Kayseri’de Risale-i Nur hizmetleri

Geçen hafta sonu Cumartesi ve Pazar günleri Kayserili muhabbet fedâileri olan ağabeylerin dâvetine icabet etmek için Kayseri’ye gittik.

Üstadımızın “Haddinden fazla fevkalâde hüsnüzan ve müfritâne âlî makam vermek yerine, fevkalâde sadâkat ve sebat ve müfritâne irtibat ve ihlâs lâzımdır; onda terakki etmeliyiz”1 prensibinin tezahürü olarak muhabbet fedâileri ile görüşmek, kaynaşmak ve muhabbet esintilerini birlikte yaşadık. Çünkü Üstad Hazretleri hizmetlerde Allah için görüşmeye sınır koymamış ve bu noktadaki ifrattan da zarar gelmeyeceğinin yolunu göstermiştir. Çünkü hizmetlerimiz, rûh-u cemaatten çıkmış az mütehassis, sağırca, metin bir şahs-ı mânevî etrafında kenetlenmiştir. Bu şahs-ı mânevîyi ise temsil eden cemaatimizin şûrâsıdır. O şûrâda temerküz eden şahs-ı mânevî bizlere hem muavin, hem kuvve-i mânevîye, hem de kopmaz, sarsılmaz, dağılmaz ve de dağıtılmaz bir cemaat kuvvet-i zahrı durumundadır. Şûrâdan çıkan kararlar fikirlerimizi teşettütten muhafaza ediyor. İstikametimizi tayin ediyor ve insan-ı kâmil unvanına lâyık olan şahs-ı mânevînin aza ve hasselerine ârız olan virüsleri temizliyor. O şahs-ı mânevînin fertleri ne hâl üzere olursa olsun, hak bildikleri istikametten şaşmadan, taviz vermeden ve Risâle-i Nur’dan aldıkları hakîkat derslerine binâen sarsılmadan hizmetlerine devam ediyorlar.

Bizler bizzat Kayseri’de mütesanid şahs-ı manevîyi müşahede ettik. Haricî ve dâhili musîbetlerin altında batınî hakikatlerin inkişafını hissettik. Nasıl ki sahabeler zamanındaki fitnelerde ashab İslâm’a daha fazla müdakkik ve müteyakkızâne sahip çıkmış ise; aynen öyle de Kayserili muhabbet fedâilerinin de hizmetlere canla-başla sarıldıklarını, sahip çıktıklarını ve çalıştıklarına şahit olduk. Şevk aldık, gayrete geldik ve o imânî sinelerden nurânî simalara yansıyan kalblerdeki imânın lâhûtî esintileri ile serinledik. Yıllarını hizmet-i imâniye ve Kur’âniyeye feda eden, lisân-ı kâlinden daha te’sirli olan lisân-ı halleri ile konuşan ağabeylerin mütebessim yüzlerinden nurun derin derslerini aldık. Genç kardeşlerimizin hizmetlerdeki gayretlerini ve nesl-i âti için Üstadımızın verdiği müjdelere mâsadak olduklarını gördük ve Genç Saidleri hem tebrik ettik; hem de Genç Saidlerden istikbaldeki hizmetler için ümitvâr olduğumuzu ciddî mânâda görmüş olduk.

İKİ GÜNE DÖRT PROGRAM SIĞDIRDIK

Cumartesi günü sabah ulaştığımız Kayseri’de kısa bir istirahattan sonra saat 14.00-16.00 arası “Âhirzamanın Kurtuluş Reçetesi; Risâle-i Nur ve Asr-ı Saadet Metodu” başlıklı seminerimizin sunumunu yaptık. Bir saatlik sunum sonrası gelen sorulara verilen cevaplarla zaman iki saate ulaştı. Hanım kardeşlerimizin hizmetlerdeki ihlâs, sadakat, ciddiyet, sebat ve salâbetlerinin yanında programa katılmaları ve ciddî mânâda sorular sormaları onların Risâle-i Nur hizmetlerindeki gayretlerinin fevkalâde derecelere ulaşmış olduğunu gördük. Üstadımızın “O mübarek hanımların, kıymettar ve hâlis âhiret hemşirelerimin, Risâle-i Nur’un intişarına gösterdikleri fedakârlık, beni ve bizi kemâl-i sürurdan ağlattırdı.”2 cümlelerinin hakîkatini müşahede ettik. Çünkü hanımların hizmetleri, çok hanımların Risâle-i Nur’la mesut olmalarına, imanlarının kurtulmasına vesile oluyor. İnşaallah, ekserî hanımların böyle olmasını, rahmet-i İlâhîden kuvvetle itikad ve ümit ve niyaz ediyoruz. Maşallah diyoruz, Rabbim hizmetlerini daim eylesin, neticeleri keyfiyetli noktalara ulaştırsın inşâallah.

Cumartesi akşam ise umûmî ders salonunda cemaatimize Üstad’a sorulan “Neden, ne dâhilde, ne hariçte bulunan cereyanlara ve bilhassa siyasetli cemaatlere hiçbir alâka peyda etmiyorsun? Ve Risâle-i Nur ve şakirtlerini mümkün olduğu kadar o cereyanlara temastan men ediyorsun?” şeklinde sorulan Emirdağ Lâhikası mektubundaki ikazının izlerini Risâle-i Nur Külliyatının müteferrik yerlerinden toparlayarak sunumunu yapmaya çalıştık. Tamamı Risâle-i Nur’dan olan tesbitlerimizle “kökü ecnebide, kendisi içeride olan” ahirzamanın dehşetli iki dinsizlik cereyanın resmini görmeye çalıştık. Bu cereyanların Üstad Hazretleri tarafından yapılmış olan teşhislerini, hususiyetlerini ve desiselerini ortaya koyduk. Bu dehşetli cereyanlarının birisi “Komünist, dinsizlik cereyanı. Bu cereyan, yüzde otuz, kırk adama zarar verebilir. Diğeri de Türkiye dâiresinde dinsizliği neşretmek için, ifsad komitesi namında bir komite. Bu da yüzde on, yirmi adamı bozabilir.”3 İşte bu cereyanlara Üstadımızın bizleri niçin temas ettirmediğini ve onlarla alâka kurdurmadığının izlerini Külliyat’tan sürmeye devam ettik. Bu tesbitlerde Üstadımızın bu dehşetli cereyanlara karşı mesleğini bozdurmadığını ve âlet ettirmediğini gördük. Öyleyse biz Risâle-i Nur Talebeleri de bu dehşetli cereyanların aldatma, desise ve planlarına karşı her daim müteyakkız olmalıyız.

Daha sonra özellikle Üstad’ın dikkat çekmiş olduğu ‘siyasetli cemaatler’ mes’elesi üzerinde durmaya çalıştık. Çünkü hariçte ve dâhilde bulunan cereyanların bu siyasetli cemaatlerle bağlantılarının ve onlarla temas edildiği zaman İslâm’a, Kur’ân’a ve Risale-i Nur’a gelecek olan zararları ortaya koymaya gayret ettik. Sonrasında ise bu vaziyete karşı Üstad’ın bizlere gösterdiği çıkış yollarını ve istikameti yine Risale-i Nur’dan paylaştık. Her biri ayrı bir başlık ve yazı hacminde olan bu mes’elelerin teferruatını müstakil yazılara bırakarak burada kısa bir özetle yetinelim istiyoruz.

Pazar günü ise cemaatle birlikte yapılan sabah kahvaltısı sonrası daha dar dairede yapılan programda ise şahs-ı mânevî ve meşveret konusu üzerinde durmaya çalıştık. Özellikle cemaatimizin içtimâî ve siyâsî istikameti ve duruşunun altında bulunan çok ince sırları ve derin mânâları terennüm ettik. Zahirperestlerin doludizgin kapıldığı siyasetli ve heyecanlı cemaatlerin rüzgârına Yeni Asya camiasının niçin kapılmadığının sırlarını Risale-i Nur satırları içerisindeki ince ve derin derslerden ortaya koymaya çalıştık.

Ahirzaman fitnelerinin mâhiyetini ve zâhir alâmetlerini, günümüze bakan ve Rumuzat-ı Semaniye’de “Zahiren İslâmiyet tarafdârı ve bir derece îmân sâhibi olarak kendini gösteren fakat ehl-i îmân onun sûrî diyânetine aldanıp, dizginleri öteki gaddârların eline verdiğinden…” diye teşhis edilen, günümüzde de sûrî dindârların fiil ve icraatlarının kimlerin hesabına geçtiğini okuduk. Bizler zâhiri musîbetlere düçâr olmasaydık böyle ince hakîkatler nasıl ortaya çıkacaktı diyen ağabeylerin memnuniyet ve mesruriyet ifadelerini dinledik.

Pazar günü son program ise yine talebelerle gerçekleşti. Yine 2 saate yakın soru-cevap olarak başlayan program sonuna kadar öyle devam etti. Talebelerin hazırlıklı olması ve sıra ile sorularını yöneltmesi karşısında bir kısım sorulara irticalen, bir kısmına da kitabî olarak Risâle-i Nur’dan cevaplar vermeye gayret ettik. Özellikle birkaç soru hem çok derin, hem de geçiştirilemeyecek durumda olduğu için inşâallah müstakil yazılar olarak da neşretmek istiyoruz. Program bittiğinde bizler çok memnun olmuştuk. Kayserili ağabey ve kardeşlerle helâlleştik ve ayrılık zamanı geldiğinde Mehmet, Abdurrahman ve İsmail Ağabeylerin refakatinde otogara geldik ve mahall-i maksuda ulaşmak için otobüsümüze bindik. Hamdolsun dolu dolu iki gün yaşadık. Bizler Kayserili muhabbet fedâilerinden memnun ve razı olduk, Allah da onlardan razı olsun. Selâm, duâ ve muhabbetlerimle…

Dipnotlar:
1- Kastamonu Lâhikası, 2010, s: 113.
2- Kastamonu Lâhikası, 2010, s: 122.
3- Emirdağ Lâhikası, 2010, s: 814.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*