Köln´de erken bahar

Image
Henüz ilk cemrenin düştüğü, Ren sahillerinin erik çiçeklerinin beyazına büründüğü ve Nisan kuşlarının bu diyarları velveleye verdiği bir günde bu satırları yazıyorum. Siz deyin ki Şubat’ın henüz üçüncü haftası… Toprağa nadas veren mahlûkların yanlışlıkla asfalt patikalara düştüğü, yani toprağa düşmesi beklenen cemreyi beklemeden işe girişmelerinin sabahında, Alp dağlarında yüklendiği tomrukları Amsterdam’a ve Hamburg’a taşıyan gemilerin meşhur Dom kilisesine selâm verirken aheste aheste yüzdükleri bir zamanda…

İlkbahar ile erkenbaharın farkını bilir misiniz? Ben de bilmiyorum. Olsa olsa birisi cemreleri bekler gelir, diğeri ise cemrelerden de erken… Belki de birisi neslimize ait bir bahardır, diğeri ise geçmişlerin baharı… Yani erken bahara seriüsseyr zamane çocuğunun baharı da diyebilirsiniz… Serilik ve aşırı sür’at yalnız teknolojide seyredilmiyor… Yaşadığımız tabiatta, dönen dünyamızda ve belki de bütün kâinatta… Bazı göçmen kuşları kışın kısalığını bahane ederek Akdeniz’i aşmaktan vazgeçtikleri söyleniyor. Nil kenarındaki çocuklar, Kuzeyin zemherirlerinden kaçıp kendilerine şarkı söyleyen kuşlara birkaç yıldır hasret kalmışlar… Seriüsseyr, kuşları da şaşırtmış. Kuşların yüzdükleri istikâmete artık Kuzeyin buzdağları yüzüyormuş. Baharı beklemekten sıkılmış onlar.

Köln şehrini herkes kendisine göre değerlendirir. Türkiye başbakanının ilk aşkı olan bu şehir, Avrupa’nın müşevveş tarihî karşılaşmalarının merkezi sayılır. İç savaşlar, kıtlık, kargaşa ve diğer felâketlerin Dom’un bitimini tam yedi yüz sene geciktirdiği Köln’ün yalnız Almanya için değil, bütün Avrupa’ca önemi olduğu tartışılmaz. Avrupa’nın ikinci büyük kilisesinin burada olması buraya İsevîlerce bir kudsiyet te izafe etmiş. Dinsiz Avrupa ile İsevî Avrupa’nın şiddetli çatışmaları arasında kalan Köln’deki savaşlar hakikaten garip ve ilginçtir. Sefahetle insanlığı bozmak isteyen deccaliyet, ara ara Köln’e yüzbinlerce eşcinseli toplayarak Köln’ün kudsiyetine saldırıken, Papa Ratzinger de bir milyona yakın Katolik gence Köln sokaklarında “Haleluja” söylettirdi. Almanya’ya yerleşmiş Müslümanların da dinî organizasyonlarının merkezlerini Köln’de açmaları, bu kudsiyete ayrı bir mânâ ilave etmiş. Fakat Avrupa’nın sefih, dinsiz ve saldırgan yüzü; medya, san’at ve sefih kültür yoluyla bu Hıristiyan şehrinin kale duvarlarını dövmeye devam ediyor.

11 Eylül ihtilâlini gerçekleştiren neocon ve neolibarel dinsizlerin Avrupa’da Kur’ân’a ve Resulullah’a peşpeşe saldırmaları, İsevîleri canlandırarak harekete geçirdi. Köln’de dinsizlerin boy hedefi haline gelen Kardinal Meisner sebat göstererek hücumları püskürtürken, çiçeği burnundaki başpiskopusu semavî dinler adına yeni bir hedef koyuyor: “21. yüzyıl ya hiç olmayacak veyahut dinin yüzyılı olacak.” Reinhardt Marks, Müslümanlarla dost olduğunu, Hıristiyanların aslî kök ve dengelerine dönmelerinin şart olduğunu, hükümet erkânının ve emniyet önünde bütün Avrupa’ya ilân ediyor. Başpiskoposlar Konferansının yeni başkanı da Hıristiyanlığın tasaffisini bir başka şekilde ifade ediyor: “Papazların evlenip evlenmemesi dinin esasları arasında yer almıyor.” Yani, kilise mesnetsiz bu yasağı da kaldırma eğiliminde.

Dedim ya, Köln’de erken baharı yaşıyoruz. Erkence çiçeğe duranlar yalnızca erikler değil, budakların tomurcuğa yönelmeleri epeyce oldu. Bir seher vakti “zemherir” sessizce Köln’ü terk edince, Köln’de bahar cemreleri beklemeye tahammül edememiş; heyecan, helecan, korku ve sevinçten muhtelif duygularla erken gelmiş bahçelere… Ren kıyılarını süslemekle meşgul şimdi o…

Erken baharın seyrüsseyr zamane çocuğunun keyfini azıcık kaçırdığını müşahede ediyoruz. Medeniyetin üzerine boca ettiği oyuncaklarının arasında baharı görecek hali de yok, zavallının. Hakikatten, fıtrattan ve tabiattan koparılmış bu çocuğun işi fevkalade zor… Teknoloji ve çevre onu sürate davet ediyor, gelgör ki sefih aletler, ağırlıklar yüklemiş beline ve başına… Oyuncakların arasında iyice hantallaşmış o kadar çocuk var ki… Pencereden dışarıya bakacak ve en tatlı tegannilerle kendisini rahatlatacak seslere penceresini açamayacak kadar hantal… Top güllesinden yetmiş kez süratli dünyamız ve bu sürate ayak uydurmaya çalışan bunca hadiseler ve eşya, hantal çocuğu bekleyecek değil ya… Vaad edilmiş menziline yaklaştıkca dünyamız hızlanıyor ve O’nunla birlikte mevsimler de, nehirler de, buzullar da ve baharlar da sür’atlenip, nihaî mekâna hazırlanıyorlar. Herkes, her şey ve her hareket… Yalnızca biri var şaşkın… O da Yaratıcıdan habersizce yaşayan hantal çocuk…

 

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*