Karıncadan alınacak ders

Hep merak etmişimdir karıncanın işlerini… Bediüzzaman onların cumhuriyetçi olduklarını dile getirmişti.

Sosyal hayatta cumhuriyet kavramı son yüz yılın en önemli idare biçimi olarak hayata hâkim olmuştu.
Komünizm ile idare edinilen ülkeler bile devletlerinin adına “cumhuriyet“ ibaresini eklemişti.
Asr-ı Saadetin idare biçimi cumhuriyet üzerine şekillenmişti.
Hazret-i Ebubekir’in (ra) Sahabe-i Kiram’a bir reis-i cumhur olduğunu dile getirmişti Bediüzzaman.
Karıncanın hâl ve hareketlerinden nasıl bir ders çıkarırız?

Bediüzzaman Hazretlerinin Eskişehir Mahkemesinde “Cumhuriyet hakkındaki fikrin nedir?” sorusuna verdiği cevap meseleyi daha açıkça göstermektedir.

“Benim dindar bir cumhuriyetçi olduğumu elinizdeki Tarihçe-i Hayatım ispat eder.” Sözü ile Asr-ı Saadeti misal gösterdiğini biliyoruz.

Ülkemizin adında cumhuriyet ibaresi olduğu hâlde, bir dönem mutlak bir baskı rejimi uygulandığını hepimiz biliyoruz.

Yüzyılımız boyunca en önemli mesele insan hak ve hürriyetleri olmuştur, hâlen de devam etmektedir.

“İstibdat hangi suret ile gelirse gelsin sille vuracağım. Velev meşrûtiyet libası giyse dahi…“ derken Said Nursî’nin vurguladığı şey hürriyettir.

“Ekmeksiz yaşarım, hürriyetsiz yaşayamam.” diyen bir insan olmasına rağmen o, uzun yıllar baskı ve zulüm altında hayat geçirmiştir.

Cumhuriyet paylaşmaktır. Yemeğin tanelerini karıncalara vermek, suyu ile iktifa etmektir. Hâlbuki zalim burjuvanın ve maddeci anlayışın bununla ilgisi azdır. Başkalarını yutmakla beslenen bir felsefesi vardır.

Risale-i Nurun hakikî talebeleri sadece kendi imanları için değil, başkalarının imanını kurtarmak için de çalışıp çırpınmışlardır. Onların hakikî mesleği budur.

Bu karınca hasletidir. Himmetini milleti bilen bir anlayıştır. Sahabî mesleğidir. İla-yı Kelimetullah anlayışının bu zamanda en bariz örneğidir.

Hizmette bu anlayış hâkim olmalıdır.
Bir hizmet teklifinde başkalarına bakmadan öne atılmak, mükâfatın dağılımında unutmaktır.
Dâvâyı konuşmak, şahıslar ile fazla ilgilenmemektir.
Bu sırrı yakalayanların önüne gelen engeller bir bir kaçacaktır.
Bu noktada, istikameti muhafaza etmek, bunun için de çok okumak fevkalâde önemlidir.
Ebubekir’in (ra) sıddıkiyeti, Ömer’in (ra) celâdeti, Zübeyir’in asaleti olmalıdır.
Daima verici olmalı, alıcı olmaktan kaçınılmalıdır. Zor bir dâvâdır. Ama gerçek yol ancak budur.
Karıncanın İbrahim Aleyhisselâmın atıldığı ateşe ağzında su götürmesi gibidir.
Sormuşlar?
“İbrahim’in ateşi bu su ile mi sönecek?”
Karınca cevap vermiş:
“Benim vazifem suyu götürmektir, ben vazifemi yaparım”
Bizler üzerimize ihsan-ı İlâhî tarafından konulan vazife ve hizmetleri yapmakla mükellefiz.
Başkalarının çekilmesi, başkalarının küsmesi, başkalarının öfke ve gayzı bizi ilgilendirmemeli.
Şartlar, dâvâ insanını imtihan eder.
Elmas ile bakırı; sıddık fedakârlar ile metanetsizleri ayırır.
Olaylar acıdır. İhanet ve yanlış anlamalar dâvâ insanını yıkar. Bunlar da imtihanın bir parçasıdır.
Ümit lâzımdır, şevk gereklidir.

Meyl-i tefevvuka, fikrî ayrılığa, aceleciliğe, tembelliğe düşmeden; itidalle hareket ederek, kendi dünyamızda vereceğimiz bir şeylerin mutlaka bulunacağını unutmayarak hareket etmek…

Karıncanın gayretini hiç aklımızdan çıkarmadan…
Zira, fıtratı heyecanlı olanın rahatı yalnız hizmet ve mücadele iledir.
Sıhhat, bereket, kalp rahatı, maişette kolaylık, ailevî geçimde kolaylık… Hepsi buna bağlı.
Dünyevî işlerde muvaffakiyetin ana noktalarıdır.
Bunların hayata hâkim olmadığı zamanlarda şefkat ve zecir tokatları yemeğe başlarız.

“Kardeşim gayretin ne kadar güzel bir şey olduğunu bilse idiniz, hayatınızın hiçbir anını boş geçirmezdiniz” sözünü unutmuyoruz.

Batılı bir düşünürün şu sözünü ezberlemiştim yıllar öncesinden:
“Büyük insanlar dâvâları konuşur, küçük insanlar ise şahısları.”
İşte karıncalar bunu anlattı bize.
Her hal ve şartta hizmette istikametli olmak…
Esen rüzgârlara aldırmamak…
Sivrisinekler vızıltısını kesse, bal arısı demdemesini bozsa da….

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*