Köprü ruhu ile kurulacak kültürlerarası köprüler

Türkiye Cumhuriyeti’nin yakın tarihinde Yeni Asya okulunun çok önemli bir yeri olduğu tartışmasız bir gerçek. Son dönemde dünyada ve ülkemizde yaşanan dindarlaşma sürecinde dinin günlük hayatın bir parçası hâlinde genele mal olmuş bir hayat tarzına dönüşmesinde Risale-i Nur hakikatlerinin ve bu hakikatleri asrın idrakine uygun bir hayat algısı ile ortaya koyan Yeni Asya anlayışının önemi yakın tarihimizin gelecekteki sosyal analizlerinde muhtemelen daha net gözükecektir.

Yeni Asya okulundaki temel farklılıklar; dindarlığın samimî demokratlıkla mezcedildiği bir hayat tarzı, sahip olduğu değerlere yürekten bağlılık ve kanun dışı otoriteye sivil itaatsizlik, dinin farzlarında en ufak taviz vermeyen ancak hayat tarzı ile toplumun genelinden ayrışmamış bir insan modeli, doğu medeniyeti ile omuz omuza batı medeniyetini kucaklayabilecek genişlikte bir insanlık algısı, hakkın hatırını herşeyin üstünde tutan bir tavizsizlik gibi maddelerle özetlenebilir. Bu temel farklılıklar ülkemizde dindarlığın ülke genelinin hayat tarzı olmasına doğru gidişte belki de en önemli çıkış noktası ve tıkanıklığın açılma zemini oldu.

Bu farklı bir ruhtu ve ülke atmosferini çok etkiledi. Bediüzzaman’ın izinde insanlığın selâmet sahiline ulaştırılması endişesi, bu dâvâ mensuplarının kalp atışlarını hızlandırdı ve uykularını kaçırdı. Yakın tarihin herkesçe bilinen çetin atmosferinde pek çok fırtına ve yıldırımlara göğüs gerdiler. Belki de bu süreç içinde çok yara alıp yıprandılar. Çoğu zaman takdir de görmediler ve sosyal otoriteler tarafından ödüllendirilmediler. Bunlar muhtemelen kuvve-i maneviyenin buruk bir kırgınlıkla enerji kaybına yol açtı.

Tam da böyle bir ortak ruhun hissedildiği atmosferde Kâzım Güleçyüz ağabeyin köprü ruhunun ihyası gereğini ortaya koyan yazıları çok yerinde ve anlamlı oldu. Ben de köprü ruhunun bir dönemini paylaşma bahtiyarlığına kavuşmuştum. Bu dâvâya mensubiyet nedeniyle Deniz Kuvvetleri’nden ihraç edildiğimiz bir dönemin burukluğu ve kırgınlığı içinde kendimizi ortasında bulduğumuz köprü atmosferi bizim için tam bir grup terapisi olmuştu.

Köprü ruhunda, Yeni Asya anlayışının, yani Risale-i Nur hakikatlerinin asrın idrakine uygun şekilde ifade edilmesi arayışının gençlerin ruh dünyasında karşılık bulması ve o enerji ile hayata aktarılması vardı. İdealleri ve hayalleri ile toplumun meselelerine hassas gençlerin dâvâlarının büyüklüğünü haykırma çabası, bu ruh hâli ile bir araya gelmiş gençleri adeta büyülüyordu. Bu büyünün etkisi ile en temel gayeleri, mensubu oldukları davanın tüm insanlığa ulaştırılmasıydı. Geleceklerini bu gaye ile planlıyorlar ve hayallerini davalarının ikbali süslüyordu.

Kâzım Güleçyüz bu ruhun ihyası için çağrısını yaptı ve dinlenmeye çekilmiş bu ruhun sahiplerinden hemen karşılık geldi. Bu da çağrı sahibi tarafından şöyle kaleme alındı:

“Köprü ruhunun ihyasının gereğine inanan gençlere geçen hafta yaptığımız çağrıda, ‘Meryem Cemile’nin kitabının İngilizcesini bulup, Said Nursî bölümünü tercüme edelim, yine Meryem Hanımın diğer yazılarını ekleyerek dosya hâline getirip Yeni Asya Neşriyat’a verelim. Ve bunu Köprü ruhunu ihya hamlesinin ilk adımı yapalım. Ne dersiniz?’ demiştik. Çağrı her zamanki gibi ‘Nuryolcusu’ grubunda mâkes buldu. İlk cevap Yunus Emre İnal’dan:

“‘Kâzım Abinin çağrısına Nuryolcusu olarak icabet etmek gerekir. Çünkü haftalardır Köprü’nün yeniden canlandırılması gerektiğini konuşuyoruz. İngilizcesi çok iyi olan kardeşler sanırım var. Açılışı ben yapayım, yıl sonuna kadar bazı kısımları tercüme edebilecek kadar İngilizcem olacak. Ne zaman ‘Vira Bismillah’ diyeceğiz?”
“Ardından Fikret Aykan, Meryem Hanımın “Islam in Theory and Practice” adıyla çıkan kitabından bir bölümü bulmuş ve gruba göndermiş.

“Ve Yasin Öğüt, bunu İCBA’ya iletmiş.

“Zübeyir Ergenekon’un ‘Bahsedilen kitap bu mu?’ suâlini Yunus Emre, ‘Ekteki kitaba bakan oldu mu, ben inceledim, fakat Üstadla ilgili bir kısma denk gelemedim. Yanlış parça olmasın’ diye cevaplamış. Zübeyir de ‘Evet, eki gönderen kişi sonradan mail attı: ‘Az önce gönderdiğim e-mailde, bahsedilen kitabın bir bölümü alıntılanmış, o kısımda da Said Nursî’den bahsedilmemiş. Makalenin devamını bulmak lâzım’ şeklinde bir mesajla durumu vuzuha kavuşturmuş.

“Mehmet Boyacıoğlu da ‘O tercümelere katkıda bulunmak arzu ederim’ diye mesaj atmış.

“Şimdi Üstadın anlatıldığı kısım aranıyor.

“Ve biz büyük memnuniyetle takip ettiğimiz bu hareketliliğin, yakın zamanda güzel meyvelerini vermeye başlayacağına yürekten inanıyoruz.

“Daha önce konuyla ilgili detaylı bir mesajını aktardığımız Mustafa Usta’nın, ‘Nuryolcusu’ ekibine sorduğu sual de bunun yeni bir işareti: Köprü’nün yeniden ihyası için harekete geçip fiilî olarak birşeyler yapma zamanı gelmedi mi?

“Meryem Hanımın kitabıyla ilgili olarak başlayan çalışmalar, bu sualin ilk cevabı niteliğinde.

“Bu arada, ‘Köprü dergisi zaten çıkmıyor mu? Neyin ihyasından söz ediyorsunuz?’ diye soran bir okurumuza cevap verelim: Konuyla ilgili önceki yazıları da okursanız, kast edilen şeyin ne olduğunu anlarsınız. Hedef, 80’li yıllardaki Köprü eksenli dinamizmi yakalamak ve bunu gazete başta olmak üzere tüm neşriyatımıza yansıtmak.

“Bunun için de ‘eski’lerden yenilere, hepimizin ortak bir seferberlik içine girmemiz lâzım.’
***
Biz de bu çağrıya ICBA (Kültürlerarası Köprü Derneği) olarak cemaat hâlinde kulak verdik. Zaten bu zeminde enerjilerini hayırlı ve uhrevî bir alana kanalize etme arayışı içinde olan gençler için bu çağrı buyük bir şevk ve enerji kaynağı oldu. Meryem hanımın kitabının tercümesi için bir grup oluşturduk. Gençler büyük bir heves içinde görev aldılar. Yasin Öğüt işin organizasyonunu üstlendi. Kâzım Güleçyüzün teklif ettiği kısmın en kısa zamanda tercümesinin ardından sahip olduğumuz değerlerin insanlığa ulaştırılması için tercüme, seminer, panel gibi bilgilendirme ve paylaşım faaliyetlerinin planlanması ve arttırılmasına karar verildi. Bu çağrı ile ciddî bir kıpırdanma ve herekete geçme enerjisi gençlerin gözlerindeki ışıltıdan çok net algılanabiliyordu. Bu çağrıya ve samimî duaya cemaat hâlinde ve bütün ruhumuzla ‘Âmin’ dedik.

Bu arada yazıyı hazırlarken velâyet mertebesindeki şahs-ı manevîmizin en belirgin kerameti olan tevafuk, dünyamda şu şekilde karşılık buldu. “Bir zamanlar ülkemizin manevî ihyasında çok önemli bir rol üstlenmiş ‘Köprü ruhu’ derinlerde, kısmen farkedebildiğimiz önemli değişimlerin zemini oldu. Bu bir şevk, gayret, samimiyet, sadakat ve ihlâs hareketinin gençlik boyutu idi. Artık benzer ihtiyaçlar bütün dünyaya yayıldı ve her tarafta hissedilir hâle geldi. Böyle bir zeminde cemaatimizin bünyesinde benzer bir isim ile Kültürlerarası Köprü’nün (ICBA) doğmuş olması ve köprü adının devamına mazhar bir isim almış olması hayatın her inceliğini tanzim eden Rabb-i Kerîm’den lâtif bir ikram ve gençliğimizin manevî şahlanışına müjdeli bir işarettir.” diye düşündüm. Bunun Kadîr-i Ezelî’nin huzurunda da kabule mazhar hâl olması için yürekten dua ettim. Allah ‘Köprü ruhu’nun çok daha büyük bir enerji ile ihyasının zemini olacak cennetâsâ bahara bizleri en kısa zamanda kavuştursun ve o kuşatıcı ruh ile tüm dünyada ve her farklı kültüre ulvî dâvâmızı en safi ve etkili şekilde ulaştıran sarsılmaz köprüler kuralım inşaallah…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*