“Kim Allah için evlenirse imanını kemale erdirmiş olur”

İnsan aciz, zayıf bir varlıktır. Buna mukabil pek çok biyolojik, psikolojik ve manevî ihtiyaçları vardır. Hayatını sürdürebilmesi için muhtaç olduğu şeyleri yalnız başına tedarik edemez.

Diğer taraftan medenî, sosyal bir yapıda yaratılmıştır. İnsaniyete lâyık hayat standardını tek başına yakalayamaz. Dolayısıyla bir arada ve toplu yaşamak, bunun içinde evlenmek ve aile yuvası kurmak zorundadır.

Aile hayatının huzur ve mutluluğunun sürekliliği ve boşanmaların önlenmesi, daha doğrusu asgariye indirilmesi, “evlilik ve aile müessesesinin İlâhî dayanaklarının” zihinlere nakşedilmesiyle mümkündür.

Sosyolojinin ortaya koyduğu kesin kaide ve tesbittir: Fenn-i hikmette takarrür etmiştir ki, hiss-i dînî, bahusus dîn-i hakk-ı fıtrînin (fıtrat dini olan İslâmın) sözü daha nafiz (nüfuz eden), hükmü daha alî, tesiri daha şediddir.” 1

Evliliğin İlâhî dayanaklarına gelince, bir kaçı şöyledir:

“Ey insanlar! Biz sizi bir erkek ve dişiden yarattık…”2 “Kadınlar sizin elbisenizdir, siz de onların.”3 “Allah size, sizin nefislerinizden eşler yarattı.”4 Erkek ve kadının birbirinin “elbisesi” şeklinde vasıflandırılmasının açılımı, maddî-manevî bütün yönlerden biribirini koruma, kollama, yekdiğerinin beden ve ruh sağlığını muhafazayı gerektirir.

İnsanlık ve cemiyet nazarında ehemmiyetine binaen “evlilik ve aile müessesesi” kurma görevi, ebeveynin yanında topluma da yüklenmiştir:

“Aranızdaki bekârlardan elverişli olanları evlendirin. Eğer bunlar fakir iseler, Allah kendi lütfu ile onları zenginleştirir. Allah, lütfu geniş olan ve her şeyi bilendir.”5 Aile müesseseni ihya etmenin kanun ve prensiplerini en ince noktalarına kadar açıklayıp fiilen gösteren Peygamberimizin de (asm) şöyle dediğini çoğumuz biliriz: “Kim Allah için evlenirse imanını kemale erdirmiş olur.”6 Şu halde evlilik ve aile inanç/iman, ibadet ve ahlâkla, yani, din ile direkt bağlantılı, toplumsal bir kurumdur.

Geleneklerimizde, eş adayı kız istenmeye gidildiğinde, “Allah’ın emri, Peygamberin kavli ile…” sözünün söylen- mesi de toplumda da böyle algılandığının sembolik ifadesi değil mi?

Dipnotlar:
1- Tarihçe-i Hayat, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 1999, s. 71.
2- Tahrim Sûresi: 6.
3- Hucûrat Sûresi: 13.
4- Nahl Sûresi: 72.
5- Nûr Sûresi: 32.
6- Beyhakî, Şuâbu’l-İmân, 1: 47.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*