Kemalizm nifağının ince örgüleri ve Nurcular

Kemalizmin Risale-i Nur hareketi karşısında “nifağa” bürünüşü daha çok 1935’ten sonraya tekabül eder. Bediüzzaman’ın 120 talebesiyle birlikte idamla yargılandığı meşhur Eskişehir Mahkemesi, devrimci Kemalizme, Risale-i Nur’un kolay kolay aşılmaz bir set olduğunu gösterince, sürgünlerin dehşeti zirveyi bulacaktır: Kastamonu, Denizli’de imha planı, Emirdağ zehirlenmeleri ve Afyon Zindanı… En güvenilir adamlarını o beldelerde vali, kaymakam, savcı ve hâkim olarak görevlendiren Kemalizm, Bediüzzaman’a ve dolayısıyla Risale-i Nura karşı hile, nifak ve dessaslığın en ince oyunlarını oynamaya başlayacaktır.

Bediüzzaman’ın vefatıyla Kemalizm’in dinmez intikamı hız kesmeden devam eder. Hedef Risale-i Nur ve bu Kur’ânî eserleri okuyan talebeleri… Vefatının ikinci günü sancağı dalgalandıran talebeler, Bediüzzaman’ın eserlerinde tarifini yaptığı “meşveret ve şûrâ” ile Kemalizm’e bu kalenin zaptedilmez olduğunu isbat edeceklerdir. Bediüzzaman’ı son on senesinde gölge gibi takip eden “fedakâr Zübeyir’in” Risale-i Nur’u merkeze yerleştirerek olgunlaştırdığı meşveret ve şûrâ karşısında, Kemalistlerin Nurculara kurduğu bütün tuzaklar bizatihi onların ayaklarına dolana geldi.

KEMALİZM: SİYASETLE BAŞA ÇIKILMAYAN HAREKET

Bediüzzaman Hazretleri bu dehşetli hareketin mahiyetini âyet ve hadislerden çıkarmış olduğundan, talebelerini siyasetten, teşkilâtçılıktan, dernekçilikten ve tarikattan hep uzak tuttu. Çok ilginçtir ki, karşılaştıkları meydan savaşlarında Kemalizmin Nurculuğa hücumu hep siyaset ve devlet karşıtlığı suçlaması olmuş. Onun hayatındaki altı mahkeme ve vefatından sonra açılan üçbin dâvâ Nurcuların siyasetle, devleti ele geçirme ile dernekçilik ve tarikatçılıkla alâkalı en küçük bir bağını bulamamışlar. Bulamazlar mıydı? Belki… Fakat Risale-i Nur Talebelerinin müfredat ve stratejilerini İmam-ı Ali hazırlayınca, Kemalistlerin de ve onların dayandıkları komünist ve masonların da bulmaları bugüne kadar mümkün olmadı. Siyasetin cazibesini en iyi bilen Bediüzzaman değil miydi? İslâm Demokrasisini Osmanlı ülkesinde ilân eden üç kahramandan birisi… Padişahtan seraskere, Şeyhülislâmdan Halifeye her yerde hürmet gören Bediüzzaman… O, talebelerinin kendisinden sonra siyasetle imtihan edileceğini görmüş ki, zaman zaman onları toplar ve mesleğine sadakat yemini alır… Ne olur ne olmaz…

1970’li yılların başı dehşetli fırtınalarla doludur. Kur’ân’dan tefsir ettiği âyetten bu yıllarda zakkumun meyveye duracağını haber verir, Bediüzzaman. Bu dehşeti hisseden Zübeyir Gündüzalp ve diğer ağabeyler Nurcuları siyasî tuzaklardan korumak, onların şahs-ı manevîsini dünyaya göstermek ve Kemalistlerin onların üzerinden İslâm’a ve Risale-i Nur’a zarar vermemeleri için günlük Yeni Asya gazetesini kuracaktır. En büyük hile hilesizliktedir. Risale-i Nur’daki hakikatler Yeni Asya’nın sayfalarında dünyaya görününce Kemalizm “dini siyasete alet” noktasında rüşvetle dinî ekipler toplamaya başlar. Hatta onların İstanbul ve Hakkâri’den Kars’a, Cizre’ye, Muğla ve Edirne’ye teşkilâtlanmaları için bir rivayete göre hazineden 148 kg’lik altını da devreye sokar. Bu sıkıntılı günlerde Bediüzzaman’ın en çok güvendiği talebelerinden Zübeyir Gündüzalp Rahmet-i Rahman’a kavuşmuş ve ardı sıra kalanlarda Kemalizm’in siyasal İslâm ile soktuğu müşevveşiyetin yansımaları yer yer görünmeye başlar. Bütün Nur Talebelerini siyasal İslâm torbasına koymayı hedefleyen Kemalistlerin, yalnızca 24 Nur Talebesini MSP’ye toplayabilmesi onlar için bir hezimettir. Halk Partisi ile siyasal İslâmcıları 12 Mart muhtırasıyla bir araya getirmeye muvaffak olan Kemalistlerin baykuşları mabhus-âne yuvalarından uçurmalarından sonra, siyasal İslâmın tılsımı iyiden iyiye bozulacaktır.

40 SENELİK TEVAFUK

Kemalistler hiçbir zaman mert olmadılar. Siyasal İslâmcıları desteklediklerinde de, Demokratlara “mason” propagandası yaptıkları zamanlarda da…12 Eylül denilen tarihin en münafıkâne ihtilâlini gerçekleştirip “dindar Özal’ı” öne çıkardıklarında da… Bediüzzaman’ın hayatta kalan bazı talebelerini korku, hizmet kaygısı ve mahalle baskısı ile yanlarına çektiklerinde de… Mukaddes ittifak teranelerinden 28 Şubat’lara kadar hiç, ama hiç münafıklıktan ayrılmadılar. Belki de onların 27 Mayıs’tan günümüze izledikleri nifağın ince örgülerini geniş ve büyük sergilerde teşhir etmek gerekir. Zaman alacak, zahmetli olacak, büyük masraflara çıkacak ve neticesi çok hayırlı olacak bir çalışma nazarıyla bakıyor ve duâ ediyorum.

Kemalizm’in büyük başarılarından birisi, Türkiye içindeki Müslümanların arasına attığı ayrılık fitnesidir. Merhum Erbakan’dan bu yana; ümmetin enerjisinin tarafgirliklerde, gıybetlerde, siyasî şovlarda ve cemaatler arası rekabetlerde ne denli heba olduğunu; kendisinin ise çok az bir kuvvet ve enerjiyle nasıl galip geldğini rahatlıkla görebilirsiniz. Bu hususun örneklendirilmesi noktasında 12 Eylül süreci fevkalâde önemlidir. Cemaatlerle devlet adına teker teker görüşen Kemalistler, onların birbirleri aleyhinde çalışmaları nisbetinde onlara rüşvet dağıtıyorlardı… Türkiye içinde ve Avrupa’da… Bütün bunların belgeleri teker teker çıkacaktır bir gün ortaya. Gecikmesinde, belki de bazı insanlar mahcup olmasın ve onlar ahirete intikal etsinler diye imhal ediliyor, denilebilir.

Tam 40 sene sonra… Aynı oyun, farklı figüranlar, değişik sahneler ve bazı suflörleri değişmiş. Hedef yine Risale-i Nur ve onu hayatlarının gayesi yapmış Nur Talebeleri… Kemalizm desteğiyle kurulmuş siyasal İslâm partileri ve imkân verilmiş cemaatler… Ve sonra karşı saldırı için hazırlanan senaryo; paralel yapı… Aman yâ Rabbim, Müslüman bu kadar mı ferasetsiz olur? Risale-i Nur’u paralelcilerin şerrinden korumaya Kemalist devleti dâvet eden bazı Nurcular… Bir asra yakındır binler çile, meşakkat ve mahrumiyet ile ortaya gelmiş Kur’ân tefsirini kendi elleriyle “devletin cenderesine” teslim ederek hem Nur Talebeleri arasında ve hem de geniş dairede ümmet mabeyninde fitne ve yeni bir kargaşa dönemi açmaya çalışanlar, saf değillerse, kelimenin tam mânâsıyla Risale-i Nur’a ve Bediüzzaman’a ihanet ediyor olmazlar mı?

Elhasıl; Kemalizm’in mahiyetini anlayamayanların ne vatana, ne millete ve ne de İslâmiyete hizmet edemeyeceklerini yaşadığımız hadiseler gösteriyor. Dizilere aklını ve kalbini kaptıran avam gibi Kemalistlerin oynadıkları şu sihirli oyunlara kananların ahirzamanın dehşetini anlamaları da mümkün görünmüyor. Fakat Kemalistler, masonlardan ve zındıkadan aldıkları yardımla, Müslümanların aleyhinde olabilecek en ufak bir boşluğu bile affetmiyorlar. Nifağın bu denli gıybet, tarafgirlik, zulüm, rekabet, hased ve saftiriklikle galebe çalacağını Kemalistler de bilmiyorlardır. 40 sene önce MNP veya MSP, 40 sene sonra AKP… Veya o zamanda Erbakan’ın akıncı mücahitleri, bu zamanda dinini dünya ile değiştirmede beis görmeyen ve her şeyi bildikleriniz zanneden “yeni sempatizanlar”… Bediüzzaman’a ve Risale-i Nur’a kulaklarını tıkadıktan sonra değişen bir şey olmuyor. Yalnızca 40 sene geçiyor. Tıpkı Tih Sahrasındaki 40 sene gibi…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*