Bahar geldi, yaz girdi derken, kâinat sahifelerinde cereyan eden hadisat-ı ilahiye, bizi eski hatıralarımıza götürdü.
İnsan, o mucizevari hadiseleri görünce şaşırıyor. Allah, Allah! Daha birkaç gün önce bahçede, karşımda duran ağaç, adeta kurumuş bir kemik gibiydi. Ne zaman bu çiçekler onların dalına konmuş, ne çabuk da bembeyaz olmuşlar? Böyle kaş ile göz arasında, o ağaca çiçekleri kim yapıştırmış?
Seneler önce, Risale-i Nur’ları tanımazdan evvel, her baharda evimizin penceresinin karşısındaki ağaçta, bu haller meydana geliyordu. Tabi, bakmakla görmenin farklılığını idrak edemediğimizden, adeta sıradan bir iş gibi görünen bu faaliyetlerin bir yapıcısı, yaratıcısı, halikı, ilahı olduğunu anlayamıyorduk.
Ne zaman ki bizim karanlık gözlerimize o nurlar bir Işık oldu, işte o zaman biz o ağaçtaki ve onun hemcinsi olan diğer ağaç ve nebatattaki hikmetleri çözmeye başladık. Bugünlerde de, şu anda oturduğum evin bahçesindeki ağaçta bu faaliyet tekrarlanınca aklıma yıllar önceki o ağaç gelmişti.
İşte o zamandan sonra , ağaçlara, bitkilere, daha doğrusu kainata takmıştım. Artık kainat kitabını okuyacak harita vardı elimizde elhamdülillah. O kupkuru ağaç, vakti gelince birden bembeyaz çiçeklerle süsleniyor. Bir müddet sonra yemyeşil yapraklarla ve neticesi, semeresi yani meyvesi de icabında kıpkırmızı rengiyle karşımızda duruyor ve o acaib renk cümbüşünün sahibini, boyacısını ilan ediyordu. ”Sıbgatullah” diyordu. ”O boyalar Allah’ın boyaları” diyordu.Bazen bir şeftali ağacının altına gidiyordum yaz mevsiminde, bakıyordum ve “Fesubhanallah! Yahu şu güzelim şeftali meyvesi nereden gelipte bu ağacın üzerine çıkıyor, taht kurup, oturuyor?” Ağacın dibini biraz eşelesek, ya çamur veya toprak çıkıyor karşımıza. Peki o meyveleri adeta bir hortumla suyu yukarı taşır gibi getiren kudret kimdir? Ağaçlar hep bir ağızdan adeta “elbette kainatın yaratıcısı olan Allah’tır.” diye cevap veriyor bize .
Hiç unutmam, otuz küsur sene önce Ankara Kızılay’da bir sergide alçıyla yapılmış kavun görmüştüm. Üzerine yazdıkları fiyat da, normal kavunun kat, kat üzerinde bir miktardı. ”Vay be zalim insan! Demek ki Cevadd-ı Mutlak ‘ın yarattığı nimetlerin binde birini yaratacak kudret sizde olsa, herhalde bizi açlığa mahkum ederdiniz “dedim. Aslında, bütün dünya bir araya gelse ve Türkiye büyüklüğünde bir fabrika yapıp, uğraşsalar didinseler, ne bir ağacın yaprağını ve ne de bir sivrisineğin kanadını yaratmaya güçleri yetmez. Ama, ellerine birazcık fırsat ve imkan geçse, halimiz perişan demektir.
Düşünün ve tefekkür edin! Tam bu bahar ve yaz mevsimleri, bir sene nafile ibadetten daha sevaplı olan bir saat tefekkürün meşheridir, sergisidir, pazarıdır. Kim buradan o mallardan almak için koşa, koşa gitmez ki? Hele bir bakalım, ”toprak” diyerek basıp geçtiğimiz ve küçümsediğimiz o basit unsur mu akıllı, yoksa biz mi? Eğer birisi avucuna turunçgillerin (portakal, mandalina cinsi) çekirdeklerini eline alsa ve sorsa ”Bunun hangisi portakal, hangisi limon, hangisi mandalina v.s çekirdeği?” dese çok ehil olan birisi bile zor ayırt ederken, o basit toprak bunların hepsini tefrik ediyor ve şaşırmayarak, karıştırmayarak, portakal çekirdeği portakal ağacı, mandalina çekirdeği de mandalina ağacı oluyor. Kırk kadar çeşidi olduğu söylenen elmanın bile çekirdeklerini avucumuzda karıştırıp toprağa atsak, toprak ayırtır, biz yine ayırtamayız. Toprağa o sanatı veren Allah’a binlerce hamdederiz Akıl, Allah’ın yaptığı işleri idrakten acizdir..
Benzer konuda makaleler:
- Ağaca çiçekleri kim yapıştırdı?
- Baharın ucu görünmeye başladı…
- Şükürler olsun, yine bahar geldi…
- Her yer yemyeşil
- “Levlake” Hadis-i Şerifi, Big Bang Teorisi ve Peygamberimiz (asm)
- Bahar da bir çiçektir
- Topraktan yapılan esans ve parfüm…
- Kâinatı ayakta tutan sır
- Yumurtadaki mucize
- Niçin bir peygamber olarak yaratılmadık?
İlk yorum yapan olun