Kainat En Güzel Şekilde Yaratıldı

Allah kainatta tekamül kanunu yaratmış. Her bir mahluk bu kanuna tabi. İster bir zerre ve atom olsun, ister bir canlı ve insan, isterse dünya ve güneş. Her bir mahluk kendine tayin edilen bir kemal noktasına doğru hareket ediyor. Doğma, büyüme, gelişme ve son bulma bu kanunun temel geçiş noktaları olarak gözüküyor. Bu kanuna kainatın tamamı, yani kainat bizatihi tabidir. Big Bang ile başlayan kainatın yaratılış süreci, galaksi ve güneşler ile devam etmiş, dünyamızın hayat sahibi olması ile zirveye ulaşmış, kainatın küçük bir meyvesi olan insanın yaratılması ile kemal noktasına çıkmış, en mükemmel meyve olan Resul-u Ekremin (asm) nuru ile sonlanma sürecine girmiştir.

Benzer tarzda bir bitkiyi ele alsak yine tekamül kanunun safhalarını açıkça görebiliriz. Bitki tohumu toprağa düşer, topraktan filiz olarak hayata gözlerini açar, fidan ve ağaç süreci ile kendisi için tayin edilen kemal noktasına doğru yol alır. Bir süre meyve verdikten sonra da ömrünü tamamlama noktasına doğru gider.

Tüm canlılar gibi insan da aynı kanuna tabidir. İnsan maddi ve manevi hayatı ile doğumundan itibaren devamlı bir gelişme ve ilerleme süreci içindedir. Maddi açıdan çocuklukla başlayan hayatı, gençlik, olgunluk dönemi ile zirve noktaya çıkar, ihtiyarlık dönemi ile ömrünü tamamlar. Manevi hayatı cihetiyle de sürekli bir ruhi tekamül devresi yaşar, bu tekamül ebedi, hayata taşınarak ebedi bir saadetin vesilesi olur. Elbette ki ruhi tekamülü tamamlayamayan bir insanın akıbeti de bellidir.

İşte insan tekamül kanununa tabi olduğu ve çevresindeki diğer mahlukatta da bu kanunun tezahürlerini açıkça gördüğü için daima iyiyi arar. İyiyi bulsa daha iyisini ve en iyisini, her şeyin en güzelini bulmak için gayret eder. Bu her insanda olan fıtri bir duygudur. Ancak bu fıtri duygu bazı durumlarda insanı yanlışlıklara da sevk edebilir. Bu konuda dikkatli olmak gerekir. Kendisi ve çevresinde yaşayan her şeyin tekamül kanununa tabi olduğunu görüp, haşa ‘kainatın yaratıcısı hakkında da’ benzer bir durumunun var olduğu fikrine kapılır.

İki mühim noktadan hataya düşer.

Birincisi: “Allah şöyle yaratsa daha iyi olmaz mıydı? Veya Allah şu, şu işleri yapmasa ne olurdu?. Allah zıtlıkları yaratmadan da rahmet veya cemalini gösteremez miydi?” gibi suallerle kainattaki mevcut halden, yani Allah’ın bu şekilde yarattığından daha iyi bir seçeneği ve ihtimali kendi aklınca aramaya başlar. Elbette ki en iyiyi aramak fıtri bir duygudur. Ancak bu duygu Allah için ve Allah’ın güzel isimlerinin tecellisi için tatbik edilemez. Çünkü Allah’ın bütün isim ve sıfatları mükemmel ve güzeldir. Aynı tarzda yine Cenab-ı Hakkın isim ve sıfatlarının tecellileri de mükemmel ve harikadır. Allah Hâlik ismi ile bu kainatı yaratmışsa, bu isim bu kainatta en güzel şekli ile tecelli etmiştir. Daha ötesi yoktur. Allah Cemil, Rahim, Rahman isimleri ile kainatta tecelli ederek isimlerini göstermişse en güzel şekilde göstermiştir. Haşa bundan, bu gördüğümüz ve bildiğimiz tarz ve durumdan daha iyisi var da Allah onu tercih etmemiş mi? İnsanın sönük aklı ve fikri kainatın yaratılışına bir ölçü olamaz. Evet bu kainat ve kainatın içindeki hayat ve hayatın mazharı olan insan ve insanın yaşayış kanunları en güzel şekilde tanzim edilmiş. Her şey en güzel şekliyle yaratılmış. Bu hususa işaret için İmam-ı Gazali Hazretleri “İmkân dairesi dahilinde, şu andaki durumdan daha güzel yoktur” demiştir.

Enteresandır, Bediüzzaman Hazretleri de Risale-i Nurun bir çok yerinde bu sözü yoruma tabi tutarak, İmam-ı Gazali’yi hep destekler mahiyette izahlar yapmıştır. Evet bu kainat ve kainatın içindeki hayat her şeyiyle en güzel ve en mükemmel bir tarzda yaratılmıştır. Hayrı ve şerriyle, hastalık ve sıhhatiyle, çirkinlik ve güzellikleriyle en güzel bir şekilde. Zıtlıkların hayatın devamına hizmet eden mühim unsurlar olduğu Risale-i Nurun bir çok yerinde izah edilmiştir. İsteyen, özellikle 13.Lema, 26. Söz gibi eserlere müracaat edebilir.

İkinci hata:Bu dünya hikmet dünyasıdır. Hikmet-i İlahi gereği bu dünyadaki tüm iş ve faaliyetler hikmet çerçevesinde meydana gelir. Yani bu dünyada Hakîm ismi önceliklidir. Bu nedenle Cenab-ı Hakkın Rahim ve Kadir isimleri Hakim ismine bağlı olarak tecelli eder. İşte insan bu imtihan ve hikmet dünyasında hakim isminin tecellisine dikkat etmeden Rahim ve Kadir isimlerinin tecellilerini öncelikli olarak talep etmekle hataya düşer. Haşa yaratılan fiili ve işlerde güya kendi anlayışına göre eksiklik ve hatalar aramaya başlar. Allah’ın hikmetle yaptığı işleri kendi akıl terazisinde tam olarak tartamadığı için hataya düşer. Halbuki bu dünya hikmet dünyasıdır. Her şey imtihan sırrı prensibince perdeli ve sebepler dairesinde meydana gelir. Kudret ve Rahmet yurdu ahirettir. Gerçi bu dünyada bile Kudretin ve Rahmetin tecellisindeki mükemmellik çok net gözükür. Ancak imtihan sırrı olduğu için yine bazı zihinler bunu net göremeyebilir.

Netice-i kelam: Allah bu dünyayı imtihan için, ahirete bir mezra olsun diye ve ahiret mahsulatını yetiştiren bir tarla hükmünde yaratmış. Ve yine hikmet dairesinde isim ve sıfatlarını en güzel şekilde tecelli ettiriyor. Kainattaki baştan başa yaratılan mükemmellik ve düzen bunun açık delili. İnsanın görevi bu düzen ve intizam içinde Allah’ın hikmetine inanmak ve kendisine çizilen sınırlar içinde itaat ederek ubudiyet vazifesini yerine getirmektir.

 

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*