Kazan camileri gençlerle dolu

TATARİSTAN BAŞMÜFTÜSÜ KÂMİL SAMİGULLİN, BEDİÜZZAMAN’IN “TATARLARA ÇOK DUA EDİYORUM” SÖZÜNÜ AKTARDIĞIMIZDA, “DUASI KABUL OLMUŞ Kİ, CAMİ SAYIMIZ 20 YILDA 14’TEN 1500’E ÇIKTI” DEDİ.

Başmüftü: Üstadın duası kabul olmuş

Tataristan’daki son günümüzde ilk olarak, kısa süre önce göreve gelen Tataristan Başmüftüsü Kâmil Samigullin’i müftülükte ziyaret ediyoruz. Başmüftünün imametinde müftülük çalışanlarından oluşan bir cemaatle beraber kıldığımız öğle namazının ardından, makam odasında sohbet ediyoruz. 28 yaşındaki genç müftü, Kur’an’ın matbaada ilk olarak Kazan’da, 1802 yılında basıldığını belirterek, “Kur’an Mekke’de nazil oldu, Mısır’da okundu, İstanbul’da yazıldı, Kazan’da da basıldı” denildiğini aktararak, mukaddes kitabımızın en büyük ebattaki baskısının da Kazan’da yapıldığını söylüyor. Ardından, Tataristan’ın yetiştirdiği büyük âlimlerden bahsederken, Minzele’de doğup Medine’de vefat eden ve İmam-ı Rabbanî’nin Mektubat’ını Arapça’ya çeviren Muhammed Murad El-Kazanî el-Menzelî, meşhur Karabaş Tecvidi’nin yazarı Muhammed Karabaş, çok yönlü din âlimi ve mütefekkir Şehabeddin Mercanî örneklerini veriyor.

Kazan’daki İslam Üniversitesini bitirdikten sonra İstanbul’da İsmailağa Medresesinde de eğitim gören Samigullin Hocanın, çocuk yaşta tanıştığı Risale-i Nur’a ve Nur Talebelerine büyük muhabbeti var. Sohbetin bu faslında Bediüzzaman’ın Rusya’da esir kampında iken Tatarların kefaletiyle Volga kıyısındaki mescide naklinden bahsedilirken, Selâmet Arslan’ın “Üstad ‘Tatarlara çok dua ediyorum’ demiş” sözü üzerine başmüftü, “Duası kabul olmuş ki, Tataristan’da 20 sene önce sadece 14 olan cami sayısı bugün 1500’ü geçmiş; Kazan’da 1 olan cami sayısı da 70’e ulaşmış” diyor.

SAİD NURSî: TATARLARI BEŞ VAKİT DUAMA DAHİL ETMİŞİM

Bu noktada, son şahitlerden, “Tatar olduğumuz mevzubahis edildiğinde Üstad çok iltifat etmişti” diyen Abdülvahit Tabakçı’nın Bediüzzaman’dan aktardığı şu sözleri hatırlıyoruz:

“Ben Tatarları beş vakit duama dahil etmişim. Bir zamanlar esarette iken, Kosturma’da iki ihtiyar Tatar kadını, bir küçük pencereden benim yiyeceğimi getirip, bana yardım ediyorlardı. Belki de onlar benim kurtulmama ve Risale-i Nur Külliyatını yazmama vesile olmuşlardı. Bütün Tatar kabilelerini beş vakit duama kabul etmişim.”

Şu hatıra da Tabakçı’dan:

“Bir gün bizim evde Üstad Hazretleri, Yaşar Zeydan, Erhan Erbatlı ve Yakup Aysel beraber bulunuyorduk. Üstad, Erhan’a hitaben, ‘Sen Tatar mısın?’ dedi. Erhan da utanarak, ‘Evet’ diye cevap verdi. Üstad, ‘Ben Tatar kabilelerini beş vakit duama kabul etmişim. Bana onlar çok yardım ettiler’ dedi. Bunun üzerine ben de, ‘Üstadım, Yakup Bey de Tatardır’ dedim. Üstad ayağa kalkarak Yakup Beyi kucakladı.” (Necmeddin Şahiner, Son Şahitler, 3. cilt, s. 228)

Başmüftüyle kısa, ama feyizli ve verimli sohbetimizin ardından biz ona Türkiye’den getirdiğimiz Kur’an’ı ve hediyemizi takdim ederken, o da bize Kazan baskısı birer Kur’an veriyor ve vedalaşıp ayrılıyoruz.

Ardından, şehir merkezinde alış veriş yerlerinin bulunduğu ana caddelerden birinde kısa bir tur yapıyoruz.

TATARİSTAN’DA SIKINTILAR VE HİZMET PROJELERİ

Akabinde otele dönüp, Tataristan hizmetleriyle ilgili müzakere ve istişarelerde bulunuyoruz. Son yıllarda oralarda da nükseden ve Nur hizmetini de etkileyen “radikal İslam” bahaneli baskı ve takiplere karşı izlenecek metodlar üzerinde duruyoruz. Haydar Bey dernek ve yurt gibi projeler üzerinde durduklarını anlatıyor. Bu tür resmî ve yasal girişimlerle, aslî hizmetlerin daha rahat şekilde yapılabileceğini söylüyor. Risale-i Nur’a yönelik yasakçı yaklaşımları aşma noktasında müftülüklerin devreye sokulması gerektiğini ifade ediyor. Keza Türkiye Diyanet’inden bu hususta daha aktif destek beklediklerini vurguluyor. Başkan Görmez’in konuyla ilgili olarak bu mânâda bir mektup gönderdiğini, faydalı olduğunu, ama nihaî ve kalıcı sonuç almak için daha fazla katkıya ihtiyaç bulunduğunu belirtiyor. Keza Türkiye’ye öğrenci göndermek istediklerini, karşılığında da Türkiye’den bilhassa Kazan üniversitelerinde okuyacak öğrenciler beklediklerini, Kazan’da üniversite eğitiminin çok kaliteli ve ucuz olduğunu kaydediyor.

Sohbetimizde, onlarda Türkçe, bizde de Tatarca ve Rusça bilen elemanlara ihtiyaç olduğunu ve bunların sayısı arttıkça hizmetlerin daha fazla inkişaf edeceği dile getiriliyor. Bundan sonra Tataristan’dan Türkiye’ye ziyaretlerin artacağı ve sıklaşacağı vurgulanırken, İstanbul’daki vakıf merkezinde, gelen misafirlerle ilgilenecek elemanların istihdamı da, üzerinde durulması gereken önemli bir konu olarak gündeme geliyor.

SON İFTAR REŞİDE NİNE İLE

Ardından, otelden ayrılıp son iftarımızı yapmak üzere Haydar Beyin kayınpederinin evine gidiyoruz. Kendisi bir rahatsızlık sebebiyle hastanede olduğu için görüşemiyoruz. Ama diğer aile efradı orada. İsmail Kartal’ın iki yıl önceki yazısında bahsettiği Reşide Nine de. O zaman 100 torunu olan nine, bu sene sayının 106’ya çıktığını, beklenen 4 bebeğin de sırada olduğunu söylüyor. 5 kızını kocaya verirken damat adaylarında aradığı tek şart, namaz kılmaları ve dini yaşamaları olmuş. Bu hassasiyet, torunlarında da devam etmiş. 90 yaşında olmasına rağmen son derece dinç, konuşkan ve hoşsohbet. Din hizmetine adadığı hayatı boyunca insanlara Kur’an öğretmiş, vaazlar vermiş. En ağır baskı dönemlerinde dahi hizmetine ara vermemiş. Kitaplar yazmış, konuşmalarını topladığı cd’ler çıkarmış. Türkiye’deki okuma programlarına katılan Tatar çocuklarındaki müsbet gelişme ve değişikliklerden memnuniyetini o da ifade ediyor.

Torun damatlarından dördünün katıldığı iftarın ardından, Kazan’daki son teravihimizi kılmak üzere camiye gidiyoruz. Namaz çıkışında, daha önce bahsettiğimiz okul programlarını hazırlayan Gülfiye Hanım, oğullarıyla birlikte yanımıza geliyor ve Türkiye’deki okuma programlarına dair takdir ve memnuniyet hislerini o da dile getiriyor.

Ve son sahuru takiben veda vakti geliyor.

Gelişimizde olduğu gibi, gidişimizde de Haydar ve Murat Beylerle Ferhat tarafından havaalanında uğurlanıyoruz.

“Türkiye’den kilgen kunaklar,” yani “Türkiye’den gelen misafirler” olarak, ziyaretimizi tamamlayıp kucaklaşarak ayrılıyoruz.

Tatar dostlarımıza “Bik küp rahmet,” yani “Çok çok teşekkürler” diyerek…

Tekrar görüşmek dilekleriyle.

Hem burada, hem orada…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*