Kara delikler ve kara kabir

halil-akgunlerCenab-ı Hak şu koca kainat içinde yüzlerce, binlerce alemler yaratmış. İç içe girmiş bu alemlerin yaşam şartları ve özellikleri birbirinden farklıdır. Şehadet alemi, ahiret alemi, ruhlar alemi, misal alemi, hayal alemi gibi geniş mahiyette alemler bulunduğu gibi; dünya gibi başlı başına bir alem olan şu yaşadığımız hayat içinde bile farklı alemler vardır. Denizler bir alem, hava bir alem, toprak altı ayrı bir alem mahiyetindedir. Dünya yüzünde yaşayan canlıları bile birer alem olarak tasvir etmek mümkün. İnsan alemi, hayvanlar alemi, bitkiler alemi gibi…

Tüm bu alemlerin yaşam tarzları, hayat özellikleri farklı olsa da tam olarak birbirinden tecrit edilmemiştir. Gerçi her alemin bir sınırı, bir çizgisi, kendine ait farklı boyutları vardır, ancak bu alemler arasında geliş, gidişler ve geçişler vardır. Nasıl ki insanlar çeşitli aletler kullanarak denizler altına dalabildikleri gibi, dünya sınırlarını aşıp semaya da çıkabiliyorlar, aynen öyle de; cesedini ruhuna tabi kılmayı başaran bazı evliyalar dünya aleminden ahiret alemlerine ve misal alemi ile ruhlar alemine geçiş yapabilmektedirler. Bazen de ruhlar aleminden dünya alemine misafir olarak gelen hayat sahipleri var. Hz. Cebrail Aleyhisselamın Dıhye suretinde gözükmesi gibi.

İşte her insan da bu hayatı sona erdiği zaman ahiret alemine geçiş yapacaktır. Ahiret aleminin ilk durağı olan ve berzah alemi olarak tanımlanan kabir alemine intikal edecektir. Bu geçiş ve intikal elbette ki bir kapıdan olacaktır. İşte biz bu kapıya kabir diyoruz. Kabir aslında bir kapı anlamına gelir. Çünkü alemler arasındaki geçişler bir kapı vesilesi ile gerçekleşir. Alemler arasında böyle geçiş noktaları ve geçiş kapıları vardır.

Mesela anne karnı bir alem mahiyetindedir. Dünya da farklı bir alem. Anne karnında farklı bir yaşam şartına sahip olan çocuk dokuz ay on gün sonra anne karnı gibi farklı ve dar bir mekandan dünya gibi geniş ve ferah bir mekana geçiş yapacaktır. Biz bunu dünyaya doğum olarak tanımlıyoruz. Bu doğum aynı zamanda anne karnındaki hayattan bir ayrılma ve adeta anne karnındaki hayata göre bir ölüm manasına gelir. İşte bu dünyaya geçiş dar ve sıkıntılı bir tünelden olacaktır. O malum tünel bir kapı hükmündedir ve anne karnı ve dünya gibi iki farklı alemin geçiş noktasıdır, geçiş tünelidir. Ve bu tünel mutlaka ki kolay bir tünel değildir. Her çocuk bu tünelden geçerken sıkıntı çeker, bir basınca uğrar, daralır, adeta bir kabir tüneli mahiyetinde olan bu tünel çocuğu sıkar, kemiklerini bir birine yapıştırır, daraltır. İşte bu yüzden her bebek bağırarak dünyaya gelir.

Hayat şartları birbirine yakın olan iki alemin arasındaki kapı bu kadar dar ve sıkıntılı olur ise, elbette ki hayat şartları çok daha farklı olan ahiret alemi ile dünya alemi arasındaki kapı da bir o kadar dar ve sıkıntılı olacaktır. İşte bu iki alemin geçiş kapısı da kabir diye tanımlanan ölüm kapısıdır. Dikkat edilir ise dünyanın fiziki görünümü anne karnına benzer. Anne karnını büyütseniz dünyaya benzeyeceği gibi, dünyayı da küçültseniz anne karnına benzer. İşte ölüm de dünya karnı gibi dar bir mekandan ahiret gibi geniş bir mekana geçiş süreci anlamı taşır. Ölüm ve kabir bir kapıdır. İster istemez her kes bu kapıdan geçecektir. Ancak bu kapı tünel şeklinde olan bir kapıdır. Aynı anne karnından doğduğumuz tünel gibi. İşte bu tünelin uzunluğu ve kısalığı, darlığı ve genişliği insandan insan değişir. Bazı insanlar vardır ki kısa bir süre içinde ve az bir sıkıntı ile bu dar tünelden berzah alemine geçiş yaparlar. Bazıları için ise bu tünel alabildiğine uzar ve darlaşır. Adeta bir ejderha karnı gibi acı ve yıpratıcı olur. Bir kara delik çukuru gibi “dipsiz bir kuyu” mahiyetine bürünür. Bilindiği üzere kanatta kara delik denilen ve tüm enerjiyi yutan bazı noktalar tespit edilmiştir. Kara delikler yıldız ve galaksilerin ölüm çukuru diye tarif edilir. Bazı bilim adamları kara delikleri dipsiz bir kuyu olarak tanımlamışlardır.

İşte mezar da insanın kara deliği mahiyetindedir. Zaten kabirlere kara kabir denmesinin bir sırrı da budur. Nasıl ki kara delikler bir tünel mahiyetinde ölüm çukurlarıdır ve diğer alemlere birer geçiş kapısı ve geçiş noktası mahiyetindedir. Aynen onun gibi kara kabir olan insani kara delikler de berzah alemlerine bir geçiş noktasıdır. Bu geçiş noktasındaki tünelin en dar yeri ise 10 -35 santimetredir. Bu mesafe o kadar dar bir mesafedir ki insan anlamakta zorlanıyor. İşte insan ölüm yolu ile böyle dar bir aralıktaki tünelden berzah alemine geçiş yapacaktır. Ve bu geçiş elbette ki hiç de kolay olmayacaktır. “Kabir sıkıntısı, kabrin sıkması” gibi kabir alemlerine ait bazı haberlere bir de bu açıdan bakılırsa zihni ve fikri doyurucu çok güzel izahlar ortaya çıkabilir.

Zaten Nurların muhtelif yerlerinde ifade etmeye çalıştığımız konularla ilgili bir çok açıklama mevcuttur. Misali ve sembolik ifadeler ile bu konular izah edilmiştir. Bu nedenle bu tür meseleler izah edilirken öncelikle Nurlara müracaat etmek ve bir miktar da fen ilimleri konusunda destek almak gerekiyor.

Bu konuda yazılacak elbette daha çok mesele var ancak konuyu uzatmadan Nurlarda geçen iki anekdotu nazarlara sunarak yazımıza son veriyoruz

“BİR KISIM GENÇLER tarafından, şimdiki aldatıcı ve cazibedar lehviyat ve hevesatın hücumları karşısında, “Âhiretimizi ne suretle kurtaracağız?” diye, Risale-i Nur’dan medet istediler. Ben de Risale-i Nur’un şahs-ı mânevîsi namına onlara dedim ki: Kabir var; hiç kimse inkâr edemez. Herkes, ister istemez oraya girecek. Ve oraya girmek için de üç tarzda, üç yoldan başka yol yok. Birinci yol: O kabir, ehl-i iman için bu dünyadan daha güzel bir âlem1in kapısıdır. İkinci yol: Âhireti tasdik eden, fakat sefahet ve dalâlette gidenlere, bir haps-i ebedî ve bütün dostlarından bir tecrit içinde bir haps-i münferit2, yalnız başına bir hapis kapısıdır. Öyle gördüğü ve itikad ettiği; ve inandığı gibi hareket etmediği için, öyle muamele görecek. Üçüncü yol: Âhirete inanmayan ehl-i inkâr ve dalâlet için, bir idam-ı ebedî kapısı, yani hem kendisini, hem bütün sevdiklerini idam edecek bir darağacıdır. Öyle bildiği için, cezası olarak aynını görecek.(Sözler, s.207)”

“Ve o ejderha ağzı bahçe kapısına inkılâb etmesi ise işarettir ki, kabir, ehl-i dalâlet ve tuğyan için vahşet ve nisyan içinde zindan gibi sıkıntılı ve bir ejderha batnı gibi dar bir mezara açılan bir kapı olduğu halde, ehl-i Kur’ân ve iman için, zindan-ı dünyadan bostan-ı bekàya ve meydan-ı imtihandan ravza-i cinâna ve zahmet-i hayattan rahmet-i Rahmân3’a açılan bir kapıdır. Ve o vahşî arslanın dahi munis bir hizmetkâra dönmesi ve musahhar bir at olması ise, işarettir ki, mevt, ehl-i dalâlet için, bütün mahbubâtından elîm bir firak-ı ebedîdir. Hem kendi cennet-i kâzibe-i dünyeviyesinden ihraç ve tard ve vahşet ve yalnızlık içinde zindan-ı mezara idhal ve hapis olduğu halde, ehl-i hidayet ve ehl-i Kur’ân için, öteki âleme gitmiş eski dost ve ahbaplarına kavuşmaya vesiledir. (Sözler, s.207)”

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*