Kristof Kolomb (1451-1506)

Kendisi hariç, çoğu insan tarafından Amerika’yı keşfettiği kabul edilen ünlü denizcidir. Keşiflerle birlikte başlayan koloniler kurma ve buralardaki zenginlikleri Batıya taşıma hız kazanmış, dolayısıyla Avrupa tarihinde çok önemli gelişmelerin olmasında onun da payı olmuştur. Kendisinin de dahliyle, keşfedilen yerlerde yaşayan yerlilere karşı uygulanan vahşet, çok sayıda insanın ve kültürün yok olmasını netice vermiştir. Dört büyük deniz seyahati gerçekleştirmiş ve Amerika sahillerini boydan boya geçmiş olmasına rağmen, buranın yeni bir kıta olduğunun farkına varamamış ve Hindistan’a ulaşma gayesini sürdürmüştür.

 

Özellikle çocukluğu ve son yılları olmak üzere, büyük sıkıntılar içinde yaşamıştır. Risale-i Nur’da “Kolomb-u Zîfünûn” olarak ismi zikredilmektedir.

Kristof Kolomb, 1451 yılında İtalya’nın Cenova kentinde, dokumacılık işinde çalışan ve yoksul olan bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Çocukluğu ve gençliği hakkında fazla bilgi mevcut değildir. Bu tarihlerde Cenova Avrupa’nın en işlek limanlarından birisi idi. Burada bulunan tüccarlar, bir çok ülke ile ticari faaliyetleri yerine getiriyorlardı. Karayoluyla Hindistan ve Uzakdoğu’dan gelen mallar alınıp satılıyor ve diğer Avrupa ülkelerine ulaştırılıyordu. Denizciliğe merakı olan Kolomb, okuduğu eser ve anıların da etkisiyle gizemli deniz yolculuğuna daha fazla ilgi duymaya başladı. Denizciliği ne şekilde ve kimlerden öğrendiği hususunda bilgi yoktur. Bu konuda kendisi de son derece ketum davranmış ve bilgi vermemiştir. Korsanlarla geçirdiği yılları, amacını gerçekleştirmesine engel teşkil eder korkusuyla açıklamaktan kaçınmıştır.

Kolomb, gençliğinde doğu Akdeniz’e bir yolculuk yapma fırsatı buldu. Bu yolculuğu sırasında baharat ve ipek ticaretinin nasıl yapıldığı hususunda bilgi edindi. Bu deniz yolculuğunu müteakiben İngiltere ve İzlanda’ya da gittiği nakledilmektedir. Yaptığı bu deniz yolculuğu dönüşünde Portekiz’in Lizbon şehrine geldi ve buraya yerleşti. 1479 yılında soylu bir kadınla evlendi. Kayınpederinin valilik yaptığı Porto Santo adasında oturdu. Bu tarihlerde dünyanın dümdüz olduğu şeklindeki düşünce hâlâ genel kabul görmekte idi. Kolomb ise dünyanın küre biçiminde olduğunu düşünüyordu. Bilgisini pekiştirmek için eski haritaları inceledi. Yeni haritaların çiziminde de çalıştı. Edindiği bilgilere göre, sürekli batıya doğru hareket ettiği takdirde Hindistan’a ve Uzakdoğu’ya ulaşabileceğine inanıyordu.

Kolomb, tasarladığı deniz seyahatini gerçekleştirmek ve gerekli maddi desteği sağlamak için 1485 tarihinde Portekiz kralına müracaat etti. Ancak, isteği kabul edilmedi. Bunun üzerine Portekiz’den ayrılarak İspanya’ya geçti. 1486 yılında İspanya kraliçesine talepte bulundu. İsteği yerine getirilmediği gibi kesin bir cevap da verilmedi. Talebi reddedilmemekle beraber, ancak altı yıl sonra karşılık buldu. Bu bekleme döneminde İngiltere ve Fransa krallarına yaptığı müracaattan da bir netice alamadı. İspanya krallığı para vermek suretiyle seyahatini desteklemeyi kabul ettiğini kendisine bildirdi. Bu zorlu yolculuk için denizci bulmakta büyük sıkıntı çekildi. Denizcilerinin büyük bir bölümü cezaevlerinden toplatılan mahkumlardan teşkil edildi.

Kolomb, deniz yolculuğuna 3 Ağustos 1492’de başladı. Yolculuğun uzun sürmesi tayfaların huzursuzlaşmalarına sebep oldu. Tayfaları yatıştırmak amacıyla kat edilen mesafeyi olduğundan fazla gösterdi. 12 Ekim’de Bahamalar’daki San Salvador adalarına ulaşıldı. Altın peşinde olan Kolomb, Küba ve Haiti’yi keşfetti. Hindistan’a iyice yaklaştığını sandığı için, keşfedilen yerlere Hint adaları adı verildi. Gemilerinden birisi olan Santa Maria battı. Bu gemide bulunan mürettebatın bir sonraki seferi beklemeleri kararlaştırıldı. 16 Ocak 1493’te dönüş yolculuğu başladı. Beraberinde papağanları, altın, silah ve tutsak aldığı yerlileri de götürdü. Dönüşü ile birlikte bir anda şöhreti arttı. Daha önce bulamadığı desteği bundan sonra buldu. Çok daha büyük bir hazırlık için gerekli yardımı gördü. Çok sayıdaki gemi ve mürettebatla (17 gemi ve 1200’den fazla mürettebat) 25 Eylül 1493’te tekrar yola çıktı. Önce Dominik’e ulaşıldı. Akabinde Antil Adaları dolaşıldı. Daha önce arkadaşlarını bıraktıkları yere vardıklarında, söz konusu kişilerin kötü davranışlarından ötürü yerliler tarafından kovulduklarını gördüler. Onlar da yerlilere çok kötü davrandılar. Bu keşiflerle birlikte koloniler kurarak yerleşmeye başlayan Batılıların yerli halka karşı yaptıkları zulüm had safhaya ulaştı. 250 bin olan yerli nüfus birkaç yıl sonra 60 bin, 60-70 yıl sonra da 500 kişinin altına düştü. Kardeşi Bartolomeo’yu yerine bırakarak 1496 yılında İspanya’ya geri döndü.

Kolomb, 30 Mayıs 1498’de üçüncü yolculuğuna çıktı. Bu kez daha da güneye doğru ilerleyerek Venezüella yakınlarında bulunan Trinidad adasını keşfetti. Akabinde Orinoko Irmağının ağzına gelerek Güney Amerika kıyılarına ulaştı. Koloniler kurmak suretiyle yerleştikleri adalarda ayaklanmalar giderek arttı. Kolomb ve kardeşi ayaklanmaları bastırmak için çok sert davranarak yerlileri idam ettiler. Bu davranışları kendilerine karşı olan saygınlığın giderek azalmasına sebep oldu. İspanya’dan gönderilen vali, Kolomb ve kardeşini zincirleyerek İspanya’ya götürdü. Mallarına el konuldu. İspanya kralı Ferdinand ve kraliçe İsabella, kurulan koloninin Kolomb tarafından idare edilemeyeceğine karar verdiler. Koloniye yeni bir vali tayin ettiler. Kolomb’a da bir kez daha seyahat etmesi için izin verdiler.

Kristof Kolomb 1492 yılı sonlarında Küba’ya vardıktan sonra gördüğü manzara karşısında; “bir çift gözün izleyebileceği en güzel yer” mealindeki sözleri sarf etti. Ancak, nerede olduğunu tam olarak bilemiyor ve dolayısıyla ismini söyleyemiyordu. Hala Hindistan’a vardığını sanıyordu. Amerika’yı keşfetmiş olmasına rağmen, İspanya’nın desteğiyle bu keşfi gerçekleştirirken, bilerek veya bilmeyerek bir uygarlığın da yok edilmesine zemin hazırlamış ve neticede, sevabının mı, yoksa günahının mı daha çok olduğu yorumlarına zemin hazırlamış olmaktaydı. Ama yine de bir çok insanın yok edilmesindeki payı az değildi.

Kolomb, 3 Nisan 1502’de bir kez daha yola çıktı. Hindistan’a daha kısa yoldan ulaşmak ve yeni bir yol bulmak için Orta Amerika sahillerini dolaştı. Ancak, Panama’dan Pasifik Okyanusunu keşfedemedi. Jamaika’da gemisi karaya oturdu. 1504 yılında amacına ulaşamayarak hayal kırıklığı içinde İspanya’ya geri döndü. Dönüşünde ilgi görmedi. 20 Mayıs 1506 yılında dostları tarafından terkedilmiş ve yoksul bir halde öldü.

Kolomb’un keşfi dolayısıyla ismi zikredilirken, Risale-i Nur’da, fen bilimlerini bilen anlamına gelen “Kolomb-u Zîfünûn” olarak kendisinden söz edilmektedir. Alemde kemale erme istek ve arzusunun varlığına işaret eden Bediüzzaman, insanın da alemin bir parçası ve ferdi olması hasebiyle onda da bu arzu ve ilerleme meylinin mevcut olduğunu belirtmektedir. Bu meyil, fikirlerin birbiri üzerine eklenmesinden istifade edilerek neşv u nema bulur. Başlangıcından itibaren ekilen bilgi tohumları zamanla büyür ve gelişir. Ulaşılması imkânsız gibi görülen, çok büyük sıkıntılar ve çalışmalar sonucu ulaşılan bilgi ve deneyimler, zamanla sıradanlaşır. Mesela, Amerika’nın varlığı bugün sıradan bilgi seviyesine düşmüş olmasına mukabil, birkaç asır evvel bilinmezler arasında idi. Nitekim, Kolomb, günümüzde söz konusu seyahatini yapmış olsaydı, hiç de sahip olduğu şöhrete ulaşamayacaktı. Çünkü, bugün çok daha kolay, küçük bir gemi ve pusula yardımı ile onun yapmış olduğu seyahati çok daha kolay yapmak mümkündür. (Muhakemat, s. 14)

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*