Kıyamet haberleri

Image
“Kıyamet nasıl kopacak? Merak ediyorum; koptuğu zaman ve hemen sonrasında neler olacaktır?”

Her canlı nasıl doğuyor, büyüyor ve ölüyor ise; kâinatın da doğumu, genişlemesi ve ölümü elbette söz konusudur. Kıyâmetin kopma emrine muhatap olması ve gerekli emirleri uygulaması için Cenâb-ı Hakk’ın “İsrâfil” isimli büyük meleği görevlendirdiğini biliyoruz. Sevgili Peygamberimiz (asm) şöyle buyurmuştur:

“Sûr sahibi İsrâfîl sûr’u ağzına koymuş, kulağını da Allah’ın emrine açmış; ne zaman üflemekle emrolunsa derhal üfleyecek halde beklerken ben nasıl sevinebilirim?” Bu söz Ashab-ı Kirâma çok ağır gelince, Peygamber Efendimiz (asm): “‘Hasbünallahü ve ni’me’l-Vekîl’ deyiniz” buyurdu.1 Demek, o büyük dehşetin korkusundan kurtulmak için, Allah’a sığınmaktan başka çâremiz kalmaz.

Kur’ân, kıyâmetin kopuşu ile ilgili en yoğun haberlerin kaynağıdır. Kur’ân’ı dinleyelim:

1- Kıyâmetin ne zaman kopacağını Allah bilir: “Sana kıyâmetin ne zaman kopacağını soruyorlar. De ki: ‘Ona dâir bilgi ancak Rabbimin katındadır. Ondan başkası Onun vaktini açıklayamaz. Kıyâmet, gökler ve yer için çok büyük bir olaydır! Size ansızın geliverir.”2

* “İnsanlar sana kıyâmetin vaktini soruyorlar. De ki: ‘Ona dâir bilgi Allah katındadır.’ Nereden bileceksin? O çok yakındadır.”3

2- Kıyâmetin kopuşu dehşetlidir: “Ey İnsanlar! Rabbinizden korkun! Kıyâmet Gününün zelzelesi pek büyük bir şeydir! Onu gördüğünüz an, her bir emzikli kadın emzirdiğini unutur. Her bir hâmile kadın çocuğunu düşürür. İnsanları sarhoş görürsün. Hâlbuki onlar sarhoş değillerdir. Lâkin Allah’ın azabı şiddetlidir.”4

3- Kıyâmetin kopuşu ile yeryüzü ve gökyüzü dağılacaktır; o gün yalanlanamaz: “Size vaad olunan muhakkak gerçekleşecektir. Yıldızlar karardığında, gökler yarıldığında, dağlar dağıldığında, Peygamberler ümmetleri hakkında şâhitlik etmeye çağırıldığında; bu şahitlik hangi güne bırakıldı? Hüküm gününe. Hüküm gününün ne olduğunu bilir misin? Yazıklar olsun o günü yalanlayanlara!”5

* “Sûr’a bir defa üfürüldüğünde, yeryüzü ve dağlar yerinden kaldırılır, birbirine defalarca çarpmakla darmadağın edilir. İşte o zaman olan olmuştur. Gök yarılmış, intizamından çıkmıştır.”6

4- Kıyâmet gününde insan ancak Rabbine sığınır:

* “‘Kıyâmet günü ne zamanmış?’ derler. Gözler kamaştığı, ay tutulduğu, güneş ve ay bir araya getirildiği zaman. İşte o gün insan, ‘Kaçacak yer neresi?’ der. Hayır; sığınılacak hiçbir yer yoktur. O gün varılacak yer, ancak Rabbinin huzurudur. Yaptığı ve yapmayıp geri bıraktığı her şey o gün insana bildirilir.”7

5- Kıyâmet, Sûr’un birinci defa üflenmesiyle kopar, her canlı dehşete kapılır: “Sûr’a üfürüldüğü gün, Allah’ın dilediklerinden başka göklerde ve yerde olan herkes dehşetle korkar. Hepsi de boyunlarını bükerek O’nun huzuruna gelirler.”8

6- Sûr’un ikinci defa üflenmesiyle her canlı ölür:

* “Sûr üfürülür. Ve Allah’ın dilediklerinden başka göklerde kim var, yerde kim varsa düşüp ölür.”9

7- Sûr üçüncü kez üfürüldüğünde ise, bütün insanlar dirilir: “Sonra bir daha sûr üfürülür. Ve onlar kabirlerinden kalkıp bakışırlar. Yer, Rabbinin nûruyla aydınlanır. Levh-i Mahfuz açılır. Peygamberler ve şâhitler getirilir. Sonra aralarında hak ve adâletle hükmolunur. Haksızlığa uğratılmazlar.”10

* “Ve sûr üflenir. Onlar kabirlerinden kalkıp Rablerinin huzuruna koşarlar. ‘Eyvah bize!’ derler. ‘Yattığımız yerden bizi kim kaldırdı? İşte Rahmân’ın vaadi bu. Meğer Peygamberler doğru söylemişler.’ İşte tek bir sestir ki, hepsi birden toplanıp huzurumuza getirilirler. O gün hiç kimseye haksızlık yapılmaz. Ancak işlediklerinizin karşılıklarını görürsünüz.”11

* “Muhakkaktır ki, kıyâmet günü mutlaka gelecektir. Onda hiçbir şüphe yoktur. Ve Allah kabirde yatanları diriltecektir.”12

Kıyâmetle ilgili olup bitenlerden bâkî ruhların da derecelerine göre hissedâr olacaklarını belirten Bedîüzzaman Hazretleri, bunu kahır ve celâl tecellîlerinden meleklerin müteessir olmalarına benzetir. Üstad Bedîüzzaman’a göre, nasıl ki sıcak bir yerde bulunan insan, dışarıda kar ve tipi altında titreyenleri gördükçe akıl ve vicdan itibariyle üzülürse; tamamen şuur sahibi olan bâkî ruhlar da kâinâtla birebir ilgili olduklarından kâinâtın büyük olayı olan kıyâmetin kopuşundan derecelerine göre etkilenirler. Azap ehli ise korku içinde, acı ve elem duyarak; saadet ehli ise, hayret ve heybet içinde, şaşkınlıkla ve birbirine müjdeleyerek kıyâmetin kopuşunu hissederler. Çünkü Kur’ân, kıyâmetle ilgili haberlerinde “Göreceksiniz!” diyor. Oysa dünyevî cisimleriyle kıyâmeti görenler ancak o saate yetişenlerdir. Öyleyse kabirde cesetleri çürümüş olsa bile bütün ruhlar kıyâmetin kopuşunu göreceklerdir.13

Nesillerin îmânını sorularla çalan bir asırda Kur’ân’a dayalı her haberi ve her hakîkatı delilleriyle ispat eden Bedîüzzaman Saîd Nursî Hazretleri, Kur’ân’a ait olan Kıyâmetin kopması, yeni bir âlemin yaratılması ve ebedî saadetin verileceği ile ilgili haberleri bütün sıcaklığı ve ilginçliği ile kuvvetli sorular ve cevaplarla inanç dünyamıza taşır.

Bedîüzzaman’a göre bir padişahın, sarayını veya şehrini yıkıp yeniden yapması söz konusu olunca ister istemez altı önemli soru gündeme gelir.

1- Niçin yıkacak? Buna sebep ve gerekçe var mıdır?

Eğer padişahın sarayı yıkmasının bir ihtiyaç olduğu, buna şiddetli bir sebep ve gerek bulunduğu ispat edilirse, şöyle bir soru daha gündeme gelir:

2- Bunu yıkıp yeniden yapacak derecede pâdişahın gücü-kudreti var mıdır? Bunu yapabilir mi?

Eğer padişahın muktedir olduğu, güç ve kuvvetinin eksiksiz bulunduğu, dilediği anda sarayını veya şehrini yıkabileceği ve yeniden kurabileceği ispat edilirse, şöyle bir soru daha sormak lâzım gelir:

3- Bu sarayın veya şehrin yıkılması mümkün müdür?

Eğer bu sarayın yıkılması ve şehrin dağıtılması ve parçalanması imkân dâhilinde bir iş olduğu, padişahın gücü açısından bunun kolay bulunduğu ispat edilirse, şöyle bir soru daha kapımızı çalar:

4- Bu saray veya şehir gerçekten yıkılacak mıdır? Padişahın gerçekten böyle bir niyeti, plânı ve projesi var mıdır?

Eğer, padişahın bu sarayı veya şehri gerçekten yıkacağı, buna ciddî olarak niyeti bulunduğu, bunu plân ve proje kapsamına aldığı ispat edilirse, şöyle bir soru daha sormak gerekir:

5- Peki bu sarayın veya bu şehrin yıkıldıktan sonra yeniden yapılması, ikame edilmesi, kurulması, onarılması ve düzeltilmesi mümkün müdür? Yıkmak kolay olabilir ama, yapmak da imkân dahilinde midir?

Eğer sarayın veya şehrin yıkıldıktan sonra yeniden yapılması ve hattâ eskisinden daha güzel ve daha donanımlı biçimde inşâ edilmesine imkân bulunduğu ispat edilirse, şöyle bir soru daha sorulur:

6- Yeni bir saray gerçekten yapılacak mıdır? Yeni bir şehir hakîkaten kurulacak mıdır? Saray ve şehir sahibinin gerçekten böyle bir niyeti, plânı ve projesi var mıdır?

Eğer bu sorulara “evet” cevabı verilerek ispat edilirse; bu defa hiç şüphe yok ki, bu saray ve şehir padişahın emriyle yıkılacak, bozulacak, dağıtılacak; sonra yeniden daha güzel, daha alımlı, daha muhteşem ve daha câzibedâr biçimde yapılacak, onarılacak, tâmir edilecek ve yeniden hayat sahiplerine ve insanlara mesken kılınacaktır.14 Üstad Hazretleri bu çok sorulu ve cevaplı girişten sonra bu dünya sarayının ve kâinât şehrinin tahrip ve tamir edilmesinin şiddetli gerekçesi bulunduğunu, bunu yapacak ustanın muktedir olduğunu; bu tahrip ve tâmir işinin imkân dâhilinde bulunduğunu ve bu imkânın da gerçekleşeceğini izah ve ispat eder. Ebedî saadete gerekçe vardır. Bu saadeti verecek olan Allah (cc), muktedirdir. Âlemin harap olması, yıkılması ve dünyanın ölmesi imkân dâhilindedir. Bu imkân gerçekleşecektir.

Hem sonra; yeniden âlemi ihya etmek ve insanları haşir meydanında toplamak imkân dâhilindedir. Bu imkân da gerçekleşecektir. Çünkü bunun ciddî gerekçesi vardır. Bu işin ustası da bunu yapacak derecede güçlüdür.

Bedîüzzaman Saîd Nursî, daha sonra ebedî saadetin gerekçesini on maddede nazarlarımıza sunar. Kısaca özetleyelim:

1- Bedîüzzaman’a göre ebedî sadet olmazsa, bu kâinatta gözden kaçmayan esaslı nizam ve baş döndürücü sistem, yalancı bir şekilden ve hayalî bir gölgeden ibaret kalır. Nizamı nizam eden, sisteme sistem ruhu veren, sistemin hemen arkasından gelecek ebedî saadettir. Öyleyse âlemdeki bu sonsuz düzen ve eşsiz ahenk, ebedî saadetten haber vermektedir.15

2- Bedîüzzaman meseleye faydalılık cihetinden de bakar. Öyle ki, kâinatta her şeyde tam bir hikmet ve fayda gözüküyor. Her şeyde gözüken bu eksiksiz fayda âhirete dönüktür; ebedî saadetten haber veriyor.

3- a) Kâinâttaki hadsiz israfsızlık ve hiçbir şeyin gâyesiz olmaması;

b) Cenâb-ı Hakk’ın her şeyi yaratırken tercih ettiği en kısa yol, en yakın cihet, en hafif sûret ve en güzel biçim;

c) Allah’ın her bir şeye en az yüz vazife yüklemesi ve bin meyve ve gâye takması ebedî saadetin geleceğine delildir. Çünkü dönmemek üzere ölüm ve geri gelmemek üzere yok oluş, her şeyi israf eder, her şeyi boş yapar. Kâinâtta böyle dehşetli bir israfa yer yoktur.

4- Kâinâtta hemen her şeyin her zaman değişmesi, yenilenmesi, tazelenmesi, eski bedenlerin atılması ve ölüme mazhar edilmesi; ölüme benzeyen uykular, kıyâmete benzeyen zelzeleler, sarsıntılar, yıkımlar ve yeniden yapılanmalar büyük Kıyâmetten ve ebedî saadetten haber veriyor.

5- İnsanın fıtratına yerleştirilmiş sınırsız istidatlar ve hadsiz kabiliyetler, o kâbiliyetlerden doğan sayısız meyiller ve yönelişler, bu meyillerin getirdiği hesapsız emeller, bu emellerin yol açtığı sınırsız fikirler, istekler, arzular, iştihâlar, düşünceler ve duygular şu şehâdet âleminin hemen arkasında bulunan ebedî saadete ellerini uzatmış, gözlerini dikmiş ve o tarafa yönelmiştir. Fıtrat hiçbir zaman yalan söylememiştir. Bu sarsılmaz “ebedî mutluluk meyli” ebedî saadetin varlığına işâret etmektedir.16

6- Allah’ın hadsiz rahmeti, büyük merhameti ve geniş şefkati, ebedî saadeti haber veriyor. Çünkü nimeti nimet eden nimetin devamlılığıdır. Bu da ebedî saadetle mümkündür. Çünkü bütün nimelerin başı, gâyesi ve neticesi ebedî saadettir. Eğer ölümden sonra âhiret biçiminde yeni bir hayat olmayacaksa, eğer kıyâmetin kopuşundan sonra yeni bir diriliş ve yeni bir âlem söz konusu edilmeyecekse bütün nimetler boş ve boşuna olur. Bütün nimetlerin boş olması ise, kâinâtı kuşatan sonsuz rahmetin varlığına zıttır.

7- Şu kâinâtta herkese gözüken İlâhî lütuflar, merhametler, ihsanlar ve ikrâmlar hakîkî rahmeti gösterir. Hakîkî rahmet ise ebedî saadeti haber verir.

8- İnsan uyanık vicdanının fısıltısını dinlese, sonsuz bir mutluluğu ne kadar derinden istediğini işitecektir. Çünkü o vicdana kâinât bile verilse, ebedî mutluluk ihtiyacının yerini dolduramaz. Demek bu vicdânî cezbe ve fıtrî istek, hakîkî bir gâyenin ve câzibedâr bir hakîkatin çekmesi ve ağır basması ile olur. Bu hakîkat da ebedî saadettir.

9- Hazret-i Muhammed’in (asm) sözleri ve verdiği haberler ebedî saadetin müjdecisidir. Onun (asm) yaşayışı, hadisleri ve sünneti ebedî saadete karşı birer penceredir. Onun Allah’ın birliğinden başka en büyük dâvâsı haşir ve ebedî saadette düğümlenmiştir.

10- Kur’ân’ın kesin haberleri de nihâyet ebedî saadetin en hakîkî müjdecisi ve cismânî haşrin anahtarıdır. Nitekim Kur’ân âhiret ve yeniden yaratılış hakkında çok delil sunar. Meselâ: “Kendi yaratılışını unuttu da, bize temsil getirmeye kalktı. “Çürümüş kemikleri kim diriltecek?” dedi. Sen, de ki: “Onu ilk önce kim yaratmış ise tekrar O diriltecek. O her şeyin yaratılışını hakkıyla bilendir”17 âyeti; “Size ne oluyor ki, Allah’ın büyüklüğünü düşünmüyorsunuz? Halbu ki O sizi halden hale sokarak yarattı”18 âyeti; “Rabbin ise, kullarına haksızlık yapacak değildir”19 âyeti ebedî saadeti gösterecek dürbünleri insanoğlunun dikkatine sunmuştur.20

Dipnot:
1- Rıyâz’us-Sâlihîn, 408;
2- A’râf Sûresi, 7/187;
3- Ahzâb Sûresi, 33/63;
4- Hac Sûresi, 22/1,2;
5- Mürselât Sûresi, 77/7-15;
6- Hâkka Sûresi, 69/13-15;
7- Kıyâmet Sûresi, 75/6-13;
8- Neml Sûresi, 27/87;
9- Zümer Sûresi, 39/68;
10- Zümer Sûresi, 39/68, 69;
11- Yâsîn Sûresi, 36/51-54;
12- Hac Sûresi, 22/7;
13- Mektûbât, s. 61, 62.
14- Sözler, s. 476
15- Sözler, s. 479;
16- Sözler, s. 481;
17- Yâsîn Sûresi, 36/78, 79;
18- Nuh Sûresi, 71/13, 14;
19- Fussilet Sûresi, 41/64;
20- Sözler, s. 482

 

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*