Kim kime bağımlı?

(Büyümesine fırsat verilmeyen çocuklar) Bağlılık ve bağımlılık her ne kadar kelime olarak birbirine benziyor olsa da, aslında birbirinden farklı anlamları olan kavramlardır. Bağlılık, sağlıklı ve zaten olması, yaşanması gereken bir duyguyu anlatırken, bağımlılık; sağlıksız ve hastalıklı bir duyguyu ifade eder.

Hayatımız başladığı andan itibaren hep bir şeylere ve birilerine bağlanırız. Onların hayatımızda olmaları bize iyi gelir, güven verir. Hayatımızda olmalarından dolayı mutlu oluruz, yaşama sevincimizi ve gücümüzü arttırdıkları için onları kaybetmek istemeyiz. Hayatımızdan çıkıp gittiklerinde veya kaybettiğimizde çok üzülürüz, ama kendimizi toparlayınca da yolumuza devam ederiz. Bebekliğimizde ilk bağlandığımız annemiz olur. Onun varlığı, yaklaşımı, sesi güven verir. Kendimizi iyi hissederiz. Büyüdükçe diğer aile bireyleri, kardeşlerimiz, arkadaşlarımız ve diğer kişilere bağlanırız. Bu süreç zaten yaşanması gereken ve özgüven duygusu için gerekli bir durumdur. Ne zaman ki, insan bağlılık duygusunu aşıp, onsuz yapamayacağını ve o olmadan yaşayamayacağını düşünmeye başladığında sağlıklı süreç yerini bağımlılık denen hastalıklı bir duruma bırakır. İkisi arasındaki sınır da çok hassas bir denge gerektirir.

Kimin kime daha çok bağımlı olduğu ise, genellikle tartışmalı bir konudur. Genellikle birbirini besleyen bir süreç yaşanır. Anne ve çocuk ilişkisinde yaşanan bağımlılıkta, öncelikle annenin bu ilişkiyi besleme durumu söz konusudur. Anne çoğu zaman farkında olmadan ve bununla yüzleşmeye hevesli olmadan bu durumu yaşar ve yaşatır. Kendi ihtiyacı olan ruhsal ihtiyaçlarını çocuğuna aşırı bağımlılık göstererek yaşamaya çalışır. Çocuğu hayatının merkezine koymakla kalmaz, her şeyine müdahale eder. Koruma duygusuyla, sürekli gözü üstündedir. Terlemesin, üşümesin, yorulmasın, düşmesin diye, o kadar uğraşır ki, çocuk kendi inisiyatifini tamamen anneye bırakır. Hayatın gerçekten korkulacak bir yer olduğunu düşünmeye başladığı için, yeni adımlar atmaya, koşmaya ve oynamaya da çekinir. Annesinin her şeyi en doğru şekilde bildiğini, kendisinin ise, tek başına hiçbir şeyi başaramayacağına inanmaya başlar. Ne kadar büyüse de, yetişkin olamayan, yetişkin gibi davranamayan, kendiyle ilgili kararları bile alamayan, bedeni büyük, ruhsal yaşı küçük bir çocuk olarak kalır.

Anne çocuğunun ondan kopmasına ve hayatını şekillendirmesine izin vermek istemez. Duygusal baskı yapar. Onsuz yaşayamayacağını, onu bırakıp giderse nefes alamayacağını ima eder, ya da açıkça söyler. Bu tutum çok şefkatli bir dille ifade edildiği için zaten hassas olan çocuk karşı koyamaz. Zaten çoğu zaman annenin bağımlılık duygusu yaşadığı çocuk, kardeşlerine oranla daha hassas, sorumluluk sahibi ve duyarlı yapıdaki çocuklardır. Bu tip çocuklar bağımlılığa daha müsaittir. Anne onun kendi hayatını kurmasına, ondan uzaklaşmasına duygusal olarak direnir. Tepki koyar. Çocuk ise, anne dışında mutlu olmanın anneye haksızlık olduğunu düşünmeye başlar. Annenin seçtiği ve onayladıklarıyla görüşür, onlarla sınırlı ilişkiler ve arkadaşlıklar yaşar. Anne çocuğuna iyilik yaptığını ve onu koruduğunu düşünse de aslında onun büyümesine ve kendi sorumluluğunu almasına izin vermediğinin farkına bile varmaz. Uyarılsa inkâr eder, onu çok sevdiği için böyle davrandığını iddia eder. Oysa ki, her sevgi sağlıklı değildir. Karşımızdakini boğarcasına bir yakınlıkta duruyorsak eğer, o artık kendi olmaktan çıkar. Bağımlı bir ilişkinin kurbanı olur. Okula gittiğinde bile, evde annesinin ne yaptığını, mutlu olup olmadığını düşünür, derse odaklanamaz…

Bağımlı ilişki genellikle anne çocuk arasında yaşanır. Eşiyle doyumlu ve sağlıklı bir ilişkisi olmayan, eşinden istediği sevgi ve onayı alamayan, çocukluğunda anne babasından onaylanma ve takdir alamayan annelerde, çocuklarıyla bu tip bağımlı ilişkiler kurma eğilimi daha fazladır.

Çocuklarımız büyürken, tabi ki onları koruyup gözeteceğiz, ama deneyim yaşamalarına da engel olmayacağız. Tırmanarak öğrenecekler düşmemeyi, düşerek öğrenecekler tekrar tekrar kalkabilmeyi… Kendi başlarına kaldıklarında yaşamaya devam edebilmeyi, kendi işlerini biz olmasak da yapabilmeyi, insanlar onları üzdüklerinde kendilerini koruyabilmeyi, bağımlı olmadıkları zaman öğrenebilecekler. Onları şartsız sevelim, bize verildikleri ve böyle oldukları için… Ama bize bağımlı olmaları şartıyla değil…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*