Kırk bin kere maşaallah!

Image
(Nurcuların dünyadaki tek gazetesine!)

Anadolu insanının; meşhur ve ma’ruf, bilinen duâsıyla tebrik ediyorum Yeni Asya’mızın kırkıncı şeref yıl dönümünü!

Kırk yıl, dile kolay… Bir insan ömrü… Yarım asra yakın bir zaman dilimi…

Hayatımızın baharı olarak gördüğümüz gençlik yıllarımızda kırk yaş, bizim için epey büyük bir insan demekti. İnsanın kemâlât yaşı…

O günleri hiç unutmuyorum. Gerçi Yeni Asya’yı ilk günlerinde ben okumuyordum. Çünkü, henüz Nurlarla müşerref olmamıştık. Ancak dört-beş ay sonra, ama aynı yıl içinde tanımıştım Yeni Asya’yı. Geçen seneki 39. yıl yazımızda “Ben Yeni Asya ile akranım” dememin sebebi oydu. Risâle-i Nur’a ve onun mesleğine hizmeti en büyük şiâr edinerek neşir hayatına başlayan gazetemizle aynı yıl içerisinde tanımıştım Nurları.

O kırk yıl içerisinde Yeni Asya’lı çok günlerimiz olmuştu. Ona hizmetin Nurlara da hizmet sayılacağını bildiğimizden, her türlü hizmetinde bulunmuştuk. Boş vakitlerimizde Ankara büromuza gider, yapılabilecek hizmet varsa yapardık. Yeri geldi, büronun işlerini yaptık. Yeri geldi muhabirlik yaptık. Yeri geldi gazetenin Ankara baskısını yapıp, Anadolu’ya sevk ettik. O arada bende edebî bir kabiliyet olduğunu keşfeden bir ağabeyimizin teşvikiyle yazı yazmaya da başladık. Hani biraz enaniyet falan olmasın diye “Yazmayayım” dediğimde o ağabeyimizin bana şu sözü tesir etmişti: “Kardeşim, bu Allah’ın bir ihsânıdır. Sen bu kabiliyetini bu şekilde kullanarak onun zekâtını veriyorsun” ve o gün bugündür, kırk seneye yakın yazıyoruz elhamdülillah.

Neler gördük, neler geçirdik biz o kırk yıl içinde. Yayına başlayışımızdan yaklaşık bir yıl sonra meydana gelen 12 Mart 1971 meş’um hadisesinden sonra yaşadığımız sıkıntılar… Gazetemizin bânisi olan, Üstadımızın meslek ve meşrebinden milim taviz vermeyen Zübeyir Ağabeyin rahmetli olmasından sonra hariçteki muârızlara bir de dâhildeki sıkıntılar eklenince çok rahatsız günlerimiz olmuştu. Hariçtekini anlıyorduk da, dahildeki bizim çok gücümüze gidiyordu.

1973 yılında MSP’nin kurulmasıyla beraber, neşir tarihi o günlerde münasip görülen Emirdağ Lâhikası 2. cilt yayınlanınca, o risâleyi kabule pek yanaşmayanlar tarafından başlatılan ve memleketim Ankara kaynaklı sıkıntılar bizi epey üzmüştü. Tabiî, Yeni Asya gazetesine karşı doğrudan ve açıktan bir itiraz hareketi yaparak art niyette bulunuyorlardı. Öyle ki, benim dershaneye ilk defa gitmeme vesile olan biri, babama “Osman, Yeni Asya’da yazı yazıyor” diye şikâyet etmişti. Babam da, sanki bir suç işlemişim gibi şikâyet olunca şaşırmıştı bu tutuma.

Neredeyse bir avuç kalmıştık gazete taraftarı olarak Ankara’da. Öyle acaip haller oluyordu ki, şaşırmamak elde değildi. Aslında çok şeyler var da… İşte kırılan kolu yen içinde bırakıp fazla serrişte etmek istemiyoruz.

Yeni Asya’nın birçok şeref yıl dönümünde yazı yazmış, orada çeşitli görüş ve düşüncelerimi dile getirmiş, bizzat yaşadığımız bazı hadiseleri de anlatmıştım. İlk yazıya şöyle bir baktım. Gençliğimizin en güzel zamanının, 20 Şubat 1975 tarihinin gazetesiymiş. Zaman zaman çok şeyleri yazmıştık. Bir hatıra daha yazıp, nihayete erdirmek istiyorum yazımı:

Yukarıda bahsettiğim günlerde, Hacı Bayram Camii civarında, terzi Turan Ağabeyin dükkânında oturuyorduk yine Lütfü’yle. (Orası merkez olduğundan, herhangi bir hizmet, vs. için de çoğu zaman Necati Yılmaz Ağabey de olmak üzere buluşur giderdik.) 12 Mart hadisesinde Van’da tutuklanıp hapsedilen iki öğretmen ağabeyimizi İzmir Sıkıyönetim Mahkemesine sevk etmişler; beraat neticesi Van’a giderken Ankara’ya uğramışlar. Fakat, gelirken yolda sârî hastalık gibi bulaşan bu gazete muarızlığını, biri lehte biri aleyhte olarak yol boyu konuşmuşlar. Bizimle karşılaşınca bize sordular. Biz de dilimizin döndüğünce anlattık. Ama, muarız olan bir türlü ikna olmuyordu. O zaman dedik ki: “Yakında 27 dershanemiz var. Bayram (Yüksel) Ağabey orada. Haydi gidip ona soralım meseleyi” dedik. Lütfi, ben ve o iki ağabey beraber gittik. İçeri girince baktık rahmetli Bayram Ağabey birkaç kişi ile sohbet ediyor. Biz de yavaşça oturduk. Tam o anda enteresan bir şekilde Bayram Ağabey dedi ki: “Gazetede (Yeni Asya’da) Üstadımızın hayatı neşroluyor. (N. Şahiner’in yazdığı ‘Bilinmeyen Taraflarıyla Bediüzzaman Said Nursî’). Gazeteye muarız olan, Üstadımıza muârız olur. Üstada muârız olmak, Risâle-i Nur’a, Allah muhafaza İslâmiyete karşı gelmektir” demişti. Şaşırmıştık, Lütfi ile birbirimize baktık. İçimizden “Fesübhanallah” demiştik. Tarih de 10 Nisan 1974’tü zannederim.

Yukarıda da söylediğim gibi çok şey var ama işte… Dâvâmızın şanlı sesi, hizmetimizin ileri karakolu ve Nurcuların dünyadaki tek gazetesi olan Yeni Asya’mızın 40. şanlı yılını tebrik eder, daha nice kırk yıllar nasip etmesini ve her türlü dahilî ve haricî fitne hareketinden de hem gazetemizi, hem de cemaatimizi muhafaza eylemesini Cenâb-ı Hak’tan niyaz ederim.

Image

Benzer konuda makaleler:

1 Yorum

  1. Osman abim benim.Yine döktürmüşsün maşallah.Ya abicim,nolurki bu hatıralarını ve yazılarını sıklaştırsanda bizde daha çok istifade etsek.Bak yazıda yazdığın o abinin sözünü unutma “zekat istiyoruz”Allaha emanet ol

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*