Kerbelâ

Bugün 10 Muharrem. Bugün o yürekleri parçalayan acının yıldönümüdür. İki cihan güneşinin namazda iken sırtına çıkan ciğerpareleri Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin rahatsız olmasın, düşmesin diyerek secdeden uzun süre kalkmadığı, hassas davrandığı, gözünden sakındığı torunlarının şehit edildiği gündür o gün. Çocukluğum ve gençliğim, aile sohbetlerinde ve çevremdeki kişilerden bu acı hadiseleri defalarca dinleyerek geçti.

Dinledikçe de Yezid’e karşı nefret duyarken, Âl-i Beyt’in bir damla su bile bulamadan şehadet şerbetini içtiklerini duydukça su içmekten utanır olmuştum. İnsanın hafsalası almıyor gerçekten. Kendisine Müslümanım deyip de Hz. Peygamberin (asm) öpüp kokladığı o yüzlere, o saçlara nasıl kılıç vurur, nasıl mızrak atar bir insan. Buna dayanılır mı? Sevgili Dursun Ali Erzincanlı’nın Kerbelâ şiirini bir daha okurken yine duygulandım, içimi tarifi imkânsız bir hüzün kapladı. Diyordu ki şiirinde;

“Kucağında üç yaşında bir seyyid;

Adı Abdullah!

Ve bir ok, Abdullah’ı boğazından vuruyor

Hz. Hüseyin, kanla dolan avuçlarını yere boşaltıyor

‘Yâ Rab!’ diyor.

‘Bize göklerden yardım etmeyeceksen,

Hakkımızda ondan daha hayırlısını ihsan et.’

Hicretin altmış birinci yılı

Muharrem ayının onu…

Bir şehit var Kerbelâ’da

Tam otuz üç mızrak yarası,

Otuz dört kılıç yarası

Ey Muhammed’im nerdesin nerde?

Hüseyin’in başı bir yerde; gövdesi bir yerde!

Bu Hz. Zeyneb’in feryadıdır dedesine…”

Şiir böylece devam ediyor. Keşke yerimiz müsait olsa da tamamına yer verebilseydik. Mutlaka okunması gereken bir şiir, baştan sona. Bu arada sevgili kardeşim Ertuğrul Erkişi’nin Minik Duâlar Grubu ile okuduğu “Ali candan geçti O’nun uğruna” diye başlayan o duygulu bestesini de dinlemek lazım.

Bu acı hadiselerin zahiri yönü böyle olmakla birlikte hikmet boyutunu elbette Cenâb-ı Hak bilir. Bediüzzaman Hazretlerinin Risâle-i Nur’da muhtelif yerlerde temas ve izah ettiği üzere zahiren bize acı veren, izahta zorlandığımız bu hadiselerin elbette bir de manevi ve hikmet yönü var. Mesela 4. Lem’a nın 4. nüktesinde yer verdiği üzere “… Hem Hz. Ali’nin (r.a.) zâtında temessül eden şahs-ı mânevî-i Âl-i Beyt ve o şahsiyet-i mâneviyede veraset-i mutlaka cihetiyle tecellî eden hakikat-i Muhammediye (a.s.m.) noktasında muvazene edilmez. Çünkü orada Peygamberimizin (a.s.m.) Aleyhissalâtü Vesselâmın sırr-ı azîmi var. Cenâb-ı Hak bizi de onların şefaatlerine nail eylesin inşallah.

Kerbelâ İlâhisi

Güfte: Seyyid Nesîmi

Beste: Hüseyin Baba

Makamı: Neveser Nefes

Âlem yüzüne saldı ziyâ Âl-i MUHAMMED

Seyfin çâk edip geldi yine Âl-i MUHAMMED

Nâdan ne bilir dâna bilir Âl-i MUHAMMED

Ve salli alâ seyyidinâ Âl-i MUHAMMED

Sad salli alâ seyyidinâ Şâh-ı velayet

Kemter kuluyum ben ALİ’nin şâh-ı keremdir

HASEN başımın tâcı HÜSEYN gözümde nemdir

İMÂM-I ZEYNEL ABÂ BÂKIR mihri haremdir

İMÂM-I CÂFER SÂDIK gibi bir dahi irfan

İMÂM-I MÛSA KÂZIM gibi olmaya sultan

Cihân yüzünü görse değer ŞÂH-I HORASÂN

İMÂM-I TAKİ gözlerime ayn-i cilâdır

İMÂM-I NAKİ sâyesi bol mürg-i hümâdır

İMÂM ASKERİ derdimize ayn-ı devâdır

Çün MEHDİ zuhur ede nihân kalmaya perde

Şol zâlimleri kesse gerek tiğ-ü teberle

SEYYİD NESÎMİ medhin okur şâm-ü seherde

GÖNÜL TELİMİZİ TİTRETENLER

Mevlânâ Celaleddin-i Rumî

Yarın 17 Aralık, Hazreti Mevlânâ’nın vefat yıldönümü. Her yıl bu tarihte, Hz. Mevlânâ’nın, ölümü “’Düğün Zamanı” diye nitelendirdiği “Yaradanla buluşma ânı” vesilesiyle “Şeb-i Arus” törenleri düzenlenir. Bugün Afganistan sınırları içinde kalan Belh’te 1207 yılında doğan Mevlânâ, ülkemizde Mevlânâ, İran’da Rumî ve Batı âleminde ise Jalaluddin adıyla tanınır. Mevlânâ, efendimiz demektir. Rumî ise Anadolulu anlamına gelir. Babası Sultanu’l-Ulema Bahaeddin Veled, Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat’ın daveti üzerine Anadolu’ya gelir. Babasından ve gittikleri yerlerdeki en yüksek bilginlerden dersleri alan Mevlânâ, 1244’te Konya’ya gelen Şems-i Tebriz’den mânevî lezzetleri tadar. Mesnevi-i Mânevî, Divan-ı Kebir, Fihi-Mafih, Mektubat isimli eserleri kaleme almıştır. 17 Aralık 1273 yılında Konya’da vefat etti. Onun ‘Düğün Gecem’ dediği Şeb-i Arus’ da yani vefat günü olan 17 Aralık’ta dünyanın dört bir yanından sevenleri Konya’ya gelir. Hazreti Mevlânâ’yı 736. vefat yıldönümünde rahmet ve niyazla yâd ediyoruz.

Nurdan Damlalar

“Hz. Mevlânâ benim zamanımda gelseydi, Risâle-i Nur’u; ben onun zamanında gelseydim Mesnevî‘yi yazardım. O zaman hizmet Mesnevî tarzındaydı, şimdi ise Risâle-i Nur tarzındadır.”

Bediüzzaman Said Nursî, (Son Şahitler c.4 s.150 )

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*