Konuşma-yazma kabiliyeti ve söz güzelleri

Edebiyata, hitabete meraklı, yeni yazmaya başlayan ve hâlen yazmaya devam edenlere iki önemli, bediî kaynak var: Belâğatıyla mu’cize Kur’ân ve hatib-i beliğ Resûl-i Zîşân (asm).
Toplumu faaliyete, sosyal hayatı harekete geçiren hayatî düğümlerden birisi olan edebiyat; “duygu, düşünce, hayâl ve olayları en güzel şekilde sözlü veya yazılı olarak ifade etme san’atı” şeklinde târif edilir.

Bu tanımlamanın penceresinden Kur’ân’ın “konuşma/okuma ile yazı ve yazmaya” dair bakışını bir nebze nazara vermeye çalışırsak:
Allah insanı yarattı; ona konuşmayı öğretti1 ve düşündüklerini sesli, sessiz (hâl diliyle) ifâde edebilme istidadı verdi. Bunun ni’metiyet ciheti de, “Biz insana bir çift göz, bir dil ve iki dudak vermedik mi?”2 âyetiyle de hatırlatılır.
Yeryüzüne dağılan insanoğlu; farklı diller geliştirerek, O’nun âyet/belgelerinden3 birisini sergiledi. Ki, şu kâinatın mutasarrfı, elbette bilerek yapıyor ve hikmetle tasarruf ediyor ve her tarafı görerek tedvir ediyor ve her şeyi bilerek görerek terbiye ediyor ve her şeyde görünen hikmetleri, gayeleri, faydaları irâde ederek tedvîr ediyor. Mâdem yapan bilir; elbette bilen konuşur. Mâdem konuşacak; elbette şuûr ve fikir sahibi ve konuşmasını bilenlerle konuşacak.4
Buna benzer daha pekçok hikmet gereği ve Kelâm sıfatının muktezası olarak yüce Yaratıcı, varlıkların herbirisine farklı konuşma sitili verdi. Âdemoğlunu kendisine muhatap kabul etti; suhuf/sayfalar, kitaplar ve Kur’ân-ı Kerim’i vahyederek onunla konuştu. Kâinatın yaratılmasının sebebi, çekirdeği, en son ve en mükemmel meyvesi Hz. Muhammed’e (asm) ilk inen âyet “İkra!”5  (Oku!) şeklindedir.
Üçüncü âyette aynı emri tekrar ile “yazma” ve devamında “bilme, öğrenme-öğretme” üzerine tahşidât yapılır.6 “Okumak” mânâsında olan Kur’ân;7 meseleyi burada bırakmaz: Akıl, tahkik, araştırma, inceleme, kitâbet, hitabet, diyalog, tebliğ, yazmak, mektup, kâğıt, yazı ve malzemeleri üzerine yüzlerce kelimeyle de ufuk açar.8 “Okuma, yazma, bilme/öğrenme” üzerine olan ilk sûrenin hemen ardından, Kalem Sûresi inmiş ve yazının en önemli malzemesi “kalem” övülmüş;9 insana kâinat çapında geniş bir tefekkür ve edebiyat sahası açılmıştır.
Kur’ân’da, sözün en güzel ve çirkini, “Kökü toprakta sabit, dalları semâda devamlı meyve vermektedir. Çirkin bir söz ise, çirkin bir ağaç gibidir. Ne sağlam bir kökü vardır, ne de işe yarar bir meyvesi”10 diye tasvir edilir.
Doğuştan insana verilmiş istidat olan konuşma geliştirilebilir. İki bediî örnek; sözlerin en güzeli İlâhî bir nutuk olan Kur’ân ve insanlığın şanlı bülbülü, beliğ hatibi Hz. Muhammed’in (asm) hadîsleridir. Çünkü, onlar bütün insanlığa, bütün asırlara, bütün mesleklere, bütün meşreplere nasıl hitap edilmesi gerektiğinin de en yüksek dersini veriyor. Güzel söz söylemek ve yazmak isteyen onlardan daha güzel bir kitap, daha bir hitap gösteremez, gösterememiş… Kur’ân, zikir, fikir, şükür, emir, dâvet ve bütün ilimleri içine alan bir kitap olması açısından da insanlığa muazzam bir hitap örneğidir. Hatiplerin muallimi Hz. Peygamber (asm), “Beyanın bir kısmında sihir vardır”11 diyerek bir kısım sözlerin büyüleyici bir etkiye sahip olduğunu; bir kısmının ise, tam aksi olduğunu vecîz bir üslûpla belirtir.
Biri kal/söz, diğeri hâl olmak üzere iki lisan vardır. Lisan-ı kalin kelimeleri lâfızlar ise, lisan-ı hâlin (beden, davranış dilinin) kelimeleri de ahvâldir.12
Bu tarz konuşma; yalnız insana mahsus. Ancak, yegâne konuşan o değil. Diğer varlıklar da, kendilerine has dillerle konuşur. O’nun Kelâm sıfatı bizde böyle tecellî etmiş, hayvanlar, bülbül ve rüzgârda şöyle tecelli etmiş…
Bediüzzaman, bülbülün de kendi diliyle konuştuğunu, hayvan nev’inin bitkilere aşk derecesine ulaşan şiddetli ihtiyaçlarını güzel yüzlerine, mübarek başları üstünde ilân ettiklerini; hazin nağmelerinin, hayvânî elemlerden gelen şikâyetler değil, Rahmânî hediyelerden gelen bir teşekkür olduğunu; bülbüle nahli, fahli, ankebût ve nemli (arı, örümcek ve karıncayı), hevamı (böcek, haşereleri) ve küçük hayvanların bülbüllerini de buna kıyas etmemiz13 gerektiğini beyan eder. Öte yandan; şu büyük kâinat kitabında yaratılan herhangi birşeyin, Hâlık’ın büyüklüğüne delâlet eden bir kelime-i hâliye14 olduğunu dikkatlere sunar.

Dipnotlar:

1- Kur’ân, Rahman, 2-3.
2- Age, Beled, 8-9.
3- Age, Rûm, 22.
4- Mektûbât, s. 91.
5- Kur’ân, Alak, 1.
6- Ags, 3-5.
7- Elmalılı M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’ân Dili, Azim Dağ., İst., 1992, c. 1, s. 13.
8- Prof. Dr. İbrahim Canan, Okuma Yazma Seferberliği, İst. Cihan Yayınları, 1984, s. 34-43.
9- Kur’ân, Kalem, 1.
10- Age, İbrahim, 24-26.
11- Buharî, Nikâh, 47; Ebû Dûvûd, Edeb, 87.
12- İşârâtü’l-İ’câz, s. 208.
13- Sözler, 319.
14- İşârâtü’l-İ’câz, s. 208.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*