Kazan camileri gençlerle dolu

KAZAN’IN KREMLİNİ VE KUL ŞERİF CAMİİNDE CUMA NAMAZI

Sonraki durağımız şehir merkezinde Kazan’ın Kremlin’i olarak adlandırılan tarihî mekân. Kazan’ın simgelerinden Kul Şerif Camii, Süyümbike Hatun minaresi, ilk Kazan hanlarının kabirleri, Rus Çarı Korkunç İvan’ın şehri ele geçirdikten sonra yaptırdığı katedral, Cumhurbaşkanlığı Sarayı gibi orijinal yapılarıyla burası 2000 yılında UNESCO Dünya Mirası listesine alınmış. Alanı turlayıp, Cuma’yı kılmak üzere Kul Şerif Camiine giriyoruz. Müze şeklinde düzenlenen giriş katında eski Tataristan baskısı Kur’ân-ı Kerimlerin yanı sıra, Cumhurbaşkanı Gül’ün ve eşi Hayrünnisa Hanımın Tataristan ziyaretlerinde hediye ettikleri Kur’ân’lar da sergileniyor ve bunlardan biri, Hattat Hamid’in yazdığı Tevafuklu Kur’ân. Cuma’yı yukarıdaki mescit kısmında yine çok sayıda gencin iştirak ettiği kalabalık bir cemaatle beraber kılıyoruz. Genç imam Tatarca olarak irticalen irad ettiği hutbede İhlâs Sûresinin tefsirini yapıyor.

Namazın ardından, önce Kremlin’in hemen karşısındaki Tataristan Millî Müzesini geziyor, sonra Rafael Beyin bir başka semtte inşa ettiği diğer bir sitenin zemin katındaki ikinci okulu ziyaret ediyoruz. Burası daha geniş ve bize verilen bilgiye göre 300 öğrencinin öğrenim görebileceği kapasitede. Ve model, diğerinin aynısı.

İkinci günün iftarını Murat Beyin lokantasında yapıyoruz. Dışarıda yine Murat Beyin kurup her gün iftar verdiği iftar çadırı var. Ve iftarımızın ana ikramı, Tatar mutfağının en gözde yemeklerinden biri olan beliş (içi kıyma, soğan ve kuşbaşı patatesle doldurulan bir çeşit börek).

YARÇALLI’DA İFTAR VE ATA DİYARI

İftar sonrasında yatsı ve teravih namazlarımızı dershanede, Azerî vakıf Abdullah Beyin imametinde, Tatar ve Türkmen gençlerle birlikte kılıp otele dönüyoruz.

Üçüncü günümüz, Tataristan’ın ikinci büyük şehri olan ve Kazan’a 300 km mesafede bulunan Yarçallı şehrinde katılacağımız iftar için oraya yapacağımız yolculuğa ayrılmış. İftara yakın saatlerde ulaşıyor ve fırıncılık yapan ehl-i hizmet Azerî Mithat Beyin evinde iftarımızı yapıyoruz. Davetliler arasında Tatar ve Azerî dostların yanında, İslâmı seçerek Müslüman olan ve ismini Şamil olarak değiştiren bir Rus genci de var. Sohbet esnasında Ruhi Yavuz, Mithat Beyin Tatar olan kayınpederine, komünizm dönemindeki uygulamaları soruyor. “Ben 1961’de ilkokula başladığımda okul müdürü bizi ‘Artık besmele çekmek ve amin kılmak yok’ diye uyarmıştı” diyor. Birçok köyde camilerin yıkıldığını, ama halkın kararlı bir duruş ortaya koyduğu birkaç köyde camilere dokunulamadığını anlatıyor. Ve yine köylerde hanımların tesettürden asla vazgeçmediklerini söylüyor. Ağır baskılar altında dinlerinden taviz vermeyen ata ve ninelerin bu tavrı sayesinde dinî hayatın bir ölçüde korunabildiğini ve manevî değerlerin genç nesillere aktarılabildiğini ifade ediyor.

Yarçallı ziyaretimizin bizim açımızdan ayrı bir anlamı ve boyutu, bizi dedelerimizin yaşadığı Minzele’ye (Menzelinsk) çok yakın bir noktaya ulaştırması. 93 harbi öncesinde baba tarafımızın büyükleri, halihazırda 7-8 bin nüfuslu bir ilçe olan Minzele’ye bağlı Yahşıkaran köyünde ikamet ediyorlarmış. Bu isimde bir köyün halen de var olup olmadığı sualimize “Yok” cevabını alıyoruz. Ruskaran köyünden bahsediliyor. Bu cevap yeni soruları gündeme getiriyor: Acaba dedelerimizin köyü burası mı? Türkiye’ye göç için ayrıldıklarında onlardan boşalınca Ruslar tarafından mı dolduruldu? Yoksa zaman içinde köyümüz kayıp mı oldu? Veya Minzele ile birleşip onun içinde eridi mi? Bunların cevabını bulmak için daha derin ve detaylı araştırmalara ihtiyaç var. Bir başka vesileyle o araştırmaları da yapmak nasip olur mu; Allah bilir…

Rahmetli babam vefatından kısa süre önce dedelerin göçünden bahsederken, “Biz Hacı Vefa’nın torunlarıyız” demiş ve bir amcasının yolda hastalanıp vefat ettiğini söylemişti. Yarçallı’daki sohbetimizde bunu söyleyince, göçlerle ilgili detaylı bilgiler veren kitaplar yayınlandığını ve o kitaplarda bazı ipuçlarının bulunabileceğini ifade ettiler. Dostlarımızdan, fırsat bulurlarsa, bu kitapları bulup göz atmalarını rica ettik. Bakalım ne çıkacak? Hayırlısı.

Birşey çıkmasa bile, asıl buluşma yeri olan ahirette elbette bütün hasretler bitecek. Yeter ki oraya iman ve amel-i salihle göçebilelim…

Yarçallı iftarından, teravihi kılarak ayrılıyor ve geç saatlerde Kazan’a dönüyoruz.

KAZAN CAMİLERİ, VOLGA VE KAZAN’IN YENİ SİMGESİ

Ertesi günkü yoğun yağış, önceden düşünülen bazı programları iptal ettirirken, şehirde küçük geziler yapıyoruz. Uğradığımız yerlerden biri, yem yeşil bir bahçenin ortasına inşa edilen şirin Medine Camii ve medresesi. Buraya cami yapılması gündeme geldiğinde çevre sakinlerinden “Ağaçlar kesilecek” diye karşı çıkanlar oluyor. Ama cami ve medresenin tek bir ağaca dahi zarar verilmeden inşa edileceği taahhüdüyle yola çıkılıyor ve bu söz tutularak inşaat tamamlanıyor. Görevliler teravih namazlarında caminin üst ve alt katlarıyla tamamen dolduğunu söylüyorlar. Bu arada, medresede kadınlar da ders görüyormuş.

Medine Camiinden sonra Volga kıyısındaki limanda bir gezintiye çıkıyoruz.

Ardından medresesiyle tamamen ahşap malzemeden yapılmış Kazan Nuru Camiini ziyaret edip, çok iyi Türkçe konuşan imamı Rüstem Hocayla sohbet ediyoruz. Bu camide de her akşam yemek veriliyor ve Rüstem Hoca ilk gün 120 kişilik hazırlık yaptıklarını, ama 180 kişinin geldiğini ve yemeklerin onlara da yettiğini, sonraki günlerde bu sayının daha da arttığını, her davete yeni yeni gençlerin geldiğini ve teravihte de caminin dolduğunu anlatıyor.

Bir sonraki durağımız, Kazan’ın yeni simgelerinden biri olarak yapılan ve bu Temmuz ayının başında açılan “bakır kazan” şeklindeki yapı. Nikâh Dairesinin de yer aldığı bu yapının merdivenle çıkılan üst kısmından şehri kuşbakışı temâşa etmek mümkün. Tarihî Kazan Kremlini gibi burası da yoğun ziyaretçi akınına uğruyor.

İFTAR ÖNCESİNDE BİRİNCİ LEM’A DERSİ

O akşamki iftarımızı bir evde yapıyoruz. Girdiğimizde içerideki misafirleri Türkçe Lem’alar kitabından okunan Birinci Lem’a dersini dinlerken buluyoruz. Okuyan Rüstem Bey bir Tatar. Okuduğu cümlelerin ardından Tatarca kısa açıklamalar yapıyor. Ders bitiminde Türkçeyi nereden öğrendiğini soruyoruz; “Risaleleri okuyarak öğrendim” diyor. Cemaatte Tatar, Azerî ve Özbekler var. Ev sahibimiz Halim Bey kamyon şoförü ve bir an önce emekli olup kendisini tamamen hizmete verebilmesi için bizden dua istiyor. Oğlu İlyas ise iyi Türkçe bilen ehl-i hizmet bir mühendis.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*