Kişilik, üzerindeki esma tecellilerini okumaktır

Allah, kişilikli kullar istiyor. Kişiliksizliği ve kimliksizliği Allah da istememektedir. Allah, güzel olduğu için, güzeli sever ve ister. Zaten, Hazreti Muhammed’i (asm) Esmasına ayine olsun diye yaratmıştır. “Onun yarattığı her şey en güzeldir” âyeti, bizi, o yaratılanlardaki güzellikleri keşfetmeye davet ediyor. Nitekim ilim denen şey de, esmayı keşif kollarıdır.

 

Yaratılan güzellikleri okuyamamak ise, tam bir körlüktür, cehalettir.

Allah (cc), kullarını maddeten mu’cize olarak halk ettiği gibi, manen de onların mu’cizevî yükseliş yolunu yaratmıştır. Meleklerin fevkine (alâyı illiyyin) çıkabilme ve hayvanlardan daha aşağıya (esfeli safilin) inme, derece ve derekesi bunun için vaz edilmiştir.

Yaratılırken, fıtraten bir kusur, bir kubh taşımayan insan, kendisine emanet edilen maddî ve manevî varlığını, maddî ve manevî kirlerden korumak ve sakınmak sorumluluğu taşımaktadır. Onun için insana ‘insanlık’ yakışıyor. İnsan, taşıdığı ve yaşadığı insanlıkla tacını takmış oluyor.

Allah, kullarının kendisinden başkasına ‘kulluk’ etmemelerini istiyor. Her şeyi, Kendisinden istemelerini istiyor. İnsanın maddî ve manevî bütün arzu ve isteklerine cevap vermek istiyor. İşte bu, Rab’lığın bir gereğidir.

Onun için de Allah’ın kullarının, Allah’ın emir ve yasakları çerçevesinde yaşamaları gerektiği kendini gösteriyor. Yani ne zulmeden olmak, ne de zulmedilen. Bu aslında tam bir kulluk halidir. Sadece Allah’a dayanmak, sadece Allah’a güvenmek ve sadece O’ndan istemek her şeyi. O’na danışmak. O’nunla yaşamak. İşte bu, tam bir kişilik ve kimlik sergilemesidir.

Kişilik, mânâ-i harfi bir nazarla, yaratıcının, kişinin kendi maddî ve manevî varlığına derc etmiş olduğu bir esma yansımasıdır. Mânâ-i muhalifiyle, kişiliksizlik, üzerindeki esmayı okuyamamaktır.

Teşbihte hata olmasın, Cumhurbaşkanının yaveri bir çobana zulmetmez. Bir sıkıntı durumunda da kendini tanıtmakta geri durmaz. Çölde yolculuk yapanın, bir kabile reisinin ismini alması ve şakilere karşı, ‘Ben falan reisin ismiyle gezerim’ deyip, şakiyi def etmesi bundandır.

Yani kâinatın Sahibine bağlanan, sair mahlûkatın karşısında zillet içerisinde olmaz. Onun için, hakikî iman etmiş bir abid’i küre-i arz bomba olup patlasa, muhtemeldir ki, onu telâşa sevk etmez.

“Yani, iman bunu iktiza ediyor ki; tahakküm ve istibdat ile başkasını tezlil etmemek ve zillete düşürmemek ve zalimlere tezellül etmemek… Allaha hakikî abd olan, başkalara abd olamaz. Birbirinizi Allahtan başka kendinize Rab yapmayınız!.. Yâni Allah’ı tanımayan; her şeye, herkese nisbetine göre bir rububiyet tevehhüm eder, başına musallat eder. Evet hürriyeti şer’iyye; Cenâbı Hakkın rahman, rahîm tecellisiyle bir ihsanıdır ve imanın bir hassasıdır.” (T. Hayat, 89.)

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*