Hz. Ömer’in (r.a.) çok veciz bir sözü var. “Adalet mülkün temelidir.” der. Bu sözün bütün mahkeme salonlarında hâkimlerin arkasındaki duvarda yazılı olduğunu herkes bilmektedir. Ancak adalet kavramı sadece mahkeme salonlarına sığmaz; hayatın her kademesinde, her alanda, her kurumda olması ve uyulması gereken bir temel kaidedir. Aslolan duygulara ve vicdanlara yerleştirmektir.
Adalet Hayatın Her Alanında
Bir toplumun ayakta kalmasının en temel sebeplerinden birisi adalettir. Hak ve hürriyetleri koruyan adalettir. Adalet tuz gibidir; devletin kurumlarındaki bozulmayı ve kokuşmayı önleyecek önemli bir iksirdir. Devletin bütün kurumlarını ayakta tutacak olan adalettir. Onları bozulmaktan, çürümekten, yanlış iş yapmaktan koruyacak olan adalettir.
Haksızlığa uğrayan, hakkı gasp edilen, zulme uğrayan, başı dara düşenin uğrayacağı, sığınacağı mekân adalet kurumudur. Onun için adalet kurumunun sağlıklı işlemesi çok önemlidir. Başka hiçbir gölgenin bulunmadığı haşir meydanında Allah’ın arşının gölgesi altında olacak olanlardan birisi de âdil devlet reisidir. (Buhari, Ezan 36, Zekât 16)
Adaletin Devlet İçin Önemi
Allah’ın insanlara emri de adaleti yerine getirme yönündedir. Her Cuma günü hutbelerin arkasından okunan ayet bunu bütün Müslümanlara hatırlatmaktadır. Her Cuma günü bunun tekrar edilmesi de ne kadar önemli olduğunu dile getirmek içindir. “Muhakkak ki Allah, adaleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeyi emreder, çirkin işleri, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.” (Nahl Suresi, 16/90) Bin dört yüz seneden beri bu ayet her hafta bütün Müslümanlara hatırlatılmaya devam etmektedir. Bir devletin veya devlet kurumunun ayakta kalmasının temel ölçülerini de ortaya koymuş oluyor.
Adaletin işlemediği yerde toplumu ve onu ayakta tutan kurumları işletmek mümkün değildir. Onun için adalet, devletin ve hükümranlığın temelini teşkil etmektedir. Hakkın hatırını yüceltmenin başka yolu yoktur. Adaletin yerine getirilmediği yerde haktan hukuktan söz etmek mümkün olmaz. Tuzun koktuğu yerde koruma işini başka şeylerle sağlamak mümkün değildir. Onun için adalet, sadece sözle değil fiil olarak da yerine getirilirse toplumu ayakta tutmak mümkün olur.
Hukukun Üstünlüğü ve Toplum Düzeni
Hukuk olarak adalet sağlanmazsa, kanun hâkimiyeti sağlanmazsa, “Kuvvet kanunda olmazsa şahsa geçer. İstibdat mutlak keyfî olur.” (Emirdağ Lahikası) hukuk yoluyla hakkını alamayanlar kendi adaletini sağlamak hevesine kapılacaktır. Bu çok tehlikeli bir durumdur. Çünkü hissiyatın ölçüsü yoktur. Vur deyince öldürecek bir hak arama anlayışı ortaya çıkar. Hak arama adına büyük haksızlıklara kapı aralar. Buna meydan vermemek adına hukukun üstünlüğü devletin bekası için çok önemlidir.
Adaleti, geciktirmeden yerine getirmek çok önemlidir. Geciken adalet, adalet değildir.
Adalet, vicdanları rahatlatmalıdır. Adalet külahını giyerek haksızlık ve zulüm yapmak toplumun kokuşmasına sebep olur.
Benzer konuda makaleler:
- İslam ve Demokrasi
- Müflis Proje: KEMALİZM
- Mehmet Kutlular: Şahsa değil sisteme bağlıyız
- Terörün çözümü Bediüzzaman’da