Kiev devrimcileri, Rusya ve AB…

Gazetemizin dikkatli okuyucuları bilirler ki, devrimciler mütemadiyen “kıyafet, isim, forma ve slogan” değiştirdikleri halde, devrimin mahiyeti hiç değişmez. Soros’un 2004’ten itibaren Açık Toplum Enstitüleriyle bilhassa Balkanlar, Kafkasya ve Türkistan’da aktifleştirdiği o günün devrimcileriyle bugün Kiev’i yakan anarşistler arasında hiç, ama hiç fark yoktur, kanaatindeyiz. Karabatak gibi dönem dönem kaybolup ortaya çıkmaları, onların mahiyetini tanıyanlarda hiçbir şüphe uyandırmaz.
   
Teferruata girip unuttuğunuz isimleri ve hadiseleri tekrar harmanlamayı zaman kaybı olarak görüyoruz. Medyanın bunca zamandır hipnotize edemediği müteyakkız Yeni Asya okuyucuları, bunları biliyor. Ama arkasını 11 Eylül ihtilâline dayamış; Türkiye ve Balkanlar başta olmak üzere Kafkasya, Türkistan ve Lübnan’da, elindeki sermayeyi kullanarak kundakçılık yapan, anarşi çıkartan ve sokak hareketleriyle iktidarları alaşağı eden büyük hayırsever! Soros ve neoliberalleri bugüne kadar tanımamış olanlar, ne Kiev yangınını ve ne de Kırım meselesini anlayamayacaklardır… Devrimlerin müsbet bir hedefi olur mu? İsmi üzerinde; yalnızca devirmek, yıkmak, yakmak ve yağmalamak… Semavî kitapların haber verdiği ve Peygamberimizin de (asm) müşahhaslaştırdığı Ye’cüc ve Me’cüc’den iyilik beklemek, Deccal’ı başına kral yapmak gibi birşey. Altı boş ve mücerred görünen şu satırları geçmişteki yazılarımızla irtibatlandırırsanız, hiçbir cümlemizin senetsiz ve delilsiz olmadığını göreceksiniz.

TURUNCU DEVRİMCİLER AB’Yİ KULLANDILAR

AB’nin içinde AB’yi küçültme derdindeki Angela ve ekibinin maalesef hâlâ etkin oldukları bu hadise ile ortaya çıktı. Angela ile Soros’un dostluklarına inanınız, ama karşılıklı tenkitlerini birlikteliği gizleme sadedinde kabul ederseniz, yanılmazsınız. Neoliberallerin AB’yi bir kaşık suda boğmak istediklerine inanmayanlar birkaç sene önceki gazetelere bakabilirler. AB´nin cenaze merasimine ve euroyu defne hazırlananların birdenbire Kiev’de AB hayranı kesilmeleri, hile ve kandırmak ile dünyayı ateşe verenlerin işi değil mi? Neocon ve neoliberallerin beklentilerinin aksine AB’nin toparlanıp euronun kuvvetlenmeye başladığı şu günlerde 83 yaşındaki para sihirbazı AB’yi dünyanın “barış projesi” olarak görmeye başlamış. Spiegel’deki mülâkatında AB idarecilerine ekonomik nasihatlarda bulunuyor. 2008’deki krizi takip eden artçı krizlerle başta Almanya Merkez Bankası olmak üzere AB’yi talan eden adam, AB’nin Doğu Avrupa ülkelerine daha çok yardımda bulunması tavsiyesinde bulunuyor. İçinde doğup büyüdüğü ve hiçbir zaman “vatan” edinemediği Macaristan ve Budapeşte’nin hâl-i pürmelali ortada iken bu adamın böyle konuşması, hakikaten ilme ve insanlığa hürmetsizlik olarak telâkki edilmeli.

AB’nin Doğu Avrupa’ya genişlemede erken davrandığını idda edenler haklı olabilirler. Belki de en önemli yanlış, yardımların oralarda para ile siyasete soyunmuş neoliberal irtibatlı seçilmişlere nakdî olarak yapılmış olmasıydı. Ahlâkî değerlerin komünizmce – veya Kemalizmce – tahrip edildiği, insanî değerlerin henüz inkişaf etmediği ve yargının idarecilerin emrinde olduğu ülkelerde AB yetkilileri, yalnızca projeleri denetimli biçimde desteklemeliydiler. Romanya, Bulgaristan ve diğer Doğu Avrupa ülkelerine verilen paraların kaybolmasından dolayı AB’nin içine düştüğü badireleri biliyoruz. Hırsız neoliberallerin Romanya ve Bulgaristan’da çaldıkları paraları görmezlikten gelen Merkel ve ekibinin Yunanistan’a tafraları ayrı bir yazının konusu olsa gerek… John Kerry’nin de yardımıyla AB’nin Ukrayna meselesinde kullanıldığını iddia ederken, bu çatışmanın AB’nin enerji koridoruna fayda yerine zarar getireceğini de ifade edelim. Zira AB idarecilerinin halklarını bu noktada yanlış bilgilendirdikleri bir müddet sonra ortaya çıkacaktır. Avrupa ile entegre olmuş ve belki 20 milyona yakın vatandaşını AB’ye göndermiş Rusya’nın AB ile hiçbir meselesi yoktu. Devrimci Soros, II. Dünya Savaşındaki dedeleri gibi fitne tohumunu buraya da ekmeyi maalesef başardı…

KİEV’DE AB’YE TUZAK…

Yunanistan’ı istiskal ile birliği rencide edenlerin Kiev devrimcilerine 10 milyar euro bağışta bulunmaları manidardır. John Kerry’nin Meydan’daki beyanatı da doğruları tersyüz ediyor. Demokrasi yolunda büyük atılımlar yapan Rusya’yı, tarihinin tedaîsiyle yargılamak, Kerry’nin genleriyle alâkalı olsa gerek. Fakat dolar karşısında kuvvetlenmeye başlayan euroyu Ukrayna ile zayıflatmanın da tam zamanıydı ki, Kiev devrimi oldu… Üretime katkıda bulunamayan, altyapıları tamamen felç, hür teşebbüse henüz intibak sağlayamamış eski Varşova üyelerinin maddî yükleriyle hem AB ve hem de euro iyice hantallaşacağından; Kerry ile Soros şimdiden bayram yapmaya başladılar. Onların bu gizli sevinçlerini hisseden Putin ise, dolar ile mücadele edeceğini açıktan açığa ifade etti.

Özünde barış olan AB bayraklarıyla bir ülkede ihtilâl gerçekleştiriliyorsa, barışın orada ihtilâlcilerce gasp edildiğini anlarız. Julia Timoşenko ile Vitali’yi Avrupa’da ağırlayanların profilini de bu çerçeveye katıyoruz. Bugün Kiev’i yakan serserilerin bir başka bahane ile yarın Prag’ı, İstanbul’u, Bratislava’yı, Sofya veya Bosna’yı yakmayacaklarından kimseler emin olmamalı. Zira Londra’yı arkasına almış Sorus Paşa’nın altınları epeyce… Ekim 1917 devriminden ilham alan ve hatta büyük ihtilâli kendilerine milât edinen hiçbir sosyal hareket insanlığa hayır, mutluluk ve barış getirmemiştir. Ele geçirdikleri kapitalle dünyanın dev firmalarını birleştirenlerin; en küçük bir ayrılığı kullanarak halkları, coğrafyaları ve ülkeleri parçalamaya yönelmeleri dünyanın felâketi sayılmalıdır. Devrimci, ihtilâlci, neoliberal, çekirge sürüsü, köpek balıkları vesaire vesaire. İsimlerin, faillerin, firma ve sloganların değişmesiyle devrimciliğin mahiyeti değişmiyor…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*