Kemâlât-ı insaniye yalanla mahvolur

Tarih boyunca yalan, başta bizim toplumumuz olmak üzere hiçbir millette tasvip edilen bir metâ, geçen bir akçe olmamış, yalancı ve yalancılık daima reddedilmiştir. Yalan bütün kötülüklerin anasıdır, yalan aşağı ve bayağı insanların silâhıdır, yalancının mumu yatsıya kadar yanar vb. sözler daima kültürümüz ve toplumumuzca seslendirilmiştir.

Yalan ocaklar söndüren, aileleri yıkan ve toplumları mahveden sari bir hastalıktır. Yapılan istatistiklerde ülkemizde ve dünyada bir ahtapot gibi ailelere musallat olan boşanma illetinin en başta gelen sebeplerinden birinin eşlerin birbirine yalan söylemeleri olduğu teyit edilmiştir.

Yüce kitabımız Kur’ân’da “Gerçeği sürekli ters yüz eden, günaha düşkün olan herkesin vay haline” (45/7) ve “İşte böyle; kim Allah’ın haram kıldıklarını (gözetip hükümlerini) yüceltirse Rabbinin katında kendisi için hayırlıdır. Size (haklarında yasaklar) okunanlar dışındaki hayvanlar helâl kılındı. Öyleyse iğrenç bir pislik olan putlardan kaçının, yalan söz söylemekten de kaçının” (22/30) âyetleriyle yalan, yalancılık ve yalan yere şahitlik vb. lânetlenmiş ve büyük günahlardan sayılmıştır. Kulluğun ve doğruluğun şahikası Yüce Resul (asm) mübarek hadislerinde “Ya Zeyd ! Sen iki dudağın ve iki ayağın arası için bana teminat ver, ben de sana Cenneti müjdeleyeyim” ve diğer bir hadislerinde de “Ya hayır söyle, ya da sus!” buyurarak konunun ehemmiyetine işaret etmiştir.

Hayatının en zor zamanlarında bile, yalana hiç tenezzül etmeyen ve talebelerini şiddetle yalandan men eden Bediüzzaman, Lemaat adlı eserinde “Bir dane sıdk, yakar milyonla yalanı. Bir dane-i hakikat, yıkar kasr-ı hayali. Sıdk büyük esastır, bir cevheri ziyalı. Yer verir sükûta–eğer çıksa zararlı. Yalana hiç yer yoktur, eğer olsa faydalı. Her sözün doğru olsun, her hükmün hak olmalı” sözleri ile en geniş mânâda emr-i İlâhiyi bizlere aktararak, faydalı olsa bile yalandan uzak durmanın salih bir kul olmanın şartı olduğunu ifade etmiştir. Söz söyleme adabıyla ilgili olarak ise ”Her söylediğin doğru olmalı, fakat her doğruyu her yerde söylemek doğru değildir” diyerek haddi aşmamak gerektiğini tavsiye etmiştir. Bir diğer eserinde ise “İslâmiyetin esası sıdktır. İmanın hassası, sıdktır. Bütün kemalata isal edici sıdktır. Ahlâk-ı âliyenin hayatı sıdktır. Terakkiyâtın mihveri, sıdktır. Âlem-i İslâmın nizamı sıdktır. Nev-i beşeri Kâbe-i kemâlâta îsâl eden sıdktır. Ashab-ı Kiramı bütün insanlara tefevvuk ettiren sıdktır. Muhammed-i Haşimi Aleyhissalâtü Vesselâmı meratib-i beşeriyenin en yükseğine çıkaran sıdktır” (İşârâtü’l-İ’câz, s. 82) sözleriyle, sıdkın âlem-i insaniyet ve âlem-i İslamiyetçe ne kadar ehemmiyetli olduğunu vurgulamıştır.

Hz. Ebûbekir’i kulluğun zirvesine çıkaran sıdk olduğu gibi, yalancı peygamber Müseylime’yi cihana maskara ve rezil eden kizbdir.

İmanın en büyük hassası olan sıdkın gereği olarak bize düşen ise, yalanın caiz olduğu yerlerde bile hassas olmakla birlikte, şakayla bile olsa yalana tevessül etmemek ve doğruluktan ayrılmamaktır. Cennet yurdunun sâdıkların yurdu, Cehennem yurdunun ise kâziplerin yurdu olduğunu bir an bile hatırdan çıkarmamaktır. Şairin şu güzel sözü bu hakikati ne güzel anlatmaktadır:

“İnsana sadakat yaraşır, görse de ikrah

Yardımcısıdır doğruların Hazret-i Allah”

Cenâb-ı Allah cümlemizi kizbden muhafaza eylesin, dünyada ve ahirette sadıklarla bir kılsın, üç günlük yalan dünyada yalan bizim neyimize….

Bir başka muhaverede buluşmak üzere Allah’a emanet olun.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*