“Komutan! Ben seni günde beş defa Allah’ın evine çağırıyorum”

Van eşrafından Molla Hasan Çelik Ağabeyi vefatının sene-i devriyesinde rahmetle yad ediyoruz.

Geçen yıl, doğum günü olan 1 Temmuz’da hayata gözlerini yuman Van eşrafından Molla Hasan Çelik Ağabeyin, meğerse bilmediğimiz çok yönleri varmış.

Meğerse Üstad Said Nursî’yi de ziyaret eden son şahitlerdenmiş. Meğerse roman olacak bir hayat yaşamış… Onun; edebiyatı ve felsefesi güçlü olan ve halen bir üniversitede öğretim üyesi olarak ders veren oğlu Mehmet Çelik, merhum babasıyla ilgili ilginç bir anekdotu bizimle paylaştı.

Şöyle ki: “Rahmetli babam, 1980 darbesi esnasında, o zamanki YSE olan Köy Hizmetleri Kurumu’nda cami imamlığı yapmaktaydı. Babam o camide Kur’ân dersleriyle beraber Risale-i Nur dersleri de okuturdu. Bundan dolayı birileri onu Sıkı Yönetim Komutanlığı’na şikâyet etmiş. Bunun üzerine komutan onu merkeze çağırıp bir nevi “fırçalamak” istemiş. Babam gitmeyince, komutan gönderdiği askerlerle onu Komutanlık merkezine cebren celbeder. Babam içeri girince komutan ona der:

‘Ben seni üç defadır çağırıyorum, neden gelmiyorsun?’

“Rahmetli babamda ilmin izzetini koruma vardı. O da celâdetle komutana şöyle der:

‘Komutan, ben seni günde beş defa Allah’ın evine çağırıyorum, sen gelmiyorsun; ben üç kere senin huzuruna gelmemişim de ne olmuş?’

“Bunun üzerine insaflı ve inançlı komutan babamdan özür dilemiş ve askerlerine, ‘Hocamızı salimen yerine götürün’ diye emretmiş.”

BEDİÜZZAMAN SAİD NURSÎ: BANA RADYOYU SORUYORLAR

Merhum Hasan Çelik Ağabey’in büyük oğlu Ramazan Çelik, babasının bilmediğimiz yönlerini Yeni Asya için anlattı.

Rahmetli babanız hem ‘molla’ hem de “seyda” olarak bilinirdi. Bunun elbetteki bir altyapısı olmalı. Neler dersiniz?

“Malûmunuz, şarkta bilhassa köylerde imamlık yapanlara ‘molla’ denir. İmamlığıyla beraber aynı zamanda medreselerde ders verenler ise ‘Seyda’ olarak da anılırlar. Çok şükür babam yaklaşık altmış yıl medreselerde Türkçe, Kürtçe, Arapça ve kısmen de Farsça dersler vererek ‘Seyda’ ünvanını almış bulunmaktaydı.”

Babanızın, Üstad Said Nursî Hazretleri’ni ziyareti vaki olmuş mu? Bir ilim erbabı olarak Üstad’ı nasıl tanırdı?

“Babam yaklaşık 20-25 yaşlarında iken Isparta’da Üstad’ı ziyaret etme şansını yakalamıştı. Görüşmek için kapısında bekleme süresi biraz uzayınca görüşemeyeceği endişesiyle ağlamaya başlamış. Bu esnada Üstad bir talebesini göndererek onu ismen çağırtmış. İçeri girince selâmlaşmadan sonra, Üstad’ın onu teselli edercesine ve o henüz sormadan onun sorusunun cevabı olan ilk sözleri onu hayretler içinde bırakmış. Çünkü babam medrese eğitimi yanında ek meşguliyet olarak radyo tamirciliği de yapıyordu. Bilhassa radyo hakkında onun ne düşündüğünü öğrenmek isteyecekti.

“Ve Üstad’ın ona ilk sözleri şu olmuş:

‘Bugünlerde bana radyoyu soruyorlar, ben de onlara yerinde kullanılırsa büyük bir nimet olduğunu söylüyorum.’

Babam bunu bize hep heyecanla anlatırdı.”

Bu çok ilginç görüşmeden bugüne kadar haberimiz olmamış. Meğerse merhum babanız da Son Şahitlerdenmiş.

“Evet, aile çevresinde ve hususî sohbetlerde yeri gelince bu görüşmesini anlatırdı. Lâkin soran olmadığı için basına yansımadı”.

Babanızın ilim yolculuğundaki serüvenini ve kısa hayat tarihçesini anlatır mısınız?

“Babam, doğuştan bir ayağı sakat olduğu için, nasıl olsa dünya işlerini yapamaz diye, 6-7 yaşlarından itibaren önce dedesi Molla Ali’nin yanında, sonraları Siirt’te ve Bitlis’in çeşitli medreselerinde tahsil görmüş. Bunlardan bazıları Tillo, Norşin, Simek ve Tağ gibi ilim merkezleridir. Son olarak Tatvan’ın Tokaçlı Köyü’ndeki medresede okurken, aynı köyde annemle evlenmiş.

“Daha sonra Van’ın köylerinde fahrî imamlık yaparak ve gittiği her yerde medreseler açarak dersler vermiş. 1960-2019 arası vefatına kadar bu hizmetleri sürdürdü.”

Bir aileden bir ferdin büyük makama gelmesi, bazı ailelerde gözle görülür bir davranış değişikliğine yol açtığı çok görülür. Oğlunun (kardeşinizin) bakan olması, babanızın hayat tarzına (olumlu-olumsuz) bir etkisi oldu mu?

“Babam rahmetli bütün çocuklarına dinî eğitimle beraber okullarda öğrenim ve tahsil görmeleri için elinden geleni yapmış, bizleri bilhassa yatılı okullara göndererek disiplinli bir eğitim görmemiz, iş ve meslek sahibi olmamız için azamî gayret sarfetmişti.

“İkinci büyük oğlu olan ben Ramazan Çelik, erken dönemde Risale-i Nurlar’la ve cemaat ile tanışınca diğer kardeşleri de etkilemiş olduk. Babamın da işi kolaylaştı. Çünkü evden uzakta yatılı okullarda olmamıza rağmen, Risale-i Nur dersleri müdavimleri olduğumuz için, babam emin ellerde olduğumuzu düşünüyordu. O tarihten itibaren babamız da daha çok Risale-i Nurlar’ı okuyor  ve öğrencilerine de ders verip tavsiye ediyordu. Bu hal vefatına kadar devam etti. Bizleri de sürekli teşvik ediyordu. Daha sonraları oğlu, yani kardeşim Hüseyin Çelik vekil ve Bakan olunca başı dönmemiş, bilâkis daha fazla tevazu göstererek, oğlunun makamından hasıl olan itibar ve imkânları yine hizmet için kullanmaya çalışmıştır.

“Bu itibar fırsatını dünya menfaatinden ziyade muhtaçların ihtiyacını giderme yolunda yardımcı olmamız için bizleri de teşvik ediyordu. Kapısına gelen kim olursa olsun, onun ihtiyacını karşılama yönünde elinden geleni sarfediyor, oğlunu arayarak mutlaka yardımcı olunması için telkinde bulunuyordu.”

Kaç kardeşsiniz ve mesleklerini sorsam..

“Evet, üçü kız olmak üzere, dokuz kardeşiz. Normalde sayımız on idi. Ali Abimiz 1978’de trafik kazasında vefat etti. Kız kardeşlerimiz ev hanımları olarak yuvalarında hizmet ediyorlar. Ahmet Çelik kardeşim ticaretle iştigal ediyor. Diğer beşimiz eğitim birimlerinde hâlâ hizmet vermeye devam ediyoruz. Siyasetçi ve akademisyen olan kardeşim Hüseyin Çelik, hâlen bir özel üniversitede profesör olarak ders veriyor, aynı zamanda kurduğu vakıf ile muhtaç öğrencilere yardımcı oluyor.

Kardeşim Mehmet Çelik de bir özel üniversitede profesör olarak ders verirken, Hamit Çelik ve Mahmut Çelik kardeşlerim de yine eğitim hizmetleriyle iştigal ediyorlar.”

Son olarak Yeni Asya Gazetesi için neler söylemek istersiniz?

“Biz ailece çocukluğumuzdan beri Yeni Asya’yı takip ederiz. Yeni Asya her zaman hakkın, haklının yanında olan, Üstad’ın dâvâsını ve Risale-i Nurlar’ı neşreden özgün bir gazete olarak tavizsiz çizgisini hep korumuştur. Çocukluğumuzdan beri elimizden düşürmediğimiz gazetemizin hep böyle devam etmesi dileğimizdir.”

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*