Kaza, kader ve sorumluluk ekseninde Soma faciası

-Soma’dan dünyaya som altın değerinde katıksız ve hilesiz mesajlar-

Manisa’nın Soma ilçesinde ocaklar söndürüp, yürekler yakan çok elîm maden ocağı faciasının yankıları ülkemizde ve dünyada devam ediyor. Ülkemizdeki yankıları, soruşturma safhasında da bütün hızıyla devam edecektir. Maden ocağındaki ateş söndürülse de, yüreklere düşen kor sönmeyecek, söndürülemeyecek.

Bir vardiya değişimi esnasında anîden meydana gelen facianın içinde kendilerini bulanlar; kısıtlı ve sınırlı nefesleriyle zehirli gaza, boğucu karanlık ortama maruz kalanlar, nefeslerini tükete tükete, düşe kalka yol alanlar, yolda can verenler, dışarıya çıktıktan sonra, arkadaşlarını kurtarmak için tekrar karanlığa dalanlar, bütün insanlığa unutulmaz mesajlar verdiler. Soma’dan bütün insanlığa som altın değerinde, katıksız ve hilesiz mesajlar!..

Soma maden ocağı hâdisesi, siyasî polemiklerle asla perdelenemez. Siyaset sahnesinin kara propagandaları, madencilerimizin siyaha bürünmüş “ak” yüzlerine gölge düşüremez.

Bu hâdise, siyasî polemiklerden uzak tutulmaya ne kadar lâyık ise; siyasetin gidişatını ülke lehinde yeniden dizayn etme, yeniden gözden geçirme ve kirli siyasetin aktörlerinin akıllarını başlarına aldırma noktasında da o kadar kuvvetli ve müessirdir. İşte bu çok iyi değerlendirilmeli ve her vesileyle işletilmelidir.

LİDER OLMANIN FITRATINDA OLANLAR

Bu arada meselenin yanlış mecralara çekilmemesine de azamî dikkat lâzım. Bilhassa “kaza ve kader” noktasında, öyle herkes uluorta işine geldiği gibi konuşmamalıydı. Bir tarafta kadere “itiraz”, öte tarafta kadere “iftira” mânasını ihsas ve intac edecek yorumlara yer verilmemeliydi. Diyanet canibinden yapılan ve Yeni Asya’nın manşetten verdiği, “Kader, sorumluluğu ortadan kaldırmaz” açıklaması, yanlış yaklaşımları bertaraf edecek nitelikte hizmet etti.

Kader Risalesinde bunun izahı vardır. Hiç kimsenin, iyilikleri kendinden bilip gururlanmaya, şerleri de kadere havale edip sorumluluktan kurtulmaya hakkı yoktur. Hele hele birinci derecede sorumluluk taşıyanlar, her kelimesini ölçüp tartarak sarfetmeli..

Siz sorumlu bir lider olarak bu faciayı “olağan” gösterip, “mesleğin fıtratı”na hamlederseniz; o zaman ülke yönetenlerin başlarına gelenleri de aynı çerçevede görüp, ”liderliğin fıtratı” diyeceksiniz.

Bu anlayışa göre, geçmişte “asılmak”tan tutun, su-i kaste ve ağır hakaretlere maruz kalanlara kadar her lider, yalnızca lider olmanın fıtratında olanları yaşamışlardır! Menderes, John Kennedy, Enver Sedat, Ziya-ül Hak gibi liderleri hatırlayalım. Romanya’nın Çavuşesku’sunun akibetine bakalım. Saddam Hüseyin ve Kaddafi’nin acı sonlarını okuyalım. Mezkûr zevatın akibetlerini de, sadece “lider olmanın fıtratı”yla geçiştireceksiniz. Özal’a kurşun sıkılmasını, Demirel’in ve Yılmaz’ın yumruklanmalarını da. Ya zât-ı alilerinin başına gelenler ve daha gelecekler?

MEVCUT SİYASÎ GİDİŞATIN PAYINA DÜŞEN!..

Bu hâdiseden alınacak derslerle, siyasî gidişata da neşter vurulabilir. Ülke aleyhinde olan hallerin lehe çevrilmesi yönünde gayret sarfedilebilir.

Zira son dönemde, musîbetlere dâvetiye çıkarırcasına; bedduâlar, bed muameleler, usûlsüz ve asılsız hükümler üst üste gelirken, (muhtaçlara ulaştırılmak üzere basılan Risale-i Nur eserlerine bandrol verilmemesi gibi) haksız uygulamalar hâla sürdürülüyor..

Öte yandan gittikçe daha âşikâr olan eksen kayması. Asya’da, Afrika’da ve bilhassa Ortadoğu’da bazı ülkeler var ki, bizim maden ocakları bile oralardan daha emniyetlidir!. Irak’ı, Mısır’ı ve Sûriye’yi bu hale getirenlerin asıl hedefleri Türkiye’dir. AB adayı olan bu ülkeyi, bu istikametinden vazgeçirip, rotasını hızla değiştirme gayreti içinde olanlar, insanlığın ve barışın düşmanlarıdırlar.

Bu düşmanlar; Türkiye’nin yapısında var olan etnik, ırkî ve kültürel farklılıkları kızıştırıp, ülkeyi bir iç savaşa sürüklemek istiyorlar. Böylesi hain planların kol gezdiği ve siyaseten böyle planların âleti olma durumlarının iyice sırıttığı bir hengâmede meydana geldi bu facia!.. Dikkat buyurulsun! Sanki, İlâhî Kader canibinden, büyük felâketleri def’ettirecek bir musîbete böylece fetva verdirildi. Allahu âlem bissavab!.

MUSÎBETZEDE MÜKÂFAT İSTER

Sorumluların sorgulanması, hata ve ihmallerin tesbiti, eksiklerin giderilmesi ve madencilikte “kaza” riskinin minimize edilmesi yönünde çalışılması, sosyal ve adil devlet olmanın gereğidir. Bunların hiçbirisi, felâkete uğrayanların zayiatını telâfi etmez ve onları minnet altına sokmaz. Zira devletçe yapılan her türlü hak arayışları ve iyileştirmeler, felâketzedelerin kayıplarını geri getirmez. Onlara villalar verip, zenginler sınıfına dahil etseniz bile, kayıplarını geri getiremezsiniz. Musîbetzede mükâfat ister, teselli ister.

Birinci Dünya Savaşı sonucuyla alâkalı sorulara mâna âleminde cevap veren Bediüzzaman’ın bu husustaki bir izahatı, bu musîbete de ışık tutuyor..

“Yine biri dedi: “Bir âmir, hatayla felâkete atmışsa?”

“Dedim: “Musîbetzede mükâfat ister. Ya âmir-i hatâdarın hasenatı verilecektir; o ise hiç hükmünde. Veya hazine-i gayb verecektir. Hazine-i gaybda böyle işlerdeki mükâfatı ise, derece-i şehadet ve gaziliktir.” (Sünûhat, Rüyada Bir Hitabe)

Soma musîbetzedelerine şehitlik mertebesi, saadet, sabır ve mükâfat dileklerimizle…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*