmuz 1952, Mısır Cumhuriyeti 26 Temmuz 1952

EZHER ÜNVERSİTESİ’NİN BU ÜLKE VE DÜNYA ÜZERİNDE TESİRİ VE ETKİNLİĞİ

Üstad Bediüzzaman’ın :“İslâmın zeki bir mahdumu” diye taltif ettiği değerli insanların ülkesi Mısır. 

Asırları ışıklandıran Ezher Üniversitesi bu şehirde.
Ezher üniversitesi bin yılı aşkın tarihiyle bu ülke ve insanı üzerinde çok etkili bir kurum. Bir milyonu aşan çeşitli branşlardaki öğrencisiyle bu coğrafyaya hayat veren müstesna bir Tarihi Üniversitedir. O’nun yakınında bulunduğunuz anda da buradaki halkın yaşayış ve o müesseseye bakış tarzı da sizi mutlaka etkileyecektir. Gerçek manada bir ilim ve irfan yuvası olduğu her halinden belli oluyor. Ezher’in bu cazibedar ve sihirli havasını net olarak hissedebilirsiniz. Ezher üniversitenin verdiği “kimlik kartı” yabancılar için de yerliler için de çok muteber ve hemen hemen her yerde geçerli bir kart olduğunu Türkiye’den giden birkaç kardeşimden duyunca bayağı bir etkilendim. Ezher’in farklı konumu ve büyük tesirini, cemaatinden, öğretim görevlisinden, öğrencisinden hemen anlayabilir ve fark edebilirsiniz. Bu mekânlarda olduğunuz anda bunu bire bir hissedip yaşamak mümkün.

KUR’AN SESLERİNİN SEMAYA YÜKSELDİĞİ ŞEHİR.

Kur’anın Mekke’de inzal olduğu, Kahire’de okunduğu, İstanbul’da yazıldığı söylenir. Dünyanın en güzel Kur’an okuyan Kura hafızlarının çoğu Mısır’dan ve Kahire’den çıkmıştır. Bu gerçeği ve hali bizzat burada hissedip yaşamanız mümkündür.

Kahire’nin her yerinde Kur’anın adeta saltanatı var. Dillerden, teyplerden, bilgisayarlardan hep o îlâhi ses yükseliyor. Kahire ve Mısır; gerek fiziki dış görünüşüyle olsun ve gerekse toplum hayatına yansıyan her türlü faaliyet ve görünümüyle açık ve net olarak: “Ben bir İslâm ülkesiyim.” Diyor.  Her taksi ve ulaşım vasıtasında muhakkak Kur’an veya hadis okunuyor.
Bu konuda öne çıkan iki ana umde ise, Birincisi: Kur’anın Mushaf, yani kitap olarak her vasıtada olması, vasıtaların teyplerinden de sesli olarak devamlı okunması.

İkinci dikkat çeken konu ise: Tesettür ve başörtüsüdür. Gördüğümüz kadarıyla kadınların yüzde doksanından fazlası başörtülü ve tesettürlü. Yeni yetişenler de farklı ve çağa ayak uydurmaya çalışan bir akım hissediliyorsa da inşallah daha fazla bozulup dejenere olmazlar. Allah hayırlısını versin. Bazı vasıtalara ve asansörlere binince hemen “Subhane sahhare lene ve künne lehü mükrinin” ayetini otomatik olarak küçük bilgisayarlardan okunduğunu duyarsınız. Ne güzel bir uygulama ve haslet!

KAHİRE’DEKİ ÖNEMLİ MEKÂNLAR:

Kalacağımız dershaneye yerleştikten sonra orada okuyan ve Arapçayı iyi bilen bir rehberle şehrin belirli noktalarına tura çıktık.

Hz. Yusuf’un zindana atıldığı yer, Hz Musa’nın firavunun sarayında muhafaza edildiği yer. Firavunun hüküm sürdüğü yerlerdeyiz.

İmam Hüseyin Camii, İmamı Şafi Cami, Selahaddin Eyyubi, annesi, Peygamberin ayak izi, Ezher camisi. Para değiştirme de hala problem var. İslâmiyet’in şiarı olan tesettüre riayet fazla. Ama moderinasyon etkisi var.

İlk ziyaret yerimiz Ezher üniversitesi camisiydi. Oradan hemen karşısındaki Hz. Hüseyin Camisini ziyaret edip gerekli dini vecibelerimizi yerine getirdik.

Ertesi günü de daha kapsamlı bir plân yaparak bu güzel şehirde bulunan önemli manevi sultanların kabirlerini ziyaret ettik. Bunların başında;Manevi sultanlardan mezhep imamı, İmamı Şafinin mezarını ziyaret ettik. Son Osmanlı şeyhülislâmı Mustafa Sabri Efendi’nin mezarı burada olmasına rağmen yerini bilemediğimizden dolayı maalesef ziyaret edemedik.
Milli şairimiz Mehmet Akif’in haksız ve insafsız yere, dokuz yıl burada “mecburi ikamete” tabi tutulduğunu biliyoruz. Onun o mahzun halde çay içip tefekkür ettiği mekânlarda dolaştık. Uzun süre Osmanlı zamanında “eyalet” statüsünde kalmış mübarek ve bereketli bir topraklarda hâlâ bu güzel idare ve anlayışın meyvelerini yiyip huzur duymak mümkün.

Nitekim Nil Gezisi sırasında bizim Türk olduğumuzu anlayan orta yaşlı bir bay; “Osmanlı bizim dedemizdi. Ben sizi kardeş biliyorum, biz kardeşiz.” deme ihtiyacını dile getirdi.  Dedi. Biz de gereken cevabı verdik.  Afrika Kıtasının ortalarında, Kamer dağı çıkarak, asıl kaynağının da cennetten takviyeli olduğu rivayet edilen dünyanın en uzun ve önemli bir nehri ve su kaynağı olan “Nil-i Mübarek” bu şehrin ortasından geçerek Ak Deniz’e dökülüyor.

Mısır, Türkiye’mizden yüzölçümü ve nüfus bakımından oldukça farklı ve büyük. Bu kemiyet- sayı çokluğu toprak ve nüfusta ortaya çıktığı gibi İslâmı yaşantıda da ortaya çıkıyor.     
Sultan Hasan Ve Rüfai Hazretlerinin camilerini gezdik. Sultan Hasan Camisi tavanı en yüksek bir cami. Rüfai hazretlerinin torunun bulunduğu camide hem iç hem de dış görünüş ve süs ve sanat olarak çok muazzam bir tarihi eser.

Sahabelerden Sariye’nin (R.R) Hazretlerinin mezarının da Kahire’de bulunduğunu öğrendik.
Meşhur imamlardan, İmamı Suyuti, Caferi Sadık’ın kızı Hz. Zeynep’in mezarı bu şehirde.
Kahire’nin merkezinde, Ezher yakınlarında üç bin mezar var. Burada ilginç bir durum var. Mezarlar her evin bodrumunda. Ölenler hep bu bodrumdaki mezarlara konuluyor. Kemikler dökülünce toplanıp, onun mekânına yeni cenaze konuluyormuş.

Osmanlı Devletinin son Şeyhülislâmı Mustafa Sabri Efendi’nin de mezarı bu civarda olduğunun öğrendik. Maalesef zaman darlığından ziyaret edemedik.

Peygamber (ASM) torunun Hz. Hüseyin’in mübarek başının Kerbelâ’dan buraya getirilmiş ve defnedilmiş. O mekâna da bir cami yapılmış. Cuma namazını ekseri entel ve ülema burada veya biraz ilerideki çok geniş ve tarihi bir mekân olan büyük sahabe  Amr İbnül As Hazretleri’nin camisinde kılıyorlarmış. Biz o gün Hz. Hüseyin Camisinde Cumayı eda ettik. Namazdan sonra Rüfailerin ve diğer tarikatların açık ve âleni zikirleri vardı.

Milli Şairimiz Mehmet Akif’in bu cami civarındaki kahvehanelerde dokuz senesini vatandan uzak yaşamış.

Şanlı ecdadımızın büyün hükümdarı Yavuz Sultan Selim’e halifelik beraatının verildiği Melik Müeyyid Camisinin de burada olduğunu öğrendik ama maalesef ziyaret etmek mümkün olmadı.

Kahire başta olmak üzere bu ülkede çok mümtaz ve meşhur İslâm Kahramanı insanların mezar ve makamları var. Bunlar: Hz. Aişe, Hz Zeynep, İmamı Şafi, Ahmet Bedevi, İmamı Şerani, Hz. Hüseyin’in mübarek başının da burada da yattığına inanılıyor. İmamı Dessuki.
Mehmet Ali Paşanın kalesi ve camisi Şehrin en güzel ve hâkim yerinde inşa edilmiş. Yanında Melik Hasan Ve Rufai hazretlerinin camiler var.

Amr İbni A Hazretlerinin yaptırdığı cami de çok geniş ve harika bir görünüşü var.
Hz. Ömer’in (RA) meşhur kumandanlarından sahabe –i Kiramdan Hz. Sariye (RA)’ın mezarı dahil daha bir çok meşhur sahabe ve kişinin mezar ve türbeleri bu şehirdeymiş.

Cuma nazmının Hz. Hüseyin camisinde kıldık. Rufailer başta olmak üzere birçok tarikat ehli tarikatın zikirlerini seyrettik. Caminin etrafında turistik ve hediyelik eşya satan yerlerde papirüs kâğıdına işlenmiş güzel ayet ve hadislerle süslenmiş hediyelik ve orijinal papirüs kâğıtları var.

İSLÂM ÂLEMİNİN ORTAK DERDİ. TATBİKATTAKİ GEVŞEKLİK

Bir hadisi şerifte peygamberimiz (ASM) şöyle buyuruyor: “Ben halis tevhid inancı benim Kim Sünnetimden saparsa benden değildir.” 1709. [3:203, Hadîs No: 3150] Cabir (r.a.) rivayet ediyor:

Başka bir hadisi şerifte de peygamberimiz (ASM) şöyle buyuruyor: “Ey ümmet! Ben sizin bazı şeyleri bilmemenizden korkmuyorum. Fakat bildiklerinizle ne derece amel ettiğinizi bakın”. [145] 1636. [3:161, Hadîs No: 3017] Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:
Asrın başında üstadın okuduğu hutbe ve Müslümanların sâri hastalıklarına koyduğu teşhise bu sefer yine bir ilim merkezi olan Kahire’de başta Ezher üleması olarak Mısır’ın önde gelen mümtaz Şahsiyetleri tasdik ediyorlar.

Mısır halkı görünüş olarak –Başta Başörtüsü ve tesettür olarak- İslâmiyet’in nişanelerini yaşıyor. Bu görünüşten dolayı rahatlıkla bir “İslâm Ülkesine” yakışacak kriterleri görmek mümkün. Fakat bizde olduğu gibi bütün İslâm dünyasının büyük garabeti ve handikabı: tatbikatlardaki noksanlarımız, yanlışlıklarımız, tembelliğimiz, ilgisizliğimiz, şekil ve kabukta kalmamız ve ülfetimiz. İşte bunlar hep bizim belimizi büküyor. Amel ve icraatta büyük zorluklarımız, eksiklerimiz ve hatalarımız var.

Cadde ve sokaklarda eskiye göre çok büyük gelişmeler var. Ama yine de Arap dünyasında hâkim olan “diktatörlük” öne çıkıyor bunları sade bir tespit için yapıyoruz. Başta ülkemiz olmak üzere, Demokrasi, inanç ve insan hakları ve özgürlükler konusunda daha iyiye gitmemiz için hem kavli hem de fiili dualarımıza devam ediyoruz. Daha iyiye gitmesi için dua ediyoruz. Çevre temizliği başta olmak üzere her türlü temizliğe ve düzenlenmesine önem verilmeli.

Camilere olan her kesimden insanın teveccühü takdir edilecek kadar iyi. Burada toprağın altında yatmakta olan muhterem zatların türbe ve makamlarına büyük ilgi gösteriyorlar. Her kesimden insan gelip İslami usuller çerçevesinde dua edip ibadet ediyorlar. Bu bakımdan Mısır halkının dini alt yapısı sağlam görünüyor. Burada da Ezher’in yeri ve etkisi öne çıkıyor.
Bayanlardaki tesettürlü olmanın yüksek oranı yanında, sosyal hayatta aktif bir rol aldığı da dikkati çekiyor.

KAHİRE ULUSLAR ARASI SEMPOZYUMU

Sempozyum hakkında geniş bilgi gazetemizde yayınlandığı için bu konuda sadece değerlendirme babından bazı ok nemli konuları bir defa daha vurgulamak istiyorum.

SEMPOZYUMUN KONUSU: ASRIMIZA RİSALEİ NURUN DİNİ HİTABETİ

Katılımcılar olarak başta üstadımızın talebelerinden Mustafa Sungur, Abdullah Yeğin, Mehmet Fırıncı, İhsan Kasın olmak üzere yirmi beş civarında katılımcı vardı.

En fazla dikkatimizi çeken, biz Arapça anlamıyoruz,  fakat ilâhi kitabın dili olan belâğat ve fesahat dili olan Arapça’nın bu özelliğini bu sempozyumda biraz daha fark ettiğimizi ve dilin diğer dünya dilleri yanındaki ayrıcalığını ve üstünlüğünü bütün gruptaki insanlar ifade ettiler.
Başta Ezher üleması olmak üzere, Ürdün, Cezayir, Fas üniversitelerinin değerli hocaları ve Mısır’ın çok değerli edebiyatçı ve yazarlarının Risalei Nurun harikalığını, Üstad Bediüzzaman’ın üstün feraset, ilim, fikir ve yorumları karşısındaki acziyet ifadesi ve son derece yerinde övgü ve takdirlerini kulaklarımızla duyup hislerimizle bizzat yaşamamız hepimizde çok büyük bir heyecan ve şevke medar oldu. Şu anda bu yazıyı kaleme aldığım Hatay’ın Kırıkhan ilçesinde bulunan ve üstadımızın da duasını alma şerefine erişen. İlmi Arapça ilmine tam ve mükemmel vukufiyeti olan, sempozyumda da adı Sungur abi tarafından zikredilen eski müftülerden Ali Sert hocama bazı notları aktardığım zaman çok etkilendi. Heyecanlandı ve şunları söyledi. “Kardeşim Mısırdaki bilhassa Ezher ülemasının İslâmi alt yapısı ve Arapça imine vukufiyeti çok yüksek derecededir. Bunların çok yüksek ve derin ilimleri vardır. Bu insanlar öyle sıradan ve boş insanlar değildirler. Onun için bunların Risalei Nur ve Üstad hakkındaki bu tespit ve yorumları harikadır. Bu aynı zamanda bütün İslam ve Arap âleminin hiç şeksiz şüphesiz üstadı ve Risalei Nurları kabullenmesi demektir. Bir fikir ve görüş iki şekilde kabul ettirilir: Ya kaba kuvvet, ya da ikna yoluyla olur. Bu ulemanın serdettikleri bu görüşler bunun en büyük delilidir.

Bu bölümü Sempozyumdan çok nemli bazı anekdotlarla bitirelim.

Mısır İslâm Edebiyatçılar Derneği Başkanı DR. Abdulmun’im Yunus:
“Bizim için Üstad Bediüzzaman’dan bahsetmek şereftir. Üstad sadece sizin Türklerin değil bütün İslâm âleminin de üstadıdır. Bizim büyük âlimlerimizden Hasan Nedviden de Üstad Bediüzzaman Said Nursi hakkında çok övgü dolu sözler söylediğini defalarca kulaklarımla duydum.

Ben şöyle anladım ki: Risalei Nur sahili bulunamayan çok geniş ve devasa bir denizdir. Onun için Risalei Nurların hakikatlerini kavramak ve künhüne vakıf olmak kolay değildir. Risalei Nurun hakikatlerini kavramak o kadar kolay bir konu değildir. Çok zor bir konudur. Risalei Nurlar bütün ulama, üdeba ve şairlerin ittifak ettikleri bir hakikattir. Bunun tek ve en önemli sırrı ise; “ihlâstır.” Bu ihlâsın bir tecellisidir.

Bediüzzaman Said Nursi Risalei Nur külliyatının on cildi içerisine İslâm âleminin bütün hasadını çıkarmıştır. İslâm kültürünün hazinesi olan bütün değerleri sığdırmıştır. Onun için her kim ne ararsa Risalei Nurda bulabilir.”

AHMET ÖMER HAŞİM:  EZHER ESKİ REKTÖRÜ:

“Belâgat hale mutabık hareket etmektir. Ümmetin sıkıştığı bir zamanda böyle bir toplantı önemlidir. Onun için bu toplantının yapılması da sosyal hayat için bir belâğattır. Ümmetin çok ihtiyaç duyduğu bir toplantı olmuştur.

RN un bu çağda dini söylemi değiştirmesi ümmetin çok muhtaç olduğu bir meseledir.  Bu toplantı birçok insanın fikirlerini Bediüzzaman, RN ve davasına yönlendirecektir.
Bedîüzzaman tarihte az rastlanan ender şahıslardan birisidir. Her yüz senede gelecek müceddidlerin en güzel örneği Üstad Bedîüzzamandır. 
Risalei Nurların dünyaya yayılmasının sırrı; dilinin müsamahalı, nazik ve ihlâslı olmasıdır.
İslâm’a doğru davet; muhlis bir kalpten çıkmakla ancak mümkün olabilir.
Bir davanın ebede yazılması için vaz geçilmez şart: “İhlâstır.”
RN ların kaynağı Kur’an ve sünnettir. Bedîüzzaman Kur’an ayetlerinin en ince sırlarının ele alarak neşretmiştir.
Kur’anın ebedi ve ezeli özelliği vardır. Aynı sır Risalei Nurlarda da vardır.
İngiliz müstemleket nazırının Kur’an aleyhindeki sinsi planını akim bırakıp bozan âlim Üstad Bedîüzzamandır.
Kur’an bu ümmetin kuvvet sırrıdır Ama biz yapışırsak bu sırra sahip olabiliriz. Önceki müfessirler ve Bedîüzzaman bu müdakkik mana ile Kur’an’a yapışmışlar ve bundan dolayı da muvaffak olmuşlardır.
Risalei Nurlar böyle bir ihlâsla yazılmıştır. Ümmetin mutluluğu ve kuvveti Kur’an’dır. Kur’an dünyaya bunun için yayılmıştır.
Üstad Bedîüzzaman’ın bu ümmete yazdığı reçete Selefi salihinden farklıdır. Çok orijinalliği vardır. Ümmetin yaşadığı bütün zorlukları görüp, ona göre reçetesini yazmış. Müslümanlar bu gün dünya nüfusunun beşte birisine ulaştı. Ama sıkıntıları da o ölçüde arttı.
Hz. Peygamber bir hadisi şerifinde: “Bu ümmetin, diğer ümmetlerden farklı ve üstün olduğunu” söyler.

Hiçbir ümmete peygamber (ASM) gelen vahiy gibi vahiy gelmemiştir. Tek bir yerden yükselen sesin bütün dünyaya duyurulması mümkündür. Risalei Nurlarda da bu hususiyet vardır.
Düşman devamlı kalbe ve merkeze hücum eder. Kudüs ve Gazze bunun örneği. Risalei Nur bütün ümmeti uyandıracak bir vesiledir. “Keşke kavmim beni tanısaydı!” diyen bir peygamberin ümmetiyiz. Ümmetin safları tek bir safta durmamaktır. Yine bir hadisi şerifte: “Müslümanların çoğalmasına rağmen beraber olamayacaklarına işaret edilir. İşte Risalei Nurlar bu ayrılığı giderecek bir eser külliyatıdır.

Filistin’de zalimlerin zulmü ortadadır. Fakat Zulmün devam etmeyeceğine inancımız tamdır. Cenabı Hak buyuruyor ki: Hiç bir zaman harbi devam ettirenlerin geleceği olmayacaktır. Düşmana karşı hazırlanabildiğiniz kadar hazırlıklı olmalıyız.
Bu asrın dehşet ve kafa karışıklığına karşı hazırlanmamız lâzımdır.
Bedîüzzaman’ın Üslup ve lügat değişikliği en büyük bir cihaddır. Muhataba göre konuşma meselesini Risalei Nur halletmiştir.  En uygun  “hitap” şekli gerekiyordu. İşte Risalei Nur bunu bu asırda en iyi şekilde halletmiştir.
Herkes bulunduğu yerde veya ayrı ayrı mekânlarda birlik ve beraberliği temin etmemiz gerekir. Hepinize teşekkürler.”

HATİCE NEBRAVİ İslamiyet’e hizmetten devlet ödülü almıştır.

Asrın ihtiyaçlarında Bediüzzaman Said Nursi keşif yapmıştır. Kalbin derinliklerine nüfuz ederek imani hakikatlere hizmet etmiştir. Bediüzzaman Said Nursi bu asırdaki inhirafları, sapışları çok iyi hesaplamış. Batıdaki iktisadî ve fennî gelişmelerden İslam dünyasının geri kalma sebeplerini teşhis ve tarif etmiştir. En büyük sebep olarak manevi geri kalmışlığı görmüştür. Bunları Hutbe-i Şamiye’de tek tek sayarak tedavi çarelerini de beyan etmiştir. Adeta Peygamberleri asrımıza getirerek yeni bir hizmet metodu ortaya koymuştur. Kur’ana hizmet için Akademik bir kuruluş düşünmüş her ilimden ihtisas sahibi kimseler ilmi gelişmeler ışığında Sünnete uygun şekilde dine hizmet etsinler istemiştir. Ehl-i Şia ile Ehl-i Sünnet arasındaki ihtilafları ittifaka çevirmiş toplumun her tabakasına uygun hizmet yolları açmıştır.  Siyasi noktada yaptığı tecdit ise siyasi camiayı uyaran ve siyasileri irşat edip siyasete ilke getiren bir yenilenmedir. Aktif siyasetle iştigal değildir. Yalanla karışık, menfaat üzerine dönen ve canavarlık olarak nitelendirdiği;  insanlığa fesat ve âlem-i İslama büyük zarar veren hali hazır siyasetten ve Şeytandan Allah’a sığınmıştır. Askerlerin siyasetten uzak durmasını siyasi iradenin halka dayalı olup ordunun bu iradeye tabi olmasını istemiştir. Siyasetin bütün vatandaşları müsavi kılması gerekir. Siyaset İslamiyet içinde bir parçadır. Siyaset denildiğinde Bediüzzaman Said Nursi günümüz siyasetinden bahsetmiyor. Kur’an ve imandan çıkıp hayata yansıyan bir İslam siyasetidir. Aslında Kur’an esaslarının izahıdır. Bediüzzaman Said Nursi birçok alanlarda yeniden yapılanma örnekleri vermiştir. İlk başta tecdit sahalarında geri kalan İslam ümmetini ileri götürmüştür. Tecdit ve tebliğde ilmi geri kalmışlığı ortadan kaldırmıştır. Toplum hayatını tanzim etmede kadın ile ilgili hususlarda yeni bir bakış açısı getirmiştir. Askeri ve siyasi sahada tecdit önekleri vermiştir. Ferdi iktisadı öne çıkarmış tüketim değil tutuma ilişkin iktisadi görüşünü açıklamıştır. Ahlak ekseninde bir iktisat tanımı yapmıştır.    

Siyasileri uyaran ve bu alana “ilke” getiren bir şahsiyettir.
Şu anda hepimizin yaşayıp gördüğü gibi: siyaset İslâm ve insanlık için tam bir “şeytandır” ve şeytanlıktır.
Dünyanın her yerinde Ordu ile siyaset arasına bir mesafe koymalı.
Siyasetin vatandaşlar arasında “eşitliği”   getirmesi lâzım.
Üstadın birçok alanda “tecdidi” ve yenilenme teklifleri var.
Bunlar: İslâmın toparlanması
Akide açısından tecdit getirmiştir.
Toplum hayatını tanzimde
Kadınla ilgili problemlere İslâm’a uygun yenilik getirmiştir.
Askerlik ve sivil konusunda
İktisadi sahada tecdidi vardır. Ferdi iktisadı öne çıkarması. Tüketimi önlemesi.”

Dr. Yunus MENA (Cezayir) : “Meseleye kâinat açısından bakılırsa Cenab-ı Hakkın kâinata koyduğu gaybi bir akıl vardır. Felsefeciler kâinatı görüyor fakat gaybisine ulaşamıyorlar. İşte bu günkü insanlara bu gaybi âlemin aklen ispatı gerekir.
Bediüzzaman Said Nursi ise aklı Kur’an ile tesis ediyor. Bu akıl hem din ile hem kendi ile hem de kâinat ile irtibat kurabilen bir akıldır. Avrupa din ile ilmin ayrı olduğu safsatasını içimize sokmuştur. Bediüzzaman Said Nursi bu safsatayı izale etmiştir. Kalkınma projesinin esaslarını Risale-i Nur sıralamıştır.
Aslında Kur’an yolu Cenab-ı Hakka ulaştırmanın en kısa yoludur. Risale-i Nur bu yolu acz, fakr, şefkat ve tefekkür olarak göstermiştir.”

DR. MUHAMMED :
“Bizler için müspet hareket en önde olması lâzım gelen bir davranış türüdür. Harpte bile müspet hareket peygamberimizin emridir. Cihad ise sadece savaş değil ilim ve hizmet dahi Cihad kavramı içindedir. İslâm tarihinde birçok fetihler vardır bu fetihlerde yapılan iş insanlar üzerinden baskıyı kaldırmaktır. Fakat baskı kalktıktan sonra dinlerinde serbest bırakılmışlardır. Bediüzzaman Said Nursi dokuz temel esası zikretmiştir. Bunlar: Ubudiyeti mutlaka, hürriyet, şura meşveret, uluslar arası ilişkilerde adalet ve eşitlik, doğruluk, insaf ve adalet, başka anlayışlarla yardımlaşma v e taassuplardan uzak kalma, menfi ırkçılığı terk, uluslar arsı ilişkilerde küresel anlayış ( İsmi Kuddusün izahı)”

NUR HİZMETLERİNİN MISIRDAKİ DURUMU

Yirmi beş sene önce Yeni Asya ekolünün getirdiği Risalei Nur hizmetleri ciddi manada sıçrama yapmış.

İhsan Kasım’ın bütün külliyatı Arapçaya çevirmesi çok isabetli olmuş. Hele de beliğ bir Arapçayla tercüme edilmiş olası Ezher Ülemasının yanında bütün Arap âlemindeki ilim adamların atam bir rehber olmuş.

Sözler Yayınevinin kahire şubesi on seneden fazla bir zaman dilimi içersinde Risalei Nurların tamamını yedi ayrı baskı yaptığını da bu arada duyuralım. Risalei Nur hizmetleri başta Kahire olmak üzere bütün Mısır’da ve diğer şehirlerde devam ediyor elhamdülillah. Burada beş adet dershane var. Yeni yapılan beş katlı mülk dershane epey pahalıya mal olmuş ama güzel ve modern bir mekân olmuş. Emeği geçen herkesi tebrik ediyoruz.
Dershanelerde kalan Endonezyalı, Fil dişi’li, Cezayir, Filistin, Fas ve diğer ülkelerden gelen kardeşler çok hoş ve meseleleri kavramışlar.

Dershane açılışı ve sempozyum sebebiyle dışarıdan 105 kişi iştirak etmiş. Bunların içersinde Arap ve İslâm dünyasında vazife alan birçok hizmet ehli vakıf temsilcileri vardı.

Sempozyuma katılan Arap dünyasının önemli ilim adamlarının Risalei Nurları anlayıp
Ondaki fikirlerden harika tespitlerini Arapçadan anlamsak da hal, ifade ve tarzlarından idrak ettik.

Daha sonraki gün kısa bir şehir turu, Piramitlerin yanına yaptık. Nil üzerinde gezinti ve yukarıda zikrettiğimiz mübarek yerlerin gezi düzenledik.

MÜBAREK HAŞMETLİ TUR DAĞINA TIRMANIŞ VE O MEKÂNLARIN MANEVİ ZENGİNLİĞİ

Gelmezden bir gün evvel de Hz. Musa’nın (AS) bir büyük mucizesinin gerçekleştirdiği Sina Çölü ortasında Suudi Arabistan ve Ürdün sırlarına yakın olan ve Kahire’den 450 Km uzaklıkta bulunan otobüsle yedi- sekiz saat süren “Turu Sina” dağına tırmanmaya karar veriyoruz. Onüç kişilik bir grupla esmai hüsnanın gözle görülür bir tecellisine ve büyük bir mu’cizeye şahitlik eden bu mübarek mekânı olan “Turu Sina” dağına tırmanmak için erken saatlerde yola düştük. Yedi saatlik yol güzergâhı üzerinde Kızıl Denizle, Ak Denizi birleştiren Suveyş Kanalının altındaki uzun tünelden geçerek bir tarafı çöl bir tarafı deniz olan uzun bir yol güzergâhından geçiyoruz. Bu yol üzerinde yine Hz. Musa’ya (AS) Allah’ın bir lütfü olan asasını vurunca oniki kaynaktan su çıktığı mevkinin yolun kenarında olduğunu işaret ediyor kaptanımız. Orada bu mucizenin işaretlerini gözlerimizle görüyoruz. Çölün içersinde yol kenarında birikintiler halinde birkaç yerde su var. Diğer yerlerde ne su emaresi var, ne de herhangi bir hayat ve yeşillik emaresi. Tur Dağına yöneldik. Bir tarafta Kızıldeniz, diğer tarafı çölle kaplı. Belli bir müddet sonra yol doğuya tam çölün içine doğru gidiyor. Burada da vadiler ve yalçın kayalarla kaplı bir arazi silsilesi devam ediyor. Bu vadide yerleşim merkezleri ve hurma ağaçları dikkati çekiyor. Burada nispeten bir yeşillik ve hayat emaresi göze çarpıyor.
Pasaport kontrolünden sonra dağa tırmanma noktasına gelindiğinde burada bazı hediyelik eşya satan esnaflar var. Büyük de bir manastır var.

Tur dağının 2700 metre yüksekliği olduğu kayıtlarda var. Adıyla meşhur olduğu için Yahudiler d, Hıristiyanlar da buraya çok ilgi duyuyorlarmış. Çok yüksek olduğu için de güneşin doğuşunu seyretmek için her devlet ve her inançtan insanlar buraya akın akın gelip gece dağa çıkıp sabah namazından önce güneşin doğmasını seyretmek istiyorlar ve büyük sıkıntılara katlanıyorlar. Bizim zamanımız olmadığı için böyle bir şansımız yoktu. Gündüz çıkıp geri dönmek zorundaydık.

Öğle namazının dağın eteklerindeki açık hava mescidinde kılarak Tur dağına doğru tırmanmaya başladık. Çok uzun ve çetin bir yoldu. Zirveye çıkmamız yaklaşık üç saati buldu. İniş de hemen iki saat. Hava aşırı derecede soğuk ve yollar iniş ve çıkış için oldukça zahmetli ve zor. Dağın eteklerinde patika yolun başlangıç noktasında develer hazır müşteri bekliyorlar. Gücü olmayan bu seyahati develerle de yapabiliyor.

Grubumuz tek sıra halinde yola koyulup iki saati aşkın bir zaman içersinde şiddetli soğuk ve çok dik yokuşa rağmen dağın zirvesine ulaşmayı başardı elhamdülillah. Zirvedeki mescide ikişer rekât şükür namazı ve küçük bir ders ve duadan sonra hemen geri dönüşe geçtik iki saate yakın bir zamanda gece karanlığında vasıtamızın yanına sağ salim ulaştık. Çok yorucu, fakat lezzet ve keyfe verici bir seyahat olmuştu.

Hz. Musa (AS)’ın Allah’ın emrine uyup yalın ayak bu vadide ve bu şartlarda bu dağa çıkmasını hayal dünyamda canlandırırken insanlığın güneş olan nübüvvet halksının şeref levhası bu mübarek zatların ne kadar ağır bir vebal ve vazife deruhte ettiklerini biraz daha anlamaya ve kavramaya çalıştım. Bu ne çetin bir imtihandı Allah’ım! Biz en modern eşya, rahat ayakkabılarla bile bu kadar zorlanırken “yalın ayak” o keskin aya ve taşlarda yürümek nasıl bir duyguydu. Taksilerle yedi buçuk saat çeken bir yolculuğu yaya olarak kat etmek nasıl bir kulluk ve peygamberlikti. Aynı anda Hz. Muhammed (ASM)’ın hicretini düşündüm ve bir defa daha irkildim. Kulluk vazifesinin şuurunu idrak etmeye çalıştım. Allah’ım bize feraset, sabır ve emrine tam olarak itaat etme şuuru ver! Âmin.

DÖNÜŞ BAŞLIYOR:

Son günden bir gün önce çıktığımız Tur Dağı yorgunluğu grubumuzun dayanma gücünü ve performansını etkilemişti. Gece saat 02.30 sularında dershaneye intikal edebilmiştik. Minibüste yaptığımız son günde İskenderiye şehri ziyaretini aşırı yorgunluk sebebiyle maalesef tahakkuk ettiremedik. Nasip olursa o plân başka bir geziye kaldı.

Dönmeden evvel grup adına kısa bir elveda konuşmasını Dumlupınar üniversitesi eski rektörü, aynı zamanda Bayram Yüksel Ağabeyin bacanağı olan Prof. Dr. Ömer Rıza Akgünler hocamız yaptı. Gayet duygulu ve mana dolu bir konuşmaydı. Bizi bir hafta boyunca en iyi bir şekilde ağırlayan, kahrımızı çeken Kahire’deki bütün ehli hizmet ve talebe kardeşlerimizle helâlaşma yapılıp havaalanının yolunu tuttuk. 11 Şubat 2009 Çarşamba, akşam saat 20.00 civarında da tekrar İstanbul’a geri döndük.

CEZAYİR’DEKİ HİZMETLER

Cezayir Üniversitesinde öğretim görevlisi olan ehli hizmet bir kardeşimiz Cezayir’deki hizmetleri şöyle özetliyor.

“Cezayir’den üç katılımcı vardı. Cezayir’de Nur hizmetleri 2004 de ilk dershane Cezayir şehrinde açıldı. O günden bu güne gelinen noktada dershaneyi her kademeden insan elhamdülillah derse geliyorlar. Şu anda yetmiş kişi kadar derse geliyor. Diğer bazı vilayetlerde de yerli nur talebeleri nur derslerini organize edip bu konuda aşk ve şevkle hizmet ediyorlar.

“Cezayir Üniversitesinde Türkçe dersleri verilmekte. Üç yüz elli talebe zorunlu bu dersleri almaktadır. Derslerin nihayetinde on beşer dakika Risale-i Nurlardan vecizeler Türkçe ve Arapça olarak imtihan sorusu olarak sorulmaktadır.

“Akademisyen bir üniversite hocası “irşad programı” çerçevesinde hapishanede dersler okumakta bu da mahkûmlar arasında namaza başlamak dâhil kalp ve ruh dünyalarında büyük gelişmelere vesile olmaktadır.  Çeşitli gazete ve dergilerde RN hakkında birçok makale yayınlanmaktadır. Türkiye’deki yetmiş yıllık iman hizmetinin neticesinde ekonomik, siyasi ve iktisadi gelişmelerin arkasında görünmez bir kuvvet olan Nur talebelerinin gayretleriyle olduğu vurgulanmaktadır.”

“Türkiye’de görülmeyen, fakat en kuvvetli fikir cereyanının Nur talebeleri olduğu gerçeği teslim edilmekte, âlemi İslâm’ın yeniden inşa ve gelişmesinde Türkiye’nin ve Risalei Nur’un öneminin altı çizilmektedir.

“Cezayir halkı umumiyetle Anadolu halkına emsalsiz bir muhabbetleri görülmekte ve Türkiye’den çıkan Risalei Nur’a karşı ön yargısız şekilde sahip çıkmaktalar. Bazıları Türkiye’den gelen bir nur talebesine şöyle diyecektir. “Siz nerdeydiniz? Nerede kaldınız? Biz yıllara var ki sizden gelecek bir haberi bir eseri iştiyakla bekledik. Hamdolsun ki bu gün eserler de siz de buradasınız. Ama keşke çok daha önce gelseydiniz!”

“Hülasa, Cezayir’deki Risalei Nur hizmetleri ilkokul talebesinden, üniversitedeki akademisyenlere kadar geniş bir okuyucu kitlesi tarafından takdirle okunmakta ve kendi aralarında “Nur Organizasyonları ve Nur Dersleri” yapmaktalar.

“Cezayir bu haliyle küçük bir Anadolu hükmüne gelmiş. Risalei Nurlar için maddi ve manevi hiçbir fedakârlıktan geri durmayarak nurları muhtaçlara ulaştırma adına her türlü vesileyi kullanıyorlar.” 

Netice olarak gönül rahatlığıyla şunu diyebilirim ki; üstadım Bediüzzaman ve davasının kaynağı olan ve Kur’andan lemaan etmiş olan muhteşem eseri olan Risalei Nurların artık bütün dünyada, insanlığı rahatsız eden her sahada bir kurtuluş reçetesi olduğunu âlemi İslâmiyet’te, âlemi beşeriyette tam olarak anlayıp kavramış. Bu cennet vatanda yaşayan bizlerin de bu durum karşısında daha gayretli, daha dikkatli, daha metotlu ve ufuklu çalışmaya ihtiyacımız var. İttihadı İslâmın da küçük bir örneğini teşkil eden bu gibi sosyal ve kültürle faaliyetlere Risalei Nurları okuyan bütün gruplar sahip çıkıp bu güzel faaliyetleri vesile edip kardeşlik bağlarının kuvvetlendirerek ve İnsanlığın önünü açacak yeni projeler üremek zorundayız diye düşünüyorum. Cenabı Hak bu konuda hepinize, güç, takat, feraset, basiret, uhuvvet, ihlâs ve istikamet versin ve rızasına nail kılsın inşallah. O diyarlardan ve oraya gelen bütün abi ve kardeşlerimizden sizlere selam getirdik. Dualardan eksik etmemeniz temennisiyle saygılar sunuyorum.

Image
– FOTOĞRAFLAR –

{gallery}haber/Misir-Sempozyumu{/gallery}

Benzer konuda makaleler:

1 Yorum

  1. Aleykum Selam Nejat abi,
    Notlarinizi ve fotograflari bizlerle paylastiginiz icin Allah razi olsun.

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*