Koyunlar buhar olup uçtu

Daha 8-10 yaşında bir çocukken, rahmetli babam bazen beni mahallemizin kasabı Sabri Amcaya et almak için yollardı. Alacağım eti iyice tenbih ederdi. Ben de dikkatle dinler, unutmadan gider, babamın selâmını söyleyip siparişimi verirdim.

Etler hazırlanırken ben de etrafı tecessüs eder, her şeyi incelerdim. Fiyat listesine bakardım. O zaman kuşbaşı etin kg. fiyatı 3,5 TL. iken eğer kıyma çektirecek olursak, kıymanın fiyatı 3,6 TL. olurdu. Meğer, makinenin kullandığı elektrik masrafını alırlarmış. Bugün et fiyatlarına baktığımızda, bazı büyük marketlerde tam tersi, kıyma ucuz, et pahalı. Acaba neden?

Neyse, fiyat listelerinin yanında hangi hayvanların etlerinin olduğuna baktığım listede; Sığır, dana, koyun, keçi, kuzu gibi etlerin ismini görür, fiyatlarına bakardım. Malûmunuz, sığır eti biraz sert olur, dana daha yumuşak. Koyun eti de kezâ öyle, kuzu etine göre daha serttir. Ona göre de fiyatlarda biraz farklılık vardı.

Geçenlerde et alırken bu mâziyi hatırladım. Kasabımızdan, bir kaç defa kuzu pirzola aldık. Fakat baktık, biraz kemik kalın, çok da yumuşak değil. Sonradan bunun niye böyle olduğunu düşündüm. “Galiba, bunlar koyun etini, kuzu diye satıyor” diye aklıma geldi. Gerçekten de bazı kasaplara baktığımda, koyun eti listede yoktu. Hattâ sığır da yok, dana vardı. Belki bazı beldelerde, kasaplarda hâlâ vardır. Ama benim baktıklarımda yoktu. Kendi kendime bunları düşünürken, piyasadaki bazı esnafın yaptığı hîle ve hud’a aklıma geldi. Allah’tan korkmayan, bunda da hîle yapabilirdi.

Et aldığım iki kasaptan biri, Türkiye’ nin et piyasasını tesbit eden firma idi. Onlara vaziyeti anlatıp, sordum “Koyunlar buhar olup uçtu mu?” diye. Ama cevab vermedi. Diğer  kasap ile konuşup sorduğumda, “Abi, biz koyunları dönercilere veriyoruz” deyince, gülmem tuttu. Yahu, dönercilerin çoğu “kuzu döner” diye satıyordu. O zaman, onların söylediği de doğru değil demek ki. Güler misin, ağlar mısın?

Bunları duyunca, aklıma şu fıkra gibi hadise geldi: Gencin biri, İlâhiyat fakültesinden mezun olmuş, memleketine gitmiş. Sağda-solda hep hava atıyormuş, “Ben, çok iyi Arapça bilirim” diye. Birgün, yine kalabalık içinde böyle konuşurken, o beldeden olup da El- Ezher mezunu birine denk gelmiş.

El Ezher’li, “Aaa öyle mi delikanlı? Maşâallah, haydi bakalım” sormuş.

“Arapça’da ineğe ne derler?”

“Bakar.”

“Aferin. Peki, deveye ne derler?”

“Cemel.”

“Aferin. Koyuna ne derler?”

“Ganem.”

“Aferin ya, maşâallah genç sana. Peki, kuzuya ne derler?”

Genç, şöyle durmuş, düşünmüş hemen cevab vermiş.

“Kuzuya iki sene bir şey demezler. İki sene sonra, ona da, “ganem”  derler.

Cevabı duyan herkes kahkahayı basmış.

Aynı bu misâl, her hâlde memleketteki koyunlar ya buhar olup uçtu, gitti… Ya da kuzular ganem oldu…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*