Kâinatın çekirdek-i aslîsi Hz. Muhammed (asm) ve manevî açılımlar

Hücre yapı taşları 100 trilyonu aşan ve sahip olduğu katrilyonlarca atom zerreleriyle, insan vücudunun maddî açılımı dünya büyüklüğünde bir gerçekle bizleri baş başa bırakır. Bu sır ile toplu iğne başı kadar bir incir çekirdeğinin veya küçücük bir çam nüvesinin açılımı dağ gibi bir incir ağacı ve çam ağacı olduğu gibi; cirmi itibariyle kâinatta bir nokta hükmünde olan insanın açılımı ise kâinat kitabıdır. Bu açılımı, kültür ve edebiyatımızda Niyazi-i Mısrî’nin aşağıdaki dizeleri kadar ifade edebilen, belki de pek az şiir vardır. Bediüzzaman’ın da, şiirlerinden alıntılar yaptığı, mânâ yüklü şiirinde şair bu hakikatı şöyle anlatır:

“Hak ilminde şu âlem bir nüsha imiş ancak
Ol nüshada şu âdem bir nokta imiş ancak
Ol noktanın içinde gizli nice bin derya
Şu âlem ol deryadan bir katre imiş ancak.”

İnsan ruhunun ve kalbindeki iman çekirdeğinin manevî açılımı ise, Kâinatın Çekirdek-i Aslîsi, nuru ve ruhu olan Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâm’ın ifadesiyle kâinat büyüklüğünde 500 senelik ebedî bir Cennet ve onun ötesinde Cemal-i İlâhî’dir. Varlık âlemindeki başlangıç, açılım ve inkişafların bir hülâsası olan ve sadece Kur’ân’da bir âyet olduğu halde, 114 defa nazil olan “Bismillah’ın” açılımı Kur’ân olduğu gibi; Kur’ân’ın açılımı da âlem-i mülk ve melekût mânâsındaki tüm kâinattır. Zira, Kâinatın Çekirdek-i Aslîsi olan Hz. Muhammed’in (asm) nuru ve ruhunun açılımı ise, âlem-i şehadet ve âlem-i gayb manasındaki tüm varlık âlemidir.

Bediüzzaman, Arş-ı İlâhî olan insan kalbinde saklı Cennet ve Cehennem çekirdeği hakikatini, “Sözler” isimli eserinin 2. Söz’ünde, “Demek iman bir manevî tûba-i Cennet çekirdeğini taşıyor. Küfür ise manevî bir Zakkum-u Cehennem tohumunu saklıyor” şeklinde ifade der.

Tabii ki bu açıdan bakıldığında, insan kalbinde yaratılış gayesinin zıddına harekâtı neticesinde ekilip, inkâr karanlıkları ve haramlarla neşv ü nema bulan küfür ve zakkum çekirdeğinin açılımı ise, yine kâinatları içine alacak şekilde geniş ve büyük olan azap ve Cehennem hapsi ve onun zindanlarıdır.

Günümüzde insan olma kimliğinin, onun yaşama hakkının ve din ve vicdan özgürlüğünün sağlanması ve inkişafına yönelik ortaya atılan açılımlar, hep insanoğluna yaratılıştan dercedilen fıtrî inkişaf ve açılım hissinin bir tezahürü olarak ortaya çıkmıştır.

Milletimizin maddi ve manevî inkişafını önlemek için, ırkçılık gibi menfî telakkileri içimize atan Batı medeniyeti, insanın sadece dünyaya ait maddî bir varlık olduğunu kabul ederek, tüm açılım, inkişaf ve terakkilerini bu yöne tahsis etmiştir. Bu noktadan, Üstad Bediüzzaman’ın “Mimsiz Medeniyet” diye isimlendirdiği bu anlayış, insanlığı göklerde Ay’a kadar terakkî ettirmiş; maddenin zenginlik, şaşaa, depdebe ve sefahatları içinde saray ve köşklerde istihdam etmiş ama bir türlü, “mutluluk açılımı”nı yakalayamamıştır. Çünkü ruh ve kalbin ihtiyaç duyduğu manevî inkişaf ve açılımlar, maddî ve siyasî açılım ve inkişaflarla temin edilemez.

Yakın tarihimizde bu manevî açılımı gerçekleştiren, karanlık zorba ve dayatmalarla milletin nefes alamaz duruma getirildiği yıllarda, öncelikle manevî bir açılım yaparak, yıllardır susan ezanları ihyâ edip milletimizi ferahlandıran ve sırf bu yüzden şerir ve ihtilâlciler tarafından katledilen Şehid Adnan Menderes,—kendisine bunu reva görenler tarihin çöplüklerinde ve Haşir Mahkeme’sinde hesap vermek üzere yerini alırken—o bir “İslâm Kahramanı” olarak milletimizin gönlünde, lâyık olduğu yeri almıştır.

Rahmetli Adnan Menderes’in burada gerçekleştirdiği hadise, manevî açılım üzerine maddî terakkiyi bina etmesidir. Tekerleğin değmediği bir ülke görünümündeki memleketimiz, bir anda, Ezan-ı Muhammediye’nin çınladığı minareleri ile birlikte, yükselen fabrika bacaları, yapılan köprüleri, yolları, hastane ve okullarıyla, kısa sürede, bir medeniyet ülkesi haline gelmiştir.

O halde, özellikle ülkemizde yapılması gereken açılımların, yaralanan ruh ve kalpleri tedavi edecek, “İnneme’l-mü’minûne ihvetün (Bütün mü’minler kardeştir)” manasındaki manevî açılımlar olması elzemdir. Tüm dert ve yaraların tabibi olan Hz. Resulullah’ın (asm) günümüzde eserleriyle yaşayan varisi olan Bediüzzaman, ondan (asm) aldığı ilhamla, çağımız insanlığının ve Müslümanlığının yaşadığı bu hastalığının “Şarkı intibaha getirecek din ve manevîyattır” ilâcı ile tedavi edileceğini ifade etmiştir. Binaenaleyh yanlış teşhisler, daima yanlış tedavilere sebep olacaktır ve olmuştur da…

Öyleyse, başta kendi nefsimiz ve bunu gerçekleştirecek, yetki ve sorumluluk sahibi olanlar ve tüm Müslümanlar ve insanlık âlemi olmak üzere, beşerin maddî ve manevî asude baharlarını yaşamak için “Haydi manevî açılım ve kalkınmaya!” diyoruz. Ölsün ırkçılık, yeis, ümitsizlik ve tüm kötü telakkiler… Hayat bulsun şûrâ, uhuvvet ve muhabbetler…

Nur-u Muhammediyeyi (asm) vesile ve şefaatçi ederek, âlem-i İslâmiyet ve insaniyeti şu perişan halden bir an önce kurtararak, Kur’ân Nurlarının hakimiyetini insanlığa nasip etmesi için, Kâinat Sultanına zerrat ordusunun tesbihatı sayısınca dua ve niyazlarımızı arz ediyoruz.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*