Kalb-akıl ilişkisi

Kalb; anlamanın/idrakin genel merkezidir. Akıl ona bağlı bir şûbedir ve dimağdadır. Başta kendimizi; eşyanın hakikatini; sâir varlıklarla aramızdaki münâsebetleri ve hâdiselerin arkasındaki sırları akılla anlamaya, idrak etmeye, öğrenmeye ve bilmeye çalışırız. Ancak, göz her şeyi görmediği; görmek için de ışığa muhtaç olduğu gibi; akıl da herşeyi anlayamaz, göremez, çözemez.

Güneş, ışık kaynağıdır. Ay, kendi zatında kesiftir, karanlıktır; parlaklığını, nûrunu güneşten almaktadır. Kalbi güneşe, aklı kamere benzetirsek; “Nûr-u akıl kalbten gelir”, yâni, aklın ışığı, nûru kalbten gönderilir.

Vahiy de, küllî, geniş İlâhî bir projektördür. Işığını ondan alan kalbten de fikre menfez açılır;1 akıl görür. Kur’ân, “Onlar yeryüzünde dolaşmadılar mı? Tâ ki, bu kalblerle akıl etsinler”2 âyetiyle, aklın kalbe bağlı olduğunu ve oradan beslendiğini nazara verir. “Güneşi bir ziya (ışık), ayı bir nûr yapan”3  âyetinde akıl-kalb ilişkisinin özünü bulabiliriz.

Bediüzzaman, akıl-kalb münâsebeti hakkında, “Aklım yürüyüş yaparken, bâzen kalbimle arkadaş olur. Kalb, zevkiyle bulduğu şeyi akla veriyor; akıl, alışkanlığı üzere bürhan şeklinde bir temsil ile açıklıyor”4 tesbitinde bulunur.

Akıl, insana yüksek maksatlar ve ulvî meyveler göstermekle beraber; her bir şeyi tartamaz; ruhun hareketini kavrayamaz. Çünkü, her şeyi sadece akılla bilmek mümkün değildir. Bilgisayar, pek çok bilgiyi hâfızasında saklar, pek çok işlev yapar. Fakat, bu işlemleri kendi başına ve kendi marifetiyle yapmıyor. Yapması da imkânsız olduğu gibi; ne yaptığını bilmez, anlamaz. Çünkü, sentez yapamaz! Mutlaka arkasında insan beyni, şuuru olmalıdır.

Sadece akılla elde edilen ilim de kifâyetsizdir. Çünkü, “ilimde iz’ân-ı kalb” olmazsa cehildir.5 Yâni, ilmi kalb tasdik etmeli, kalbî anlayış hâkim olmalı ve kesin kanaate ulaşmalı. Yoksa akıl seviyesinde bir bilgi ortada kalır… Eğer kalb nuru yol göstermezse; hatlar karışır; akıl da sapar gider! Aklın, sapmalardan korunması, kalble ilişkisini istikametle yürütebilmesine bağlıdır. “Fikir nuru, kalb ışığıyla aydınlanıp kaynaşmazsa zulmettir, zulüm fışkırır”6 vecizesi de bu hakikati terennüm eder.

Duyguların merkezi kalbtir. Kalbin hizmetçileri hislerdir.7 Akıl bunlardan birisidir ve fikirlerin kaynağıdır. Eğer hissiyât (duygular) güzel olursa, fikirler müstakîm, doğru olur.8 Zîrâ, akıl perestiş ile aşırı derecede üzerine düştüğü şeylerin yok olmasından feryad eder. Sevgi kalbte olduğundan,9 güzel duygularla bezenir ve coşarsa; ziyâsını akla gönderir; o da istikameti bulur. Çünkü, insanda müdebbir-i galip (her şeyi önceden düşünüp hükmeden) ya akıl ya duygulardır.10 Dolayısıyla kalb; aklı beslemeli, hisleri tanzim etmeli, istikamet vermeli ve yerli yerinde kullanılmasını sağlamalıdır. İç huzur buna bağlı.

Dipnotlar:
1- İşârâtü’l-İ’câz, s. 78.
2- Hacc, 46.
3- Yûnus, 5.
4- Mesnevî-i Nûriye, s. 203.
5- Sözler, s. 658.
6- Mektûbât, s. 471.
7- Mesnevî-i Nûriye, s. 100.
8- Asar-ı Bediiyye, s. 388.
9- Muhakemât, s. 68.
10- Age, s. 31

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*