Katil, haydut, korsan…

İsrail’i tarif etmek için bu kelimeler bile kifayetsiz kalıyor. İsrail yine kendine yakışanı (!) yaptı. “Terörist devlet, bebek katili devlet” deniyordu şimdi devlet denilemeyeceği de ortaya çıktı. Korsanlardan, teröristlerden hiçbir farkının olmadığını ortaya koydu. İsrail insanlığa meydan okumaya devam ediyor.

 36 aydır ambargo altında olan, ilâçsızlıktan, gıdasızlıktan inim inim inleyen Gazze’ye bir nebze olsun yardım edebilmek için yola çıkan 32 ülkeden 600 insanın üç günde yaşadıkları bile İsrail’in katilliğini gözler önünü sermeye yetti. Ne uluslar arası kuralları dinliyor, ne tepkilere kulak asıyor. Gazze’ye Özgürlük Filosu’na uluslar arası sularda, tamamen hukuksuz bir şekilde saldırıda bulunmaktan çekinmiyor, masum insanların kanını döküyor, silâhsız insanların üzerine makinalı tüfeklerle ateş açıyor. Yaralıları denize atıyor. İnsanlara “su” vermek bahanesi ile içine kattığı bilinmeyen maddelerle sınır dışı ettiği insanların hayatını zehirliyor. İçinde sadece insanî yardım malzemelerinin bulunduğu gemilerdeki sivillere yapılan saldırının adı katliâmdır, katliâmı da katiller yapar. Zaten katillerdi, böylece katilliklerini iyice pekiştirmiş oldular.

Bundan önceki katliâmlarda olduğu gibi dünya adeta ayağa kalktı. İsrail 2008 sonu ile 2009 başı arasında Gazze’ye yaptığı 22 günlük operasyonda da “katliâm” yapmış, çoğu sivil bin 400 kişiyi öldürmüştü. O zaman da kınamalar olmuş, fakat sonunda sadece kınamakla kalınmıştı. Şimdi de kınamalar ardı ardına geldi. Ama onların taktığı bile yok. BM Güvenlik Konseyi, NATO kınıyor, ama bu kaçıncı kınama? Yaptırım olmadığı sürece artık kınama onlar için bir şey ifade etmiyor.

Son olayda bardağı taşıran son damla oldu. Kendi vatandaşları bile artık “yeter” dediler. İsrail gazetesi Haaretz “İsrail bir aptallık denizine düştü. Kendi kuyumuzu kazdık. Yalanlarımıza sadece kendimiz inanıyoruz. 3. intifada başlayabilir” demek zorunda kaldı. İsrail, masum sivillere karşı giriştiği vahşice saldırıyla ilgili özür dilemek yerine, bir dahaki sefere daha sert şekilde güç kullanacağını açıklamak cüretini gösterdi. Hâlâ, “Gazze şeridine girmek isteyen kim olursa olsun mutlaka durdurulacaktır” tehdidinde bulunmaktan geri durmuyor.

Uluslar arası kurallara bakıldığı zaman, uluslar arası sularda yapılan bu saldırı aslında bir savaş sebebidir. Ancak günümüz dünyasında savaş en son tercih edilen bir şey olduğu için diplomasi yoluyla halledilmesi insanî olan bir durum. Son olayda da Türkiye’nin bütün kurumlarıyla yaptığı diplomasi neticesinde İsrail geri adım atmak durumunda kaldı. Esir aldığı yardım gönüllülerini üç günlük eziyet sonrasında serbest bıraktı. Serbest bırakırken de insanları uçakta 12-13 saat bekleterek nasıl tıynette bir ülke olduğunu gösterdi.

Bu aşamada Türkiye diplomatik atak başlattı. Bunda da başarılı oldu. Bu aşamada, “Türkiye hiç değilse İsrail’in büyükelçisini ve başkonsolosunu ülkesine gönderemez miydi?” sorusu hep akıllarda kaldı. Hiç değilse, “yaralılarımız, vefat edenlerimiz ve orada kalan yardım gönüllüsü insanlar ve onlarca gazeteci geri gönderilene kadar büyükelçinizi ülkemize almayacağız” diyemez miydi? Derdi elbette. Ama demedi… Bunun sebepleri elbette olabilir. Ancak milletimiz bunu soruyor. Ve bundan sonra olacakları da yakından takip ediyor. Türkiye, diplomasi yoluyla “diplomatik ilişkilerini sonlandırabileceği”ni söyledi, ancak İsrail buna cevap dahi vermedi.

İsrail dünya kamuoyunun baskılarına daha fazla dayanamayıp gözaltına aldıklarını serbest bıraktı. Gemilerdeki yardım malzemelerini Gazze’ye sevk ettiğini duyurdu. Ancak göz boyama nevînden çok az bir yardımı Gazze’ye gönderdiği ortaya çıktı.

Gelinen safhada, uçakla seyahate uygun olmayan ağır yaralı 2 gönüllü İsrail hastanelerinde kaldı. Bunun dışında kayıpların olduğu söyleniyor. Dünya özür bekliyor ancak, bu mesele özür dilemekle kapatılacak bir mesele değil. Ölenlerin, yaralananların hesabını kim verecek?

Şimdi sıra yaptırımlarda… Suçu işleyenlerin uluslar arası mahkemelere çıkarılması gerekiyor. Masum, sivil, insanî yardım malzemesi taşıyan silâhsız insanları öldüren insanları tebrik eden İsrail Başbakanı olmak üzere, bakanların, askerî yetkililerin mutlaka mahkemelere çıkarılması gerekiyor. Türkiye bunun peşini kesinlikle bırakmamalı. Bu şehit olan ya da yaralanan insanlara karşı bir görev olarak kabul edilmelidir.

Önceden olduğu gibi unutulup gitmesin. Zira, İsrail’le yaşanan krizlerin ardından askerî tatbikatların iptal edildiği açıklanmıştı. Ne var ki, bu saldırıdan sonra ortaya çıktı ki, İsrail’le Türkiye arasında 3 tane tatbikat daha yapılacakmış. Bu kadar krizin yaşandığı bir ülke ile hazırlık millî maçları nereden çıktı, başka ülke kalmadı mı? Aylardır süren krize rağmen dünyanın en büyük ekonomik işbirliği teşkilâtı olan OECD’nin her hangi bir üyesinin veto etmesi durumunda teşkilâta giremeyeceği ortada iken Türkiye’nin İsrail’i veto etme hakkını kullanmaması da bunlara eklendiğinde bundan sonraki yaptırımların sıkı takip edilmesi gerektiği ortaya çıkıyor.

Milletimiz artık bunları yakından takip edecektir. İnsanlığın huzur bulması için de bunun yapılması gerekiyor.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*