Doğulu, kendisi de Kürtçe konuşarak büyümüş bir kişinin Kürt meselesi hakkındaki görüşlerini içeren bir mektubunu –imlasına bile dokunmadan- yayınladım.
“İsteyen kendini inandığı ve bildiği gibi tanımlasın, “Kürdüm, Türküm, Çerkezim, Arnavutum…” desin; dilini de konuşsun, ama etnik aidiyeti bölünme aracı ve bunun üzerine politika yapmasın. İslam temelinde birlik ve bütünlük korunsun”.
Ben mektubun esas tezinin bu olduğunu gördüm ve köşemde duyurdum.
Bu temel teze katılıyorum, ama dolaylı da olsa “Ülkemizde yaşayan insanlarımızın tamamının Türk veya bir başka ırka mensup olduğu” iddiasını ikide birde ileri sürmenin zarardan başka bir şey getirmediği inancındayım.
Madem ki bu mektubu yayımladım, bazı dostları üzdüm, şu halde mesele üzerindeki kendi düşüncelerimi de –özetle ve maddeler halinde- yazmam gerekiyor.
1. Müslümanlar etnik köken ve ırk meselesini tartışma alanının dışında tutmalıdırlar. Kardeş ve değerli olmanın ölçütü “dindarlık”tır. (Dinsiz veya başka dinden olanlar da İslâm toplumu içinde insanca ve adil paylaşım çerçevesinde var olma hakkına sahiptirler.)
2. Daha eski olanları bir yana bırakalım, Cumhuriyet döneminde Kürtlere zulmedilmiştir, isyanlara sürüklenmiş, isyan tertiplerinin içine sokulmuşlar, acımasızca kırılmışlardır. Yerlerinden yurtlarından çıkarılmışlar, bölgeleri uzun yıllar bakımsız ve ilgi dışı bırakılmıştır. PKK meselesi ortaya çıktıktan sonra da önemli yanlışlar yapıldığı, sivilleri bırakın, bazı komutanlar tarafından bile itiraf edilmiştir… Herkes bunları bilmek ve itiraf etmek durumundadır.
3. Bu yanlışlara, zulümlere Kürt olmayan Müslümanların da razı olmaları mümkün değildir.
4. Yapılan yanlışları kullanarak ayrı bir Kürt devleti kurmak ve Türkiye’yi bölmek isteyenler yanlış yoldadırlar. Doğru yol/çözüm yanlıştan dönmek, hakkı teslim etmek, her hal ve kârda “İslam kardeşliği” temelinde birliği kurup korumaktır.
5. Nasıl kendisini Türk bilenler dillerini korumak, kendi –bölgesel, özel- âdetlerini muhafaza etmek istiyorlarsa, kendisini Kürt, Çerkez, Boşnak, Özbek… bilenler de aynı değerlerini koruma hakkına sahiptirler ve –namus cinayeti, başlık parası vb. istisna edilirse- bunlar İslam’a aykırı değildir.
6. Sonu ayrılığa giden talepler yerine, değerleri korumayı hedefleyen ve birliği bozmayan talepler üzerinde durulmalıdır. Bu cümleden olarak yalnızca bir bölgeye ait “bölgesel özerklik” yerine, bütün bölgelerde idarenin yeniden yapılandırılması ve yerel yönetimlerin yetki alanlarının genişletilmesi tercih edilmelidir.
7. -Kendine göre meşru veya değil- hangi sebeple olursa olsun devlete isyan etmiş, elini kana bulamış insanlar pişman (tevbe) ve teslim olurlarsa onların affedilmeleri de İslam’a aykırı değildir.
8. Problemlerin çözümünü iç ve dış siyasete bırakmak yerine, iyi niyetli insanların içinde bulunduğu sivil toplum kuruluşları üslenmelidirler.
Hayrettin Karaman, Yeni Şafak, 5 Aralık 2010
Benzer konuda makaleler:
- Terörün çözümü Bediüzzaman’da
- Said Nursî 100 yıldır uyarıyor
- Demokratik Açılım ve Doğu-Güneydoğu Meselesi Hakkında Görüşler ve Teklifler
- Müflis Proje: KEMALİZM