Kasem edilen ay: Zilhicce

“Yemin olsun fecre. Ve on geceye”1 Yemin edilen bu on gecenin hangi geceler olduğu hususunda alimlerimiz farklı beyanda bulunmuştur. Ramazan’ın son on gecesi, Muharrem ayının ilk on gecesi ve Zilhicce ayının ilk on gecesi öne çıkan ihtimallerdir. Asrın müceddidi Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri kurban bayramı tebriğinde konuya açıklık getirmiştir:

“Aziz, sebatkar, fedakar, sıddık kardeşlerim, Evvelâ: Gelecek bayramınızı tebrik ederim. “Yemin olsun fecre. Ve on geceye” kasem-i Kur’aniyle fevkalade kıymetleri tahakkuk eden o mübarek gecelerde ve seherlerde mübarek kardeşlerimin mübarek duaları hem bana, hem ehl-i imana çok bereketli ve nurlu olmasını rahmet-i Rahman’dan niyaz ederim.”2

Bu on gecenin Zilhicce ayı olduğu anlaşıldığına göre neden bu on geceye yemin edilmesini düşünmemiz gerekir. Yemin edildiğine göre diğer gecelerden ayrılan hususiyetlerinin olduğu ve kıymetli bir zaman dilimine işaret ettiği anlaşılır. Bu kıymet ve önemin anlaşılması için Hadis-i şerif ve Risale-i Nur rehberliğine ihtiyaç vardır. Kısaca ve avam lisanıyla bu ayda yapılması gereken ibadetlere, duaya, zikre bakarak bu gecelerin önemini ve kıymetini anlamaya çalışacağız.

“Aziz,sıddık kardeşlerimiz, Evvelâ: Geçen leyâli-i aşerenizi ve gelen îydinizi ruh-u cânımızla tebrik ve o çok mübarek gecelerdeki a’mal-i salihanızın ve dualarınızın makbuliyetini Rahmet-i İlâhiye’den niyaz ediyoruz. Bu on gece Kur’ân-ı Azimüşşan’ın “Ve’l-fecri. Ve leyâlinaşrin” (Yemin olsun fecre. Ve on geceye. / Fecr Sûresi: 1-2.) kasemi ile, onlara verdiği ehemmiyete binâen o geceler Leyle-i Kadir ve Berat ve Mi’rac nev’inde büyük kıymetleri var. Çünkü; hac sırrıyla bütün âlem-i İslâm namına her taraftan gelen binler hacıların bütün kâinatla alâkadarâne bir tarzdaki makbul hasenatlarına ve ümmet-i Muhammede (asm) hakkında ettikleri duâlarına, o gecelerde a’mâl-i sâliha ile meşgul olan mü’minler hissedâr oluyorlar. İnşâallah Nur şâkirdleri o büyük kazanca mazhardırlar. Hatta diyebiliriz ki; uykuları da ibadet sayılır. Elbette böyle ağır şerâit içinde gayet ciddiyet ve tam gayret ile ulûmun en yüksek derecesindeki îmân ve Kur’ân hakikatlarının dersinde en mükemmel talebelik vazifesini yapan Nurcular, bu leyâle-i aşerede uykuda dahi nurlarına tam mazhardırlar.”3

Bu on gecenin Kadir, Berat ve Mi’rac gecelerine benzetilmesi kıymetini izhar ediyor. Hacdaki dualardan tüm alem-i İslâmın istifade ettiği ve bilhassa iman hizmeti yapan nurcuların bu gecelerde ziyadesiyle hissedar olduğu, uykuda dahi bu mazhariyetin devam etmesi büyük bir müjde değil midir?

O halde bu gecelerde ibadet tempomuzu olabildiğince artırmamız gerekiyor. Bu konuda Efendimizin (asm) teşviklerine kulak verelim:

“Allah’a ibadet edilecek günler içinde Zilhicce’nin ilk on gününden daha sevimli günler yoktur. O günlerde tutulan her günün orucu bir senelik oruca, her gecesinde kılınan namazlar da Kadir Gecesine denktir.”4 ve “Allah katında içinde bulunduğumuz şu günler (Zilhicce’nin ilk on günü)deki salih amelden daha sevimli (salih amelin bulunacağı) başka günler yoktur.”Sahabeler,sordular:”Ya Resulullah, Allah yolunda cihat da mı?” Resulullah (asm) cevap verdi:”Evet, Allah yolunda cihat da. Meğerki bir adam canıyla ve malıyla cihada çıkıp da kendisine ait mal ve candan hiçbir şeyi geri getiremez olursa, o başka.”5

Mezkûr hadisler namaz ve oruç başta olmak üzere ibadetin ne kadar kıymetli olduğunu ve salih amel mevsimine girdiğimizi gösteriyor.

Oruca ayrı bir parantez açtığımızda Efendimizin (asm) hayatı boyunca düstur edindiği dört ibadetten birinin de zilhicce orucu olduğunu anlıyoruz: “Dört şey var ki, Resulullah (asm) (yaşadığı müddetçe) hiç bırakmadı: Aşûra orucu, her aydan üç gün oruç, Zilhicce’den on gün oruç, sabah namazından önce iki rekat namaz .”6

Allah Teâlâ bazı geceler duaların reddedilmeyeceğini Peygamber Efendimize (asm) bildirmiştir.“Rahmet kapılarının açıldığı dört mübarek gece şunlardır: Fıtr (Ramazan) Bayramı gecesi, Kurban Bayramı gecesi, Terviye gecesi (Zilhicce ayının 8. gecesi) ve Arefe gecesi.”7 Bu dört geceden üçünün zilhicce ayında olması rahmet tecelli derecesini gösterir.

Zikre de ciddi bir tahşidatın olduğunu görüyoruz: “Allah indinde Zilhiccenin ilk on gününde yapılan amellerden daha kıymetlisi yoktur. Bugünlerde tesbihi, tahmidi, tehlili ve tekbiri çok söyleyin!”8 Tesbih, sübhanallah; tahmid, elhamdülillah; tehlil, lâilâheillâllah; tekbir ise Allahu ekber demektir. Tesbih, tahmid ve tekbirin namazın çekirdekleri hükmünde olduğunu düşünürsek, bugünlerde nafile namazları arttırmanın ne kadar büyük sevap olduğunu anlayabiliriz.

Üstad Bediüzzaman Hazretleri de bu zikirleri Risale-i Nur’da müteaddit yerlerde atıf yaparak izah eder. Hususan Zilhicce ayındaki tekbirlerin geniş izahatını şöyle yapar:

“Adeta bayram namazlarında âlem-i İslâmın zikir ve tesbihiyle zemin zelzele-i kübrâya mazhar olup, aktâr ve etrafıyla Allahu ekber deyip, kıblesi olan Kâbe-i Mükerremenin samimî kalbiyle niyet edip, Mekke ağzıyla, Cebel-i Arefe diliyle Allahu ekber diyerek, o tek kelime, etraf-ı arzdaki umum mü’minlerin mağara-misal ağızlarındaki havada temessül ediyor. Bir tek Allahu ekber kelimesinin aks-i sadâsıyla hadsiz Allahu ekber vuku bulduğu gibi, o makbul zikir ve tekbir, semâvâtı dahi çınlatıp berzah âlemlerine de temevvüç ederek sadâ veriyor.”9

“Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın bin üç yüz sene evvel âl ve sahabeleriyle söylediği ve emrettiği Allahu ekber kelâmının bir nevi aks-i sadâsı olarak, rububiyet-i İlâhiyenin Rabbü’l-Arz ve Rabbü’l-âlemîn azamet-i ünvanıyla küllî tecellisine karşı geniş ve küllî bir ubûdiyetle bir mukabeledir diye tahayyül ve his ve kanaat ettim.”10

“Elbette, hac miftâhıyla açılan merâtib-i külliye-i Rubûbiyet ve dürbünüyle nazarına görünen âfâk-ı azamet-i Ulûhiyet ve şeâiriyle kalbine ve hayaline gittikçe genişlenen devâir-i ubûdiyet ve merâtib-i kibriyâ ve ufk-u tecelliyâtın verdiği hararet, hayret ve dehşet ve heybet-i Rubûbiyet “ ile teskin edilebilir ve onunla o merâtib-i münkeşife-i meşhude veya mutasavvere ilân edilebilir.”11

Mezkûr metinlere bakıldığında tekbirlerin bayram namazların da ittihad ederek berzah ve semavat aleminde dalgalandığını, Efendimiz (asm) zamanından beri getirilen tekbirlerin bir yankısı olarak geniş ve külli bir kullukla karşılık verildiğini, hususan hac sırrıyla mazhar olunan âli mertebelerin tekbirlerle teskin ve ilan edildiğini idrak ediyoruz.

Kıymetine binaen arefe günü ile ilgili çok sayıda hadislerin olduğunu müşahede ediyoruz. Birkaçını hatırlayarak istifademizi artırmaya çalışalım:

blank

Arefe gününün orucu bin gün oruç tutmak gibidir.”12 ve “Arefe günü tutulan oruç, geçmiş bir senenin ve gelecek senenin günahlarına keffaret olur.”13

Arefe gününün orucu üç yıllık oruç sevabı kazandırmasının yanı sıra geçmiş ve gelecek bir senenin günahlarını bağışlatması rahmetin azametini gösterir. Sadece bu kadar da değil! Bir başka hadiste isteklerimizin de müspet cevap verildiği müjdelenir: “Arefe günü gelince, Yüce Allah rahmetini saçar. Hiçbir gün o günde olduğu kadar insan cehennemden azat olunmaz. Kim Arefe günü gerek dünya ve gerekse âhiret ile ilgili olarak Allah’tan bir şey isterse, Allah onun dileğini karşılar.”

Üstad Hazretleri arefe günü ile güzel bir adeti şöyle hatırlatır: “Bizim memlekette eskide arefe gününde bin İhlâs-ı Şerif okurduk. Ben şimdi bir gün evvel beş yüz ve arefe dahi beş yüz okuyabilirim. Kendine güvenen, birden okuyabilir.”14

Zilhicce ayı; yemin edilen on gecesi, orucu, zikri, teşrik tekbirleri, duası, affa mazhar olunması, hac mevsimi oluşu, arefe günü ve sair hususiyetleriyle bir anı bile boşa geçirmemiz gerektiği kıymettedir. Rabbim cümlemizi rıza-i ilahi yolunda gayretli olanlardan eylesin. Amin!…

Not: Konu ile ilgili detayları Yeni Asya EuroNur TV’de yayınlanan “Zilhicce Ayı’nın önemi” adlı video dersimizi izleyebilirsiniz.

Dipnotlar:

1- Fecr Sûresi, 1-2;
2- Kastamonu Lâhikası, s.36;
3- Gayr-i münteşir bir lâhika mektubu;
4- Tirmizi: Savm, 52; İbnMace: Sıyam, 39;
5- İbni Mâce, Sıyam: 39.İbni Hacer, 5:119;
6- İbn Kayyım el-Cevziye, Zadu’l-Meâd 2/651;
7- Isfehani;
8- Müsned, 1/257;
9- Mesnevî-i Nuriye, s.183;
10- Şualar, s.257;
11- Sözler, s.230;
12- Tergîb ve TerhîbTrc, 2. 460;
13- Tergîb ve TerhîbTrc, 2. 457;
14- Şualar, s.330.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*