Kocatepe’de Şeb-i Arûs Mevlidi

alt

Mevlidler, genellikle bir cenazeden sonra merhumun ruhuna duaya vesile olması için okutulur.

İslâmî açıdan bid’at olmasına rağmen, Peygamber Efendimiz’in (asm) dünyaya teşrifi adına yazılmış olması ve Efendimiz’in (asm) ve de adına mevlid okutulan şahısların ruhları için duaya vesile olması nedeniyle, “bid’atı hasene” yani güzel bir bid’at olarak kabul edilmiştir. O yüzden kültürümüzün güzel bir âdeti olarak yüzyıllardır okutulur, arada Kur’ân-ı Kerîm tilâvetleri, salat-ü selam duaları ile Peygamber Efendimizin (asm) ve geçmişlerimizin ruhlarına mânevi hediyeler gönderilir.

Mevlidler, genellikle cenazeler arkasında, onların ruhu için okutulduğundan, mevlid okunan mekanlarda tatlı bir hüzün hâkim olur. Ama, Bediüzzaman Hazretleri için Kocatepe’de okutulan mevlidlerde tam bir bayram havası vardır. Kocatepe’de buluşan on binler, sevinçle bir araya gelirler, muhabbetle kucaklaşırlar, taziye yerine birbirlerini tebrik ederler. Kocatepe bir cenaze evi değil, düğün evi halini alır. Çünkü Bediüzzaman Hazretleri de, Mevlâna Celâleddin gibi ölümü bir hiçlik, yokluk ve hüzün günü değil, Cenab-ı Hak ile bir vuslat, Sevgililer Sevgilisine (asm) bir kavuşma günü olarak kabul eder. O’nun vefatı da bir Şeb-i Arûs’dur. Onun için bir araya gelen on binlerin yüzlerinde sevinç, gözlerinde şevk ve ümit parlar. Bir birlerine taziyelerini değil, tebriklerini sunarlar. 19 Ekim’de Kocatepe’de yaşanan bayram havası da, böyle sevinç, mutluluk ve muhabbet tablolarıyla doluydu.

“Mevtim, hayatımdan fazla o hizmete vasıta olur ümidini besliyorum” diyen Bediüzzaman Hazretlerinin vefatı, gerçekten de hayatından daha fazla hizmetlere vesile oluyor, Üstâd Hazretleri’nin ümitlerinin gerçekleştiği görülüyordu. Memleketin dört bir yanından ve yurtdışından, binlerce kilometre mesafeden gelerek Kocatepe’de buluşan muhabbet fedâileri, bir yandan hasretliklerini giderirken, bir yandan da yeni hizmet hamleleri için aşk ve şevklerini tazeliyorlardı. Yüzlerdeki nurlu parıltı, gözlerdeki ümit dolu ışıltı işte bu yüzdendi. Zira hizmet için muhabbete, gayrete, ittifaka, müfritâne irtibata ihtiyaç vardı. İşte Kocatepe Mevlidi, bu ihtiyacı karşılıyordu. Onun için bir Şeb-i Arûs mahiyeti arzediyordu.

Kocatepe Mevlidi, çeşitli çevrelere çeşitli dersler veren sayfalarla da doluydu. İlk önce, on dört yıl boyunca bu buluşmaları yasaklanlara ders veriyordu. Yasak gerekçesi, olarak “kamu düzenini ve asayişi bozma ihtimali” gösterilmişti. Halbuki, daha önce de aynı mekanda on binlerce insan bir araya gelmiş, asayişi bozan en ufak bir vukuat görülmemişti. 19 Ekim günü yine otuz binden fazla insan bir araya gelmiş, asayişi ihlâl edecek en ufak bir vukuat meydana gelmemişti. Çünkü orada olanların derdi siyaset, devlet, makam mevki değil, sadece hizmetti. Otuz bin değil, otuz milyon da bir araya gelse, yine asayişe en ufak bir halel gelmezdi.

Kocatepe’de tecelli eden muhabbet tablosu, bir ders de banrol engeli ile Risale-i Nur’a yasak getirmeye yeltenenlere veriliyordu. Yedi aydır Risale-i Nur basılamıyor, basılanlar da neşredilerek insanların istifadesine sunulamıyordu. Gerekçe olarak da, “Risalelerin tahribatını önlemek, hakiki varislerinin menfaatlerini korumak” gösteriliyordu. Yasakla geçen yedi aylık zaman zarfında, sadeleştirilmiş yeni eserler piyasaya sürülüyor, tahribat devam ediyordu. Ama asıllarına getirilen yayın yasağı da devam ediyordu. Diğer taraftan, Kocatepe’de, Risale-i Nur’un nuruna pervane olan ve Bediüzzaman Hazretlerine sadakat ve dualarını sunan binlerce muhabbet fedaisi, Risale-i Nur’un ve Bediüzzaman’ın hakiki varislerinin kimler olduğunu âleme ilân ediyordu. Yani “hakiki varis bizleriz” diyerek, telif haklarından pay almak amacıyla mahkemelere başvurup Nurların neşrine bandrol yasağı koyduranlar “ücrette varis” olduklarını gösterirken, yüzlerce kilometre yol kat ederek Kocatepe’de buluşanlar, “hizmette varis” olduklarını gösteriyorlardı.

Kocatepe Mevlidlerinin bir daha kesintiye uğramadan her sene bir Şeb-i Arûs sevinciyle devam etmesini ve bu mevlidlerin kardeşliğe, hizmete, uhuvvete, muhabbete, müfritane irtibata ve Risale-i Nur üzerindeki bandrol engelinin bir an önce kaldırılmasına vesile olmasını diliyorum.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*