Karizmatik Liderlerin Sonu

Türkeş ..

Ecevit…

Erbakan ve Demirel…

Son elli yıllık siyasi tarihimize damga vurmuş isimler.

Her biri hem lider, hem başkan, hem de misyon öncüsü.

Bu vatandaki dört partinin önündeki dört kişi, yani.

Liderlerden ilk ikisi önceden; Türkeş 4 Nisan 1997, Ecevit 5 Kasım 2006 ve Erbakan ise 27 Şubatta ahirete intikal ettiler.

Demirel ise siyasi yaşamadan elini çekti.

Fiilleri, düşünceleri, davaları, misyonları, yıllara meydan okuyan dirençleri, liderlik ve karizmaları ile ülke siyasetini derinden etkileyen bu siyasetçiler bir bir sahneden çekliyor.

Karizmatik liderlerin sonu bu.

Bir devrin kapanıp yeni bir devrin başlangıcı aynı zamanda.

Bir siyasi hareket için lider elbette ki çok önemli.

Hadiseleri yönlendirmek, yönettiği hareketi daha ileri seviyelere taşımak, örgütü diri ve canlı tutmak, ülke gündeminde hak ve hukuk adına hak dava etmek liderlerin görevi.

Ancak liderin parti içinde ağırlığı arttıkça karizması da artıyor.

Bir noktadan sonra da örgütler bu ağırlığı taşıyamaz hale geliyor.

Üstelik derin güçlerin liderler üzerinden toplumu manipüle etme hareketleri de siyasi ve idari dengeleri büsbütün bozuyor.

Liderlerin geriden gelen kadroların yollarını doğru düzgün açmadıkları zaman ise, siyasi kadrolarda tıkanmalar oluyor.

Bazen de bölünmeler meydana geliyor.

Artık görünen o ki karizmatik lider devri bitiyor.

Herkesin liderlik duygusuna sahip olacağı bir zaman başlayor.

Ferdin gücü yerine cemaatin gücü ortaya çıkıyor.

Dikkat edin Arap dünyasına.

Lider yok ortada.

Tüm millet ayakta.

Herkes meselesine sahip çıkıyor.

Her fert millet adına bir lider olmuş.

“Kimin himmeti milleti ise o tek başına bir millettir” tabirine göre herkes davanın lideri olmuş.

Zaten meselinin özü bu.

Herkes hakkına ve hukukuna sahip çıkacak.

Ne haksızlık yapacak, ne hakkını çiğnetecek ve ne de başkasının hakkını çiğneyecek.

Arap dünyasındaki fiilen gerçekleşen durumu bizler de zihinsel olarak gerçekleştirmeliyiz.

Hakkımızı ve hukukumuz bir liderin eline teslim etmek yerine kendimiz ele almalıyız.

Hakta , hukukta, davada, fikirde, misyonda ittifak edip, toplumun ve cemaatin gücünü ortaya çıkarmalıyız.

Asrın Bedii’si ne güzel söylemiş:

“Elhasıl: Başkasına itimat etmeyen nefsiyle teşebbüs eder. Size bir misal söyleyeceğim: Siz göçersiniz. Göçerin malı koyundur; o işi bilirsiniz. Şimdi herbiriniz, bazı koyunları bir çobanın uhdesine vermişsiniz. Halbuki çoban tembel ve muavini kayıtsız, köpekleri değersizdir. Tamamıyla ona itimat etseniz, rahatla evlerinizde yatsanız, biçare koyunları müstebit kurtlar ve hırsızlar ve belâlar içinde bıraksanız daha mı iyidir; yoksa onun adem-i kifayetini bilmekle nevm-i gafleti terk edip, hanesinden her biri bir kahraman gibi koşsun, koyunların etrafında halka tutup, bir çobana bedel bin muhafız olmakla, hiçbir kurt ve hırsız cesaret etmesin, daha mı iyidir ?”

Evet, herkes koyununa sahip çıksın.

Koyun nedir?

Haktır, hukuktur, adalettir, inançtır, imandır vs…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*