Kaybederken kazanmak nasıl olur?

Peygamberimiz(asm) hicret sonrası Medine’de devletini kurduktan sonra üç önemli savaş yapmıştır. Bedir Harbi, Uhud Savaşı ve Hendek Müdafaası. Mekke’nin fethinden sonra ise Huneyn Savaşı vuku buldu. Bedir Harbinde Müslümanlar büyük bir başarı elde ettiler. Bedir ovasında müşriklerin elebaşlarını bir bir öldürerek İslam’ın kesin galibiyetini tescil ettirdiler. Uhud Savaşında ise harbin ilk safhasında galip durumda iken sonunda bir mağlubiyet meydana gelmiştir.

Bu mağlubiyetin hikmeti Nurlarda şöyle ifade edilir:

“MÜHİM BİR SUAL: Fahrü’l-Âlemîn ve Habib-i Rabbü’l-Âlemîn Hazret-i Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın Sahabelerinin, müşrikîne karşı Uhud’un nihayetinde ve Huneyn’in bidâyetinde mağlûbiyetinin hikmeti nedir?

Elcevap: Müşrikler içinde, o zamanda saff-ı Sahabede bulunan ekâbir-i Sahabeye istikbalde mukabil gelecek Hazret-i Hâlid gibi çok zatlar bulunduğundan, şanlı ve şerefli olan istikballeri nokta-i nazarında bütün bütün izzetlerini kırmamak için, hikmet-i İlâhiye, hasenât-ı istikbaliyelerinin bir mükâfât-ı muaccelesi olarak mazide onlara vermiş, bütün bütün izzetlerini kırmamış. Demek mazideki Sahabeler, müstakbeldeki Sahabelere karşı mağlûp olmuşlar—tâ, o müstakbel Sahabeler, berk-i süyuf korkusuyla değil, belki bârika-i hakikat şevkiyle İslâmiyete girsin ve o şehâmet-i fıtriyeleri çok zillet çekmesin.(Yedinci Lema)”

Risale-i Nurdaki bu harika izahı daha iyi anlayabilmek için Uhud Harbine kısaca temas etmek gerekiyor. Uhud Dağı eteklerinde cereyan eden bu savaşta İslam ordusu ile müşrik ordusu karşı karşıya gelmiştir. İslam ordusu Medine’den yola çıktığında bin kişi civarında idi. Ancak harp başlamadan kısa bir süre önce bazı münafık tıynetli liderlerin kışkırtması ile üç yüz kişi İslam ordusunu terk edip geri Medine’ye dönmüştür. Böylece İslam ordusu yedi yüz kişi civarında bir sayıya düşmüş ve üç bin kişilik bir müşrik ordusunun karşısına çıkmak durumunda kalmıştır. Bu savaş oldukça ilginç ve ibretli bir savaştır.

Bir tarafta Peygamberimiz(asm), Hz. Ali ve Hz. Hamza komutasındaki İslam ordusu; diğer tarafta ise, Ebu Süfyan komutasındaki müşrik ordusu. Müşrik ordusunun diğer komutanları ise süvari birlikleri başında olan Halid Bin Velid, İkrime bin Cehil. Piyade birlikleri başında ise Amr İbni As ve Safvan Bin Ümeyye. Bu savaş sonunda ise İslam ordusu yetmiş şehit veriyor. Müşrik ordusu ise kırk beş kayıp. İşte Üstadın, “mazideki Sahabeler, müstakbeldeki Sahabelere karşı mağlûp olmuşlar” dediği olay budur. Zira o orduda bulunan yukarıda saydığımız tüm komutanlar sonradan Müslüman olmuş ve Halid Bin Velid İslam kılıcı unvanını kazanmıştır. Uhud Savaşı ile belki Müslümanlar yetmiş şehit vererek büyük bir kayıp yaşamış olsalar da o zaman müşrik ordusunda bulunan üç binden fazla olan bir sayıda kişiyi İslama kazanmışlardır. Bu ise Peygamberimizin çok büyük bir taktiğidir. Yani kaybederken bile kazanmak taktiği. Hatta Hendek müdafaasında öyle bir taktik uygulamış ki günlerce süren savaş sonunda her iki taraf da çok az kayıp vermiş, o hendek savaşına katılan tüm müşrik ordusunun çoğu Mekke fethi sonrası Müslüman olmuştur.

Mekke fethi sonrası ise Safvan Bin Ümeyyenin Müslüman olması son derece ibretli bir hadisedir. Safvan İslama düşmanlık yapmada çok şiddetli birisidir. Bu nedenle görüldüğü yerde öldürülmesi gereken birkaç kişiden birisidir. Fakat o bir yolunu bulup af diler ve Peygamberimizden bir ay mühlet ister. Kendisine dört ay mühlet verilir. Daha bir ay dolmadan Huneyn harbi sonrası ganimetler bir yere toplanmış ve dağıtım yapılacaktır.

Safvan bir tepeden bir vadiyi doldurmuş olan koyunlara ve develere bakmaktadır. Peygamberimiz ise Savfan’ın duygularını hisseder ve “Ey Ebû Vehb! Vadi pek mi hoşuna gitti?” diye sorar. Safvan, ise “Evet” diye cevap verir.

Bunun üzerine Peygamber Efendimiz, “O halde o vadi içindekilerle beraber senin olsun!” der.

Bu cömertlik karşısında şaşkına dönen Savfan, “Peygamber kalbinden başka hiçbir kimsenin kalbi, bu kadar temiz, iyi ve cömert olamaz!” diyerek orada Müslüman olur. Böylece Peygamberimiz (asm) “Bir kişinin senin vesilenle imana gelmesi sahralar dolusu koyundan iyidir” sözünün bir tatbikatı olarak vadi dolusu koyunu Safvan’a verip onu İslama kazandırmıştır. Yani zahiren bir vadi koyunu kaybetmiş, fakat Savfan gibi bir müşrik ordu komutanını bir İslam fedaisi haline getirmiştir. İşte en büyük kazanç budur. Peygamberimizin (asm) İslama insan kazandırma davranışı ise her Müslüman için en mühim bir hayat prensibi olmalı.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*