Kimse mescitten ve salâvattan korkmasın…

alt

Kullanılan ‘Miladî Takvim’e göre bugün, Peygamberimiz, Kâinatın Efendisi Hz. Muhammed’in (asm) dünyayı teşriflerinin yıl dönümü. Geride bıraktığımız hafta (14-20 Nisan 2013) onu daha iyi anlamak ve anmak niyetiyle “Kutlu Doğum Haftası” olarak kutlandı, kutladık.

Tabiî ki bu vesileyle okullarda da Peygamberimiz Hz. Muhammed’i (asm) tanıtan konuşmalar, bazen de yarışmalar yapılır. Böyle olması da tabiîdir. Nihayetinde mecburi oluşu tartışılsa da “din dersi” diye bir ders var ve bu dersi veren öğretmenlerin vazifesi de bu. Bazı gazeteler, öğrencilere bu konuda ‘ödev’ verilmesine itiraz etmiş. Konu ile ilgili bir haberde, İstanbul’daki bir ilköğretim okulunun “Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi” öğretmenince Kutlu Doğum Haftası için öğrencilere 50 bin ‘salâvat’ ödevi verdiği iddia edilmiş. Habere göre öğretmen öğrencilerine 20 günde 50 bin salâvat getirip bunu belgelemelerini istemiş. Yine habere göre bazı veliler, 50 bin salâvat çekilse bile bunun belgelenemeyeceğini, dolayısı ile öğrencileri ‘yalan’a teşvik ettiğini ileri sürmüş. Güya öğretmen de “50 bin salâvatı evde anne babalarıyla, abileri ile çeksinler diye söyledim. Bunu ödev olarak vermedim” şeklinde konuşmuş. (www.radikal.com.tr, 19 Nisan 2013)

Aynı gün başka bir gazetede de yine ‘okul, cami’ haberi vardı. Bu habere göre de, Büyükçekmece’de ‘yardımseverler’in desteğiyle yapılan ilkokul önce imam hatip lisesine çevrilmiş. Şimdi ise giriş kapısı üzerine “Umuma açık Hz. Ebubekir Camii” tabelâsı asılmış. Okulun tepesine de hoparlör yerleştirilmiş. Veliler, okulun 100 metre ilerisinde cami olduğunu ifade edip, “Camiye ihtiyaç yok. Olay ideolojik” deyip tepki göstermişler. (Cumhuriyet, 19 Nisan 2013)

Bir defa, böyle haberlerden ‘irtica yaygarası’ çıkarmaya çalışmak beyhudedir, gereksizdir, lüzumsuzdur. Okulda vazife yapan bir “din dersi öğretmeni”nin öğrencilere, hem de “Kutlu Doğum Haftası”nda, Hz. Muhammed’i (asm) hatırlatan bir ‘ödev’ vermesi garip değildir. “50 bin sayısı çoktur, bu ‘ödev’in yapılıp yapılmadığını tesbit etmek imkânsızdır” gibi itirazlar konunun esasıyla ilgili değildir. Hadisenin tam olarak nasıl cerayen ettiğini bilmiyoruz, ama prensip olarak bir din dersi öğretmeninin öğrencilerine Kur’ân okumasını tavsiye etmesi, salâvat getirmelerini istemesi garip karşılanacak bir hareket değildir. “Sokağa çıkın ve arkadaşlarınıza sövün” demedi ya! Neticede tavsiye edilen “iyi” bir harekettir, örnek alınacak bir davranıştır…

Okulun cami yapılıp yapılmayacağı meselesine gelince, burada da hadiseye prensip bazında bakmak lâzım. Her zaman ifade ediyoruz, bir defa daha tekrarlayalım: İhtiyaç duyulan her yerde mescit ya da camiler açılmalıdır. Bunun için bahene üretmeye gerek yoktur. Zaten cemaatsiz bir cami çok anlamlı değildir, yani aslolan namaz kılınması, insanların namaz kılabilecekleri yerlerin olmasıdır. Bir yer camiye çevrilmişse, elbette şadırvan gibi diğer ihtiyaçların da karşılanması tabiîdir. “Camiye ihtiyaç yok” demek tek başına bir anlam ifade etmez. İhtiyaç olup olmadığı, gözle de görülür. Eğer bir “cami”de Cuma günleri ya da vakit namazlarında namaz kılan yoksa, oraya bir camiye ihtiyaç yok denilebilir. Bunu tesbit etmek için de göz sahibi olmak yeter. Bazı velilerin bu hadise karşısında itiraz etmesi de teknik olarak mümkündür, ama başka bazı velilerin de bu durumu tasvip etmesi mümkündür.

Dolayısı ile cami, mescit, salâvat gibi meselelerden ‘hadise’ çıkarmaya çalışmak iyi niyetle izah edilemez. İhtiyaç varsa yeni bir cami açılır ya da ihtiyaç fazlası okul, fabrika, işhanı vesaire ne varsa o da camiye çevrilebilir. Nitekim, hali hazırda Taksim’deki “Taksim Mescidi” küçük bir binadır. Geçen yıllarda bazı gazeteler, cemaatin bu mescide sığmayıp sokaklara taşmasına bile itiraz etmiş ve “Sokakta (gösteriş için!) topluca namaz kıldılar” anlamında haberlere imza atmışlardı…

Bu bakış açısında kasıt yoksa, bilgi eksikliği vardır. Kimse mescitten, camiden ve salâvattan korkmasın…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*