Kalbimiz temiz, imanımız tam mı?

“İnancım tamdır!”

“Ben dinî bütün bir insanım!”

“Benim imanım çok güçlüdür!”

“Göğsüm iman dolu!”

“Dinî duygularım kuvvetlidir!”

 

Bu gibi sözcükleri sık sık duyarız. Acaba, güçlü iman için bu sözler yeterli mi? Kalbe girmeyen; hayata yansımayan, pratiğe geçmeyen; yalnızca dudaklarda kalan bir imanın mahiyeti, gücü, derecesi nedir? İman denilince ne anlıyoruz? İman, yalnızca, “İnanıyorum, kabul ediyorum!” sözünden mi ibarettir? Yoksa zihnimizin ilmî, fikrî merhalelerinden geçen yönleri var mı? Acaba tüm duygularımızı, lâtifelerimizi kucaklayan, harekete geçiren enerji boyutları yok mu?

İman, Kelime-i Şehadet getirip, “Allah’a ve peygamberine iman ettim, getirdiklerini kabul ettim!” dedikten sonra; iman esaslarını özümsemek ve gereği olan İslâm esaslarını yaşamak, ahlâkî güzelliklerini tüm hâl, hareket ve fiillere yansıtmaktır. İslâmın öngördüğü iman; pratikten kopmuş dogmatik bir kısım inançlardan meydana gelmiş değildir. Zihnin bilgi merhaleleri olan, “tahayyül, tasavvur, akıl, tasdik, iz’an, iltizamdan” geçerek, delil/belgelere dayanan sağlam bir iman/itikattır.

Psikoloji açısından genel olarak inanç; dış dünyayı idrak etme sonucunda zihinde oluşan bir anlayış biçimi; idrak, duyu organları yoluyla objelerin (nesnelerin) niteliklerinin ve münâsebetlerinin farkına varılmasıdır.1 “Farkına varma” ise, dış dünya ile insan zihni arasındaki bir etkileşim sonucu ortaya çıkan yorumdur.

Bu yorum zan ya da bir delile dayanarak benimsenmesinden ibârettir.2

Terim olarak iman; hak dinî, aklî, mantıkî ve naklî belgelere dayanarak anlama, kabul etme, tasdik etme ve inanılması gerekli altı imân esasına inanmaktır. Genel tanımlamalarına gelince:

– Gayba (metafiziğe, görünmeze) inanma; Allah’ı, O’nun vahiyle bildirdiklerini kabul etme, onlara bağlanma ve böylece Allah’ın güvenliği altına girmekten doğan emniyet duygusudur.

– İman, Yaratıcının, istediği kulunun kalbine,—kulun hür irâdesini kullandıktan sonra—koyduğu bir nurdur.

Gerçek imân; keşif yolu, basîret nûru denilen engin ve isabetli bir bakış ile, yâni feraset ve kalbî bir sezgiyle perde arkasını görüp, kesin bilgi ifâde eden gerçekleri doğrulamaktır.3

– Kur’ân ve Sünnet ile Hz. Muhammed’in (asm) bildirdiği kesin bir şekilde sabit olan haberlerin ve hükümlerin tümüne ve her birine Allah’ın ve peygamberinin istediği şekilde inanmaktır.4

– İmânın kabul, tasdik (doğrulama), iz’an (yüksek bir anlayış), iltizam (taraf olma), nûr, kuvvet (enerji kaynağı) olduğunu söyleyen Bediüzzaman, onu çok çeşitli boyutlarıyla ele alarak muhteşem tarifler getirir. İman, Peygamberimizin (asm) tebliğ ettiği dinin zarûrîyatını, temel prensiplerini detaylı; zarûriyatın dışındakileri özetle tasdik etmek, doğrulamak, kabul etmekten meydana gelen bir nur/mânevî bir ışıktır. Nasıl ki elektrik, girdiği cihazı çalıştırır, ampulü parlatır ve ışık saçarsa; iman nuru da hayatının bütününü aydınlatır. 

Dipnotlar:

1. Prof. Dr. Sabri Özbaydar, Psikoloji, s. 26

2. O. Hançerlioğlu, Felsefe Sözlüğü, s. 151

3. İhya, Serdaroğlu terc., c. 1, s. 317;

4. Hak Dini, Kur’ân Dili, c. 1, s. 170

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*