Kemalizm artık bir AB meselesidir

Bugün mutlu günümüz… Yıllardır verilen bir çabanın neticesi… Avrupa kamuoyuna “Kemalizmin” antidemokratik olduğunu, Avrupa değerleriyle bağdaşmadığını ve dolayısıyla bu perde altında Türkiye’de çok haksızlıkların yapıldığını anlatmaya çalışmıştık. Hakikaten yer yer Kemalizmin modern Türkiye’ye sebep gösterildiği itirazlarıyla karşılaşıyorduk.

Fikrî ve akademik seviyede Kemalizmin haksızlıkların üzerine gerilen bir örtü olduğu çoktan konuşulmuştu. Fakat siyasî çevrede bu hususun ilk seslendirilmesinden henüz beş–altı sene geçmedi. İlk olarak yine AB temsilcileriyle, Almanya dışişleri bakanı Klaus Kinkel yüksek sesle düşünmüşlerdi.

Mutlu olmamak mümkün mü? Brüksel’den tâ Portekiz’e dalga dalga yayılan 56 sayfalık bir rapor… Bilimsel tesbitlere, müşahhas hadiselere, istatistiklere ve belgelere dayandırılmış bir raporla Kemalizmin artık modern olmadığı, modern Türkiye’yi terakki yolunda tökezlettiği, Türkiye’nin dünya ile entegrasyonuna mani olduğu uzun uzun anlatılıyor… Ve artık Türkiye’nin Avrupa değerleriyle Kemalizm arasındaki tercihini yapması gerektiği de dolaylı olarak gündeme geliyor. Bir asra yakındır mütemadiyen “Avrupalıyız!” diyen aydınımızın önüne gelen bu zorlu tercihte, reyini “Avrupa değerleri” lehinde kullanacağından şüphemiz yok. Zira, Avrupa değerleri veya insanî değerler—zira Avrupa değerleri de içten içe insanî değerler lehinde bir değişim yaşıyor—tüm dünyanın gündemini oluşturmuş, Bağdat’ı basan Haramîler de bu kıstaslarla insanlığın gözünde mahkûm duruma düşmüş… İşte, fıtratın ve insanlığın lehindeki bu gelişmelerden mutlu olduğumuzu ihsas etmek istemiştik.

Irak savaşı münasebetiyle AB ile ABD arasında mütehayyir kalan Türkiye’yi ürkütmemek için AB, raporunda bazı üslûp değişiklikleri ve usûl tashihleri yapmak üzere kısa bir müddet için geri çekti. Henüz Türkiye´ye bir yaptırım pozisyonu olmayan AB’nin bu rapordan maksadı evvelâ kendi kamuoyunu bilgilendirmek, sonra da Anadolu’da Kemalizm yoluyla “demokratik devlete” engel olanlara gözdağı vermekti… Bu iki maksadın da hasıl olduğunu hepimiz gördük. Yoksa, Cumhuriyet gazetesinin dediği gibi AB, bu husustaki dâvâsından vazgeçmiş değil. Hollandalı parlamenter, kendi raporunu birkaç düzeltme için geçici olarak geri çektiğini ifade ediyor. Raporun tümü Kemalizmle ilgili olduğundan, mugalataya sebep olacak bilgilendirmelerden okuyucularımızın kaçınmalarını istiyoruz.

Mezkûr raporla eş zamanlı cereyan eden bir hadise de MGK Genel Sekreterinin AB’deki sivil kuruluşlarla yaptığı toplantılarda cereyan eden hadiseler… 12 Eylülce zabt-u rabt altına alınan ve bunca zamandır binbir emekler sarf edilen söz konusu derneklerden Paşaya yapılan itirazlar hakikaten şaşırtıcıdır. Yurtdışındaki sivil toplum örgütleri arasında inanç ve bölge farkı esasıyla ayırımlar yapılarak çağrılan derneklerden Paşayı incitici reaksiyonlar olmamalıydı. Paşanın, AB´deki Anadolu kökenli sivil toplum örgütlerini tek çatı altında örgütleme girişimi ister istemez 12 Eylülcülerin icraatını hatıra getiriyor. Başta D.İ.T.İ.B. olmak üzere, bazı Türk kökenli kuruluşları zabt-u rabt altına alan Evren Paşalı günleri hatırlatan MGK’nın bu teşebbüsü; Evren Paşanın has talebesi Çevik Bir’lerin başlattığı 28 Şubat’ın devam etmekte olduğunu da göstermiyor mu? Belki de beş yıl önce plânlamaya alınan bu iş, çeşitli manialarla bugüne kaldı… İkinci–üçüncü neslin yarısından fazlasının AB vatandaşlıklarına geçtiği bir sivil toplum üzerinde bu üslûpla tesir sahibi olunmaz. Belki AB ülkelerinden daha fazla insanî muamele, hoşgörü ve emniyet telkiniyle buradaki akrabalarına Türkiye söz anlatabilir… 12 Eylül’ün şartları ile 28 Şubat’ın şartları bir değil… 28 Şubat’ın AB içindeki şansı da sıfırdır…

İsterseniz Kemalistleri üzecek bir haberle yazımızı bitirelim. Laikliğin en katı şekilde uygulandığı Fransa’da bir şeyler oluyor. Fransız parlamentosu yer yer Avrupa değerleriyle çelişen bazı uygulamaların önüne geçmek için laikliği tartışmaya açıyor. Yanlış anlaşılma ve uygulamaların önüne geçmek niyetiyle başlatılacak bu tartışmanın hem Fransa’ya, hem de AB’ye büyük faydalar sağlayacağı kanaatindeyiz. Zira; insanî değerlerle kucaklaşmakta olan Avrupaî değerlerin bundan böyle geriye gitmesi mümkün olmayacağına göre; Laiklik uygulaması itibariyle tüm AB’de uygulama aynı düzeyde seyredecek. Lokal anlamda bir–iki bürokratın veya memurun çıkardığı küçük hadiseyi büyüteçle medyamıza taşıyanlar da böylece servis hizmetlerinden kurtulmuş olacaklar.

Netice olarak; bugüne kadar Türkiye’deki “hak ihlâllerinin” asıl sebeplerine inmeyen AB’nin, Anadolu’daki masum ve mazlum insanların üzerine gerilen örtüyü sorgulamaya başlaması ve Türkiye demokrasisi önündeki “demir kapıları” zorlaması sizi de mutlu etmiyor mu?

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*