Korona, küreselcilerin saltanatını yıkabilir mi?

Korona virüsü ile açılan dünya gündeminin, yakın bir zamanda sona ermeyeceğini gelişen hadiselerden müşahede ediyoruz.
Yeryüzünde ve çok farklı sahalarda konuşulan konuların başında dikkatimizi başlığın “korona ve globalleşme” olduğunu söyleyebiliriz. Müslümanları toptancılıktan uzak tutan yüzlerce ayet ve bine yakın hadis-i şerifleri biliyoruz. Medeniyet harikalarından ulaşımı, haberleşmenin ve diğer müfrit irtibatı netice veren teknoloji ile küre-i arzın bir köye dönüşeceğini yine Kur’an haber veriyor.

18. yüzyılın sonlarında Avrupa’da sistemleşen semavi dinler karşıtı felsefenin yardımıyla, dünya siyasetine müdahale eden insanlık karşıtı bazı sınıflar (Bediüzzaman bunları; ikinci Avrupa, şimal cereyanı Bolşevikler- masonlar, zındıka ve ilhad gibi isimlerle belirtiyor.) ellerindeki büyük sermaye ile gelişen teknolojiyi hasis menfaatleri çerçevesinde insanlığın aleyhinde kullana geldiler. Harp sanayiinden ilaç ve kimya sanayiine, psikolojiden fiziğe, haberleşmeden ileri bilişime kadar bu iddiamızı ispat edecek yüzlerce hadise ve ilmi gelişmeyi sayabiliriz. Burada; Allah’a inanmayan, dünya servet ve idaresine sahip olmak isterken tüm karşıtlarını bertaraf edecek kadar zalim, vahşi ve gaddar bir sınıftan bahsediyoruz. Böyle olmasaydı insanlığımız iki büyük harpte 90 milyon efradını kaybeder miydi? Düşmanını yok etmek üzere keşfedilen zehirli gazlardan, atom bombasına kadar… İşte adi menfaat ve siyaseti için insanlığı ve çevreyi gözünü kırpmadan yok edecek bu sınıf, siyasetleri gereği küreselleşme ve globalleşmeyi de istismar ettiler. İnsanlığın faydasına ve refahına olacak medeniyetin güzelliklerini insanlığa karşı kullandılar ve kullanmaya da devam ediyorlar.

Daha önce de, kapitalizm ile sosyalizmin menfilikleri itibariyle, bir bütünün parçaları olduğunu ifade etmiştik. Çoğu kez bahsettiğimiz semavi dinler karşıtı sınıflar, sosyalizmi kendi kapitalizmlerinde kullanmışlar. Osmanlı demokrasisini durduran 31 Mart’ı organize eden Emanuel Karasu’dan, St. Petersburg ihtilalini finanse eden Rotschild’e kadar… L.Trotskyi ve V. Lenin’e hazar petrolleri ve Rusya’nın zenginlikleri karşılığında kızıl ihtilale yardım edildiğini inkâr edenlere; uydurdukları hiçbir slogan ve kimliğin hakikatini anlatamazsınız. Mao devriminin Kuzey Avrupa’lı Aşkenazlarca hazırlandığını bilmeyenler, günümüz Çin Komünist Partisinin Neoliberallerce milyonlarca büyük şirket ve teknoloji ile desteklendiğini de izah edemezsiniz. Fakat bahsettiğimiz bütün isim ve hadiselere sıradan elektronik ansiklopedilerden ulaşabilirsiniz.

Korona virüs hadisesi ile bahsettiğimiz cereyanların, gerçeklerin üzerine gerdikleri siyah örtüler uçuşup gidince; yanlışlarını ve cinayetlerini örtmek üzere Çin’i Neoliberal karşıtı göstermeye çalışıyorlar. Sloganların en zararlı ve çirkin tarafı hakikatin görünmesini engellemeleri değil mi? 1920’lerden sonra kapital karşıtlığından yavaşça sermaye ve hürriyet yandaşlığına geçen bazı Marksistlerin, dünya servetine düşkün bazı sermayedarların imkânlarıyla, ikinci dünya savaşından sonra Neoliberal felsefesini insanlığın başına bela etmelerinin tarihçesini de maalesef gizlediler. Sonra da; R.Reagan’ı ABD de, M.Thatcher’ı İngiltere’de, T. Özal’ı Türkiye’de H. Kohl’ü Avrupa’da siyasetlerinde kullananlar, insanlığı yarım asra yakındır politik hipnozla esir tutuyorlar. Fakat korona ile açılan bu yeni dönemde mahiyetleri iç yüzleri ile birlikte daha çok yazılacaktır. Dünyamızdaki tüm mevcut savaşların, müdahale ve devrimlerin sorumluları olan Neoconların yardımcıları olan Neoliberallerin, kimlikleri önemli şahsiyetleri ve esas aldıkları felsefeleri; yeteri kadar kitaplarda, gazete ve elektronik ansiklopedilerde mevcuttur. En fazla iki- üç saatimizi alır. Bu cereyanların mahiyetini bilmeyenlerin, koronanın hangi güzelliklere öncülük edeceğini kestirmeleri de güçtür. Teknolojideki yeni icatlara açık olduğumuz kadar; Kur’an’ımıza, İslam’a, insani değerlere ve milli hasletlerimize düşman cereyanların mahiyetlerini ve hedeflerini öğrenmeye de açık olmamız gerekiyor. Okumadan, araştırmadan, mukayese etmeden şu musibetlerden kurtulamayacağımızı şu hadiseler gösteriyor. Zaman ve düşüncenin en büyük hırsızı olan sosyal medyanın müşevveşiyetlerinden kurtularak kitaba, tefekküre ve muhakemeyle mukayeseye döndüğümüzde, gözümüzde büyüttüğümüz birçok düşmanın sıradan engeller olduğunu anlayacağız.

Globalleşmeye; basit siyasetleri çerçevesinde anlayan ulusalcı komünistlerden, bir kısım siyasal İslamcı ve ırkçı milliyetçilerden farklı baktığımızı herkes biliyor. Zira bahsettiğim şu üç grubun; NATO, AB, CENTO ve diğer paktlara olan karşıtlıkları da farklı düşündüğümüzü gösteriyor. Bediüzzaman’ın hayatı boyunca göğüs göğse mücadele ettiği bu cereyanların mütemadiyen kostüm değiştirerek sahneye çıkmaları, ellerindeki imkânlarla demokrasiye müdahale ederek “tek seslilik” ile propagandalarını yaptırmaları, bizim gibi okumayan milletleri perişan ediyor. Urbalarını değiştirseler de mahiyetleri değişmiyor: Allah’a, demokrasiye, insani değerlere, temel ahlaka, çevreye, adalete ve daha doğrusu fıtrata düşman bir cereyan… Ve dünyamızı hegemonyasına almaya çalışan dinsiz- ahlaksız bir dikta… Rüşvet, entrika, korkutma ve şantajla çalışan global müstebit bir sınıf. İktidarını devam ettirebilmek için devamlı düşman üreten bu vatansızların yapmayacağı ihanet yoktur.

Buraya kadar yazdıklarımız inşallah bundan sonra yazacaklarımıza bir basamak olacaktır. Kendilerine çok farklı isimler taksalar da üstatları, icatları, felsefeleri ve amaçları belli olan Neoliberaller için de zaman zaman bu manayı kullanacağız. Kendilerini küreselci olarak tanıtan, başta hürriyetçi ve demokrasi taraftarı görünen bu Marksist hareketin önündeki en büyük engelin “milli devletler ve milli ordular” olduğunu biliyorsunuz. K.Popper, F.A.Hayek, M.Friedmann ve diğer arkadaşlarının liberal ekonomi ve açık toplumdan anladıkları; kendi organizeleri ve tetikçileriyle dünyanın tüm labirent ve hücrelerine hakimiyet hırsından başka bir şey değildi. Önce uluslararası kuruluşları işgal ettiler ve sonra milli devletleri maskaralaştırdılar. Yani ellerindeki büyük sermayelerle mili devletleri “özelleştirme” perdesi altında satın aldılar. Devam edecek…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*