Bir kardeşimiz, Yirmibirinci Sözün İkinci Makamı vesvese bahsindeki, “Şeytan, evvelâ şüpheyi kalbe atar. Eğer kalb kabul etmezse, şüpheden şetm’e döner. Hayale karşı şetme benzer bâzı pis hâtıraları ve münâfi-i edeb çirkin halleri tasvir eder.” (Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 1999, s. 284.) şeklindeki cümlede geçen, “kalb kabul etmezse şetme döner” ifadelerinin ne anlama geldiğini sordu.
Derin manaları ihtiva eden bu veciz ifade birkaç suali de beraberinde getirir:
“Şüpheden şetme dönme” pis hatıralar, edebe aykırı çirkin haller, tasvirler midir?
“Şüpheden şetme dönme” nasıl örneklendirilebilir?
Şetm ne demektir, küfürden (inkârdan) farkı nedir?
Şetmin tıp dilindeki tabiri nedir?
Şetm, “sövmek ve azarlamak” anlamındadır. Türkçe’deki “küfür etmenin” karşılığıdır.
Kimi zaman zihinlerde irade dışı galiz ve kötü sözler zuhur edebilir. Bunlar gayr-i ihtiyarî (istemeden) olduğundan mesuliyeti yoktur. Meselâ, “Falanca ne lânet adamdır!” düşüncesi zihinlerde belirse, “kalben kabul edilmedikçe” mesuliyet yoktur.
Istılâhta küfür, Türkçe’de kullanıldığı gibi sövmek ve galiz söz söylemek değil; inkâr ve şüphe anlamındadır.
“Kalb kabul etmezse, şüpheden şetm’e dönmesi.”, imanî meselelerden birisini inkâr etmeyi düşünmek ya da onların varlığı hakkında şüphe, tereddüt ifade eden şeylerin irade dışında zihinde belirmesidir. Ki, bu şetm, hüküm bakımından küfür (inkâr) sayılmaz.
Meselâ, şeytan, ”(Haşa) Ya Allah yoksa, yoktur, yoktur!” gibi bir şüpheyi kalbe atar. Kalb bunu kabul etmezse, şetme döner.
Kalbin kabul etmesi, “Tabi ya, Allah yoktur!” hükmünü vermesidir. Kabul etmemesi, “Ey şeytan bu senin vesvesendir. Kesin olarak biliyor ve inanıyorum ki, Allah vardır, birdir, sonsuz isim ve sıfatlar sahibidir!”
İşte, “Şeytan, evvelâ şüpheyi kalbe atar. Eğer kalb kabul etmezse, şüpheden şetm’e döner.” denilen husus bu nokta olmalıdır.
Vesvese ve şetmin tıp dilindeki tabirlerini tıpçılar şöyle açıklıyor:
“Üstadımızın bahsettiği ‘şüpheden şetme dönme’ pis hatıralar, tasvirlerdir’ diyebiliriz ki, paragrafın devamında ‘tahayyüldür’ diyerek tıp dilindeki hastalık hali olan ‘obsesyon’ olduğunu işaret ediyor.
“Obsesyon kavramının tıptaki tanımına gelince: Saplantı, yineleyici, ısrarlı, anksiyeteye (sıkıntıya, bunaltıya) sebep olan ve istenmeden gelen (intrusive), benliğe yabancı (ego distonik) düşünce, dürtü ya da imajlar (düşlem, hayal, zihni resim).
“Obsesyon için günlük dilde şüphe, evham, kuşku gibi kelimeler kullanılır. ‘Ya kapıyı açık unuttuysam?’, ‘Acaba elime mikrop bulaştı mı?’ vb. düşünceler obsesyonlara örnek olarak gösterilebilir.”
İmanî meselelerde obsesyon, “Ya melekler yoksa!” düşüncesinin lümme-i şeytaniyeden, hayalimizden geçmesi gibi. Kalp kabul etmezse, şetme döner.
Tıpçılar şöyle devam ediyor:
“Obsesyonlar üç temel şekilde yaşanırlar:
“Obsesif düşünce (inatçı bir şekilde zihne sokulan, kişiyi rahatsız edici düşünceler)
“Obsesif imaj (kişiyi rahatsız edici görüntü, ya da canlı yaşantılar)
“Obsesif dürtü (kişiyi istenmeyen davranışa zorlayan dürtüler).
“Görüldüğü gibi ‘şüpheden tahayyülde takıntı yapan’ durumu kalbin kabul etmediği, ancak hayale takılan ve atılamadığı zaman düşeceği durumu çok beliğ surette anlatmaktadır.”
Benzer konuda makaleler:
- Kaçış O´ndan Değil O´nadır
- Ne hakkınız var “Kalb de bizi sevsin” demeye?
- Kemale Koş, Mükemmeli Arama!
- Kalp namazda, hayâl gezide
- “Risâle-i Nur nedir?” deseler…
- Vesvesenin İlacı Bilmek tir
- Ne hakkınız var “Kalb de bizi sevsin” demeye?
- Düşünceler fikir, fikirler gerçek olur
- Kalbimiz temiz, imanımız tam mı?
- Huzuru bulursun
İlk yorum yapan olun